"Ayten hocanın kızı falan mısın sen? Rahat bırak beni. Akın için katlanıyorum bunlara."

"Hayır değilim. Ayrıca burada sigara içmekle katlanıyorum diyemezsin."

"Sana da vereyim bir tane."

"Kullanmıyorum yürü hadi."

"Süt çocuğu musun yoksa?"

"Gelecek misin yoksa seni gösteri grubundan çıkarayım mı?"

"Çıkar lan."

"Derslerden kaçıp buraya sigara içmeye geldiğinde yok yazılırsın." deyip pis pis güldüm. Sesli bir nefes verip küfür homurdandı. "Bak anlaşma yapalım seninle. Provaların son on dakikası ayrılmana izin vermesi için Ayten hocayı ikna ederim."

"Dalga mı geçiyorsun benimle?"

"Hayır, senin için bir şey ifade etmiyor olabilir ne yalan söyleyeyim ben de pek hoşlanmıyorum. Ama bazen başkaları için çabalamak gerekir. Ayten hoca buna değecek biri."

"Cidden annen mi o senin?"

"Saçmalama yürü."

"Tamam, tamam geliyorum." deyip sigarayı yere attı ve üzerine basarak söndürdü. Birlikte müzik sınıfına doğru yol aldık.

"Acayip bir kızsın." dese de dikkate almadım. "Hmm öyle mi?" diye geçiştirdim. Herkes hakkımda çok farklı şeyler düşünüyordu zaten. Artık ne merak ediyor ne de önemsiyordum.

"Nedenini merak etmiyor musun?"

"Hayır." deyip müzik sınıfına girdim ve o da peşimden geldi. Provalara başladık.

Okul ve provalar bittiğinde heyecanla eve geldim. Barlas gelmeden tüm işlerimi hallettim. Odanın aydınlanmasına beş dakika kaldı yine ama Barbar hâlâ gelmemişti. Sanırım gelmeyecekti. Belki de Melike'siyleydi.

Piyano odasına gidip yine perdeleri açtım. Ardından piyanonun başına geçip sadece elimi duşlarda gezdirdim. Tek bir notaya basmadan sadece sessizliği dinledim. Ay da çekip gittiğinde odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Ben açmadan kapı açıldı ve Barbar ile yüz yüze geldim. "Geç kaldım." "Fark ettim."

"Hadi geç otur ben de mumları yakayım."

"Gerek yok ben çalıştım kendim. Bundan sonra da tek yapabilirim. Teşekkür ederim."

"Peki." dedi sadece yanından geçip odama gittim. Ben yatakta bir sağa bir sola dönerken o Teoman'ın uçurtmalar şarkısını çalmaya başladı. Bir süre sonra kendisinin de sözlerini söylediğini fark ettim. Akın'ınkinden bile güzeldi sesi. Hatta muhteşem bile denebilirdi.

Biraz daha iyi dinleyebilmek için yatağımdan kalkıp piyano odasının kapısına kadar ilerledim ve sessizce dinlemeye başladım. O kadar güzeldi ki ses kaydına almayı bile düşündüm. Fakat ben odamdan telefonumu alamadan o şarkıyı bitirirdi. Odadan çıkacağını anlayınca kaçsam da yakalanacağımı anladım ve ben de tam içeri giriyormuş gibi yaptım. Yine yüz yüze geldik. "Ne oldu?" diye sordu.

"Bir şeyimi unutmuşum burada."

"Neyini?"

"Şeyimi..."

"Neyini?"

"Küpemi düşürdüm galiba."

"Gel bakalım."

"Ben bakarım sana gerek yok.

"İyi peki sen bilirsin. Zaten burada olmayan bir şeyi aramak saçmalık olurdu." deyip gittiğinde ayaklarımla yeri tekmeledim. Hemen de anlamıştı.

Ertesi günü de bir önceki günün aynısı olarak geçti. Tabii bu sadece Barbar işten gelene kadar sürdü. Yine piyano çalarsa diye piyano odasına gitmedim. Nasılsa gündüz çalışırım diyerekten masama oturup sol elimle notlarımı almaya başladım. Bu sırada kapım çalındı ve içeri Barbar girdi. "Yemeğe inmeyecek misin?" diye sorduğunda acıkmış olsam da "Hayır." dedim. Çünkü ona fazlasıyla sinirliydim. Gösteriye çok az kaldığını ve bana yardım edeceğini söylediği için ona güvendiğimi biliyordu. Kız arkadaşıyla oynaşmak için başka bir saati seçemez miydi? Prova saatimizde evde olması gerekirdi. Çocuk oyuncağı mıydı bu?

"Neden?"

"Yazı yazıyorum."

"Sen salaksın ama."

"Sensin salak." deyince güldü ve yanıma geldi. Bir elini üzerinde oturduğum sandalyenin arkasına koyarken diğerini masanın üzerine koyarak eğildi ve yazıma baktı. Bense parmak eklemlerindeki yara kabuklarına baka kaldım. Muhtemelen dün olmuştu. Bunun için mi gecikmişti yani.

"Bu yazı okunmuyor ki. Sen okuyabiliyor musun?"

"Başka çarem mi var. Hocalardan biri performans notunu deftere bakarak veriyor. Ve yazmadığım fazlasıyla yer var."

"Ne zamana?"

"Yarına."

"Tamam, ben yazarım. Git yemeğini ye." dedi ve konuşmama fırsat vermeden önümdeki defterleri toplayıp gitti. İki elinde de yara kabuğu vardı. Sormaya fırsat bulamadım maalesef. Aşağıya inip yemek masasına baktım. Tek başıma yemek yemeyi sevmezdim ki ben.

Ortada duran koca bir tabak sarma ile bir de çatal alıp Barbarın odasına çıktım. Çalışma masasına oturmuş harıl harıl yazıyordu. Elimdeki sarma ve beni görünce gözleri büyüdü. "Ciddi misin sen?"

"Ne ya tek yemeyi sevmiyorum."

"İyi tamam." deyip tekrar yazı yazmaya koyuldu. Benim kadar olmasa da fena yazmıyordu. Ama çok da güzel değildi hani. "Bu ne ya güzel yaz." deyince huysuzca "Ortaokulda not almayı bıraktım ben. Uğraşma benimle." deyip yazmaya devam etti. Tabağı masanın üzerine bırakıp odama gittim ve sandalyemi getirip oturdum. "Ellerine ne oldu?" diye sorarken meraktan kuduruyor olsam da sanki öylesine soruyormuş izlenimi vermek için tabaktaki sarmalardan yemeye başladım.

"Ufak bir pürüz."

İçimden "Of! Daha açık bir cevap veremez miydin" diye söylenip dursam da sanki umurumda değilmiş gibi "Hmm." diyerek geçiştirdim. Bir saat kadar hiç konuşmadık. Bu sırada karnımı da doyurmuştum. Sessizliği bozan Barbar oldu; kalemi masaya bırakıp bana döndü. "Cidden yapabiliyor musun tek başına?"

"Neyi?"

"Piyano çalabiliyor musun?"

"Evet." dedim dik başlılıkla. Yapamıyorum diyemezdim.

"İhtiyacın olursa yardım ederim."

Aklı sıra bana "Sana ihtiyacım var." dedirttirecekti.

"Olacağını sanmıyorum ama yine de sağ ol." deyip sahte bir gülücük sundum. O yazısına dönerken ben sandalyede belimin ağrıdığını hissettim ve onun yatağına yöneldim. "Yatağına uzanabilir miyim?"

"Neden hayır diyeyim?"

"Nezaketen soruyorum zaten" deyip yatağa uzandım.

"Yapma, sen yemek yerken bana ağzının içindeki çiğnenmiş yemekleri gösteren birisin."

"Sen bana daha iğrençlerini yaptın. Demek ki iğrençlikten ölmüyor insan." demem üzerine sustu. Ve gece boyunca ağzını açmadı. 


Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin