"Sorulacak bir hesap kaldıysa eğer, muhattabın kardeşin olmalı, ben değil." Derken gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Adının geçmesi dahi, dinmek bilmeyen yarasına tuz basıp, özlemini yüzüne yüzüne vurmaya yeterken, gururunu hiçe sayıp, 'Her şeye rağmen,' diye başlayan bir cümle kurmak ve kendi ile nasıl bir savaşa girdiğini göstererek, bir başkasının önünde ağlamak istemiyordu. Güçsüzlüğünü kimseye göstermeyip, güçlü durmalıydı. Nasıl bir enkazın altında can çekiştiğini yalnızca kendisi bilmeli, canı ne kadar yanarsa yansın gülümsemeliydi. Bunca zaman kendi ile, bunun için mücadele etmişti ve gerekirse yine ederdi genç kadın.
Başını dikleştirip, irislerini yakıp kavuran yaşların gözlerinden düşmesi engellemek için bakışlarını tavanda gezdirirken, "Bekledim." Dedi. "Kan revan yüreğimi avucuma alıp, o gelirde elimi tutar diye bekledim. Gelmedi Yiğit. O kendinden kaçarken, içindeki beni sürüklediği uçurumun farkında bile değildi. Ama ben kaç kere düştüğümü iyi biliyorum... Ve kanayan yaralarımı dahi kendim sarmaya çalışmışken, yaptığımdan daha fazlasını istemeye hiç kimsenin hakkı yok. Ne senin, ne de kardeşinin..." Eli ile kapıyı işaret ederken, "Şimdi." Diye ekledi genç kadın, yıkılmışlığın sinmesine engel olamadığı ses tonuyla. "Söyleyeceğin başka bir şey yoksa çıkmanı istiyorum. Benim söyleyeceklerim bu kadardı ve bitti. Yine de bu duydukların seni tatmin etmeye yetmediyse, -ki bilirim, siz asla elindeki ile yetinmeyi bilmeyenlerdensiniz. Git o kardeşine söyle de, artık bir şeyleri düzeltmek istiyorsa, buna daha fazla yıkmamayı öğrenerek başlasın. Çünkü; Geçmişi günden çalan zaman, açtığı yaraları sarmayı beceremiyor."

Girdiğinin tam aksi bir şekilde başını sallayarak dışarı çıkan adamın ardından, daha fazla tutamadığı göz yaşlarını serbest bırakarak elini başının arasına aldı. Hıçkırıkları göğsünü sarsıyor ve canı hiç olmadığı kadsr çok yanıyordu. Bu hep böyle olmamış mıydı zaten? Ne zaman, 'Daha fazla yanamaz' dese, canını daha fazla yakmamışlar mıydı? Kendini biran önce toplaması gerekiyordu. Birazdan ağabeyi gelirdi ve onun karşına böyle çıkmak istemiyordu.

Oğlu için yaşaması ve onu mutlu etmek için, mutlu olamasa bile en azından mutluymuş gibi davranması gerektiğini tekrar etti kendi kendine. Onu ayakta tutan tek şeyi düşündü düştüğü çıkmazdan çıkabilmek için. Düşlerde kaybolurken, dinmeye yüz tutan hıçkırıkları yerini sessiz iç çekişlerine bırakmaya başlamıştı. Üzerindeki hastane önlüğünün kolu ile göz yaşlarını sildi. Avucuna doldurduğu su ile de yüzündeki dağılmışlığın izlerini silmeye çalışırken, "Her şey güzel olacak meleğim" diye mırıldandı. "En azından senin için, üstüme düşeni yapmaktan çekinmeyeceğim..."

Poyraz ise Yiğit'in çıktığı odada daha fazla durmamış ve yanaklarından süzülen yaşların omuz çukurlarında oluşturduğu birikintinin yükü ile, dışarıya çıkmıştı.

Nereye gideceğini bilmeden yürürken başında hissettiği elin, pamuksu yumuşaklığı ile başını kaldırıp kendisine bakan anneannesini gördü. Uzattığı eli tuttuğunda hiçbir şey söylememiş, Buket hanım da olanları az çok tahmin ettiğinden sormamıştı. Kısa bir sessizliğin ve duraksamanın ardından kendini yol ile mücadeleye kaptıran Poyraz'ın, önünden geçtikleri Umut dayısı ve Yiğit'i görecek hâli bile olmadığı gibi, şuan için tek istediği eve gidip biran önce uyumaktı.

Bakışlarını yeğeninin üzerinden çekip, "Ne yapacağız peki?" Diyen adama dönen Yiğit, "Bilmiyorum." Dedi. "Buse de bu gurur, Cem de ise bu inat varken, bırak bir şey yapmayı, insan ne düşünmesi gerektiğini bile bilmiyor ki."

Genç adam başını sallayarak onu onaylasa da, bir şeyler yapılması gerektiğini biliyordu. Öyle oturup beklemekle düzelmeyeceğini anlamasında, ayrılık ve hüzünle geçen beş yılın oldukça büyük etkisi vardı ve o iki aptalı kendi hallerine bıraktıkları takdirde ise bir beş yılın daha aynı şekilde geçebileceğinden korkmuyor değildi. "Elimizden gelen bir şeyin olmaması, hiçbir şey yapmadan oturacağımız anlamına gelmiyor değil mi Yiğit?" Diyerek aklındaki planı aşama aşama anlatmaya başlamadan hemen önce elini onun omzuna atarak güç verircesine sıktı. Yalnız her ikisinininde bilmediği bir şey vardı ki, o da Cem'in elindeki serumun ucunu hızlıca çekip, yataktan kalkmak için verdiği mücadeleydi...

Genç adam kanayan kolunu umursamadan bir bacağını atmış, diğerini de atarak ayağa kalkmaya çalışıyordu. Kendini biraz daha zorladı. Kalksa bile yürüyebileceğinden emin değildi ama en azından denemiş olmalıydı. Oğlunun ona söyledikleri kulaklarında yankılanırken, avuç içlerini yatağa bastırdı.

Parmak boğumları beyazlaşana kadar sıktıktan sonra, tüm ağırlığını bileklerine vererek bir hamle yaptı. Kalmış ve tam düşüyorken duvara tutunup, ayakta kalmayı başarmıştı. Kendini duvara yaslayarak, ağır adımlarla ilerlemeye başladı.

Canı yanıyordu ama şuan yaşayacağı en büyük acı bile, sol yanındaki sızının yanından geçemeyecek kadar küçük kalacaktı. Kolundan akan kan parmaklarına, oradan ise beyaz zemine düşerken, güçlükle önüne vardığı kapıyı açarak, odası ile arasında üç kapılık bir mesafe olan kıza baktı. Ona birini anımsatıyordu ve biraz zorlarsa kim olduğunu hatırlayabileceğine emindi.

Ama şuan bu ayrıntının üzerinde duramazdı. Bir hemşire ile karşılaşma umuduyla o yöne doğru yürürken, kendisine dönen Melisayı çabucak tanıyarak, onun kendisini fark etmemesi için başını çevirmek sureti ile yüzünü gizledi. Ağabeyinin konuşmalarından anladığı kadarıyla Buse de bu hastanede ve hatta kapının önünde duran genç kızın, hemen arkasındaki odada olmalıydı. Tek yapması gereken orada durup, kızın uzaklaşmasını beklemekti. Sonrasında içeriye girecek ve sevdiği kadına ne kadar pişman olduğunu anlatacak, gönlünü almak için elinden ne geliyorsa yapmaya hazır olduğunu söyleyecekti.

Çalan telefonunu yanıtlayan genç kız bir kaç adım uzaklaştı. Hızlı davranması gerekiyordu. Elini, arasındaki bir kaç adımlık mesafeyi kapattığı kapının kulpuna atarak hafifçe bastırdı. Parmakları titriyor, sırtından ise soğuk soğuk terler akıyordu. İçeriye doğru bir adım attı. Tam bir adım daha atmıştı ki, arkasından koşarak gelen genç kızın, telaşlı sesini duyması ile olduğu yerde kala kaldı. "Yapma Cem!" Diyordu. "Tek bir adım daha atarak, her şeyi daha da zorlaştırma."

♡♥♡
Tam da söz verdiğim gibi değil mi? :) 22k yı geçtikten sonra üst üste 3 bölüm yayınlayacağımı söylemiştim ve bu, bu hafta yayınladığım 4. Bölümdü. Umarım beğenmişsinizdir... Ve şunu da unutmayın ki, siz bu satırlardan keyif alırken, benim tek neşe kaynağım sizin o güzel yorumlarınız oluyor. Satırların yankı bulduğu yüreğinize ve kelimeleri okşayan gözlerinize sağlık. Aşkla ve sağlıcakla kalmanız dileğiyle...

-Metin Kalkan.

Ölürsem Sevemem Seni (ASKIDA)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن