Bölüm 41

3.7K 147 29
                                    


Uzun bir aradan sonra herkese merhaba, bölümü beklediğiniz için düzenlemeden yayınlıyorum. Yazım yanlışları olursa affola. Umarım beğenirsiniz. Öpüldünüz. 

Zihnim sisli bir düzlükten ibaretti. İstediğim yere rahatça gidebilirdim ama önümü göremiyordum, her yer kapkaranlıktı. Bu karanlıkta önüme çıkacak tehlikelerden bihaberdim. Tehlikeli bir denizde boğuluyordum, bedenim içgüdüsel olarak çırpınmak istiyordu ama her kollarımı hareket ettirdiğimde daha fazla dibe batıyordum. Her türlü sonum belliydi, gideceğim her yol, yolumu ya uzatıyordu ya da kısaltıyordu ama bu yoldaki sonuç hep belliydi. Tek bir rota vardı ve bu rotanın ucu yalnızca bir noktaya çıkıyordu, bu yoldaki yoldaşım sevaplarım ve günahlarımdı ama bu benim için pek de iyi değildi. Zira günah benim hayatımın her yerindeyken yanımda yoldaş olarak sevap beklemek ziyadesiyle absürttü.

Gideceğim yer cehennemdi. Yaşarken her gün yandığım gibi sonsuz hayatta da her gün yanacaktım. Sonuç matematik problemi gibiydi, farklı çözümlerle de aynı sonuca ulaşılabilirdi ama sonuç hep aynıydı.

Buz tutan bedenim derin bir uykuya meyil ediyordu ama bu tatlı hisse uyarsam eğer farkında bile değildim, ölecektim. Eğer ona uyarsam ölecektim. Eğer onun zihnindeki sisleri rotama katarsam beni daha tehlikeli bir yola çekecekti, tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğim bu yolda, tırnaklarımın içi yaşanmışlık doluyken; onun yanında kan dolacaktı. Binlerce parçaya ayrılmış ruhum yama tutmazken, ruhum onunkine dönecekti; kan ve lekelerle dolacaktı.

Onun yanındayken hissettiğim korku ruhundan geliyordu, onun ruhu tehlike doluydu. Bu tehlikeye sebebiyet veren ise zihnindeki dengesiz düşüncelerdi. O düşünceler belki de beni bu denli hayret ettiriyordu.

Pençelerini bedenimde gezdirirken ben kollarında yalnızca bir av gibi duruyordum. Böylesine korku verebilen bir canlı nasıl olurda böyle güzel kokabilirdi? İnsanı korku duygusuna hayran bırakan bedeni, vücudumu adrenaline alıştırmıştı. Pür iştiyak ile dolmuş bedeninden gelen arzuyu, bedenimin her noktasında hissedebiliyordum.

Bir elini sahiplenmek ister gibi belime sarınca, diğer eliyle çenemin altını okşadı. Karanlık odada seçilebilen bir görüntü yoktu, yalnızca hisler vardı. Onun kaslı bedenini bana dokundukça hissedebiliyordum. Burnumun ucundaki kokusu ise milyonlarca his ile sarılmış bedenimde hala aşina olduğum o tatlı hissi uyandırıyordu.

''Bu anı uzun zamandır düşlüyordum,'' diye fısıldadı. Sesi yakınlardan geliyordu. Ürperdim. Saçımı kibarca kulağımın arkasına itti ve çok yakınlarımda olduğunu hissederken derin bir nefes aldı. ''Çok güzel kokuyorsun.''

Az önceki cüretkâr tavırlarım yerini korkak bir kediye bırakmıştı ve Buğra bunun farkındaydı. Başından beri farkındaydı, asla onunla oyun oynayamazdım; çünkü o oyun oynama yaşını benim aksime geçmişti ve oynatılandan çok oynayan rolünü üstlenmişti. Buğra Erez bir piyon değildi, ben bir piyondum o ise bir vezirdi.

Ağzımı cevap vermek için açtığım sırada titrek bir nefes alarak kapattım. Bedenim kaskatıydı, korkuyordum.

''Korkma benden,'' dedi, sesi yumuşacıktı. ''Korkma benden Ahsen, az önce olduğun gibi cüretkâr olmanı istiyorum.'' Biraz sustuktan sonra ekledi. ''Etkile beni.''

''Ben...'' diye düşünürken, o benim yerime cevap verdi.

''Dokun bana.''

YOSMAWhere stories live. Discover now