"Hiçbir şey."

"Ben de hiçbir şey."

"İyi yorma beni. İşlerim var."

"Peki." deyip odadan çıktım ve kendi odama döndüm. Daha ben yatağıma oturmadan kendisi geldi peşimden. "İşlerin olduğunu sanıyordum."

"Senden âlâ işim mi var benim? Başımın belası."

"Senden büyük bela mı var?"

"Hadi gel dışarı çıkalım."

"Seni rezil etmem için mi?" deyip ona önümü döndüm.

"Hiçbir şeyi unutmazsın değil mi?"

Kaşlarımı onaylamaz anlamda havaya kaldırınca "Tamam, ne istiyorsun?" diye sordu. "Ne istediğimi biliyorsun." derken aklımdan tek geçen önümde diz çöküp bana muhtaç olduğunu söylemesiydi.

"O olmaz."

"Sen bilirsin." dedim ve gitti. Gururunu yenip "Sana ihtiyacım var" diyemedi yine. Ama diyecekti.

Gece yarısı elimdeki acı ile uyandığımda elimin üzerine yattığımı fark ettim ve çok fazla sızlıyordu. Kalkıp ışığı açtığımda sargı bezinin kanlandığını gördüm. İstemsizce ağzımdan bir küfür çıktı. Gösteriye adar iyileşmesi için her şeyi yapıyordum ama o inatla daha beter bir hale geliyordu.

Son çare Barbarın odasına gittim. "Barbar." diye seslenince gözlerini bile açmadı. "Hani artık kâbus gördüğünde bana ihtiyaç duymuyordun. Bak ben de unutmuyorum hiçbir şeyi." dedi.

"Sadece seni sinir etmek için geldim. Uyku tutmadı ben de sana bulaşayım dedim." Kafasını kaldırıp bana baktı. "Niye uyku tutmadı. Biri seni tehdit falan mı ediyor."

"Neyle?"

"Herhangi bir şeyle."

"Herhangi bir şeye sahip değilim ki." deyip Barbardan bir yarar görmeyeceğimi anladım ve hastaneye gitmek üzere kapıdan çıkmak için yöneldim fakat bir anda elimi tutunca acıyla inledim. Hemen elimi bırakırken yataktan kalktı ve ışığı açtı. Bense acımı ikiye katladığı için bir yandan söylenirken diğer yandan ağlıyordum.

Elime daha dikkatli bakarken "Ben mi yaptım?" diye endişeyle sordu.

"Yok eben!"

"Otur şuraya." derken beni yatağa oturtup kendisi banyoya yöneldi. Elinde ilaç ve sargı beziyle gelince elime pansuman yapacağını anlayıp hemen arkama sakladım elimi. "Çocuk musun sen?"

"Hayır, acıyacak, biliyorum." diye itiraz etsem de elimi zorla tuttu. Ve sargı bezini açmaya başlayınca elime bakacak kadar cesaretim olmadığını fark ettim. O sargı bezine bakarken ben ona baktım sadece. Sargı bezinden kurtulduğunda yüzünde acı çeken bir ifade belirdi. "Ben fark etmedim bile. Sen şimdi bilerek yaptığımı düşünüyorsun. Haklısın da ama yemin ederim bilerek olmadı. Seni incitmek için tutmadım elini. Sadece sen gitmeden önce sana bir şey söylemek için seni durdurmak istedim-" boşu boşuna kendini suçlayınca kendimi kötü hissettim ve elimi onun saçlarına uzattım fakat o izi görünce yapamadım. Kendim bile iğreniyorken bu elimle ona dokunmak istemedim. Elimi geri çekip konuşmaya başladım. "Sen yapmadın. Ben üzerine yatmışım. Yani zaten acıyordu. Suçlama kendini." deyince kafasını kaldırıp bana baktı. Ben kızıp pansumanı yarıda bırakmasını beklerken; o, "Sen beni bunun için mi uyandırdın? Ben de neler dedim." diye hayıflanırken elime ilacı döktüğü için acıdan çığlık atmaya başladım. Asıl şaşırtıcı olansa elime üflüyor oluşuydu. Ciddi ciddi yaramı üfleyerek sarıyordu. Uyku sersemi beni Melike sandığını bile düşündüm bir an.

Sonunda bittiğinde kanlı sargı bezlerini de alıp gitti ve elini yıkayıp geldi. Önümde dizlerinin üzerine çöküp gözyaşlarımı sildi. Ardından Barbar kelimesinden sonra aramızdaki ilişkiyi en çok tanımlayan cümleyi kurdu. "Bu gece ne fark ettim biliyor musun? Biz yaramızı sarmak için birbirimize her yaklaştığımızda yeni yaralar alıyoruz."

Konuşmamı ya da her hangi bir tepki vermemi beklemeden odayı terk etti. Dakikalar sonra su ve ağrı kesici ile geri geldi. İlacımı alıp suyumu içtikten sonra odama gidecektim ki izin veremedi; beni yatağına yatırıp kendisi de yanımda uzandı. Eli sargılı olan elimin altına süzülüp orada kaldı. Onunla el ele uyumayı hiç hayal etmiş miydim diye düşününce çizdiğim resim geldi aklıma. Sadece hayal etmekle kalmamıştım. Belki sıcaklığını ve varlığını hissetmedim ama bir kâğıt parçası üzerinde defalarca el ele tutuştum onunla.

Sabah bir kez daha elimi çekmek istedim ama Barbar bırakmadı. "Ya bırak elimi döneceğim." deyince öfkeyle bırakıp "Al! Gece boyunca uyutmadın zaten." diye kızdı.

"Canım acıyordu."

"Neden söylemedin? Bir ağrı kesici daha alırdın."

"Geçmeseydi bir tane daha mı? Amacın ne senin beni öldürmek mi istiyorsun?"

Kahkaha atıp "Kesinlikle." dedi.

"Sen kendini yorma git o adamların kovanına çomak sok." diye şaka yapınca ciddileşti bir anda. "Artık bir karıncaya zarar veremeyecek durumdalar." dedi. Ardından bana dönüp gözlerime baktı. "O gece söylediklerin çok kırıcıydı."

"Poyrazların yanında-"

"Hayır, odada söylediklerin. Biliyorum aramızdaki ilişki pekiyi değil ama herhangi birinin sana zarar vermesini istemiyorum." Dediğinde en büyük yaraları zaten sen açıyorsun diyemedim. Desem ne değişecekti ki? Sanki o benden özür mü dileyecekti. Dilese bile, yara bandı kabul etmeyen yaralar özür mü kabul ederdi.

"Aldırma, sinirle söylenmiş şeyler nasıl olsa."

"Okula gidecek misin?"

"Bu gün hafta sonu. Gideyim mi?" diye dalga geçince güldü. "Hadi hazırlan kahvaltı etmeye gidelim." dedi.

"İşlerin yok mu?"

"İş bekler ama sen beklesen ölürsün." diye dün onu beklettiğim için laf soktu ve banyoya gitti. Ben de odama gidip hazırlandım. Birlikte yine her zamanki yere gittik. Bu kez hava şartlarından dolayı içerideki masalara oturduk. Sessizce kahvaltımızı ettikten sonra kahve içerken sohbet etmeye başladık;

"Gösteri için heyecanlı mısın?"

"Yoo, nasılsa başaracağım. Peki, sen gelecek misin?"

"Davet edersen gelirim."

"Etmezsem gelmeyecek misin?"

"Hayır, gelmeyeceğim."

"Seni davet etmem bu kadar önemli mi senin için?"

"Seni dinlemeye geleceğim. Neden bir başkası davet etsin?"

"Peki, beni dinlemeye gelir misiniz Barlas ALTINOK?"

"Tabii gelirim, Bayan ALTINOK."

"Bunu iltifat olarak mı saymalıyım. İlk defa beni ailenin soyadını almaya layık gördün de."

"Bilmediğin şeyler var."

"Anlat öyleyse."

"Bir gün hepsini öğreneceksin nasıl olsa."

Dedikleri konusunda en ufak bir fikrim yoktu ve fazlasıyla merak ediyordum. Ne yazık ki kendisi zamanının geldiğini düşünmedikçe anlatmayacaktı. Bu nedenle her aklıma geldiğinde bu konuyu düşünmeyi reddettim. Yoksa düşünmekten ya da meraktan çatlayacaktım.

Akşam Barlas yine eve geldiğinde "Piyano çalalım mı?" diye sordum.

"Tek yapabildiğini sanıyordum."

"Yapabiliyorum. Ama seninle çalmayı seviyorum. Sen de istersen birlikte çalalım mı?"

"Ben de seviyorum. Gel hadi." dedi ve birlikte piyano odasına gittik. Saatlerce piyano çaldık.


Barbar حيث تعيش القصص. اكتشف الآن