Bölüm 9

5.6K 222 9
                                    

Üsküdar'ın sembolü haline gelmiştir Kız Kulesi. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemesiyle birlikte, Karadeniz'in ve Marmara'nın birleştiği yerde küçük bir ada üzerine kurulmuştur. Kule hakkında pek çok efsane bulunur. Prenses Efsanesi gibi.

Çok eski zamanlarda Bizans imparatorunun bir kızı olur. İmparator buna çok sevinir ve kızının doğum gününü, ülkesinde bayram ilan eder. Her yıl, prensesin doğum günü bayramı görkemli bir şekilde kutlanır. İmparator, bilginlerinden, kızının tahta hazırlanması için eğitilmesini ister. Fakat bilginlerin en yaşlısı, imparatora, kızının on sekiz yaşına basmadan bir yılan tarafından sokularak öleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük bir adacık üzerinde yer alan kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Böylece yıllar geçer. İmparatorun kızı on sekizine basmak üzeredir. Ancak, kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesin tenine süzülerek zehrini boşaltır.

Kaderden saklanmak diye bir şey yoktur. Kaçınılmaz son gelir ve bizi bulur. Belki mutlu bir şekilde uyanıp kahvaltı edeceğimiz an, belki annemizin kalbini kırıp odamızın kapısını sertçe çarptığımız an, belki de bir rehabilite evinde tanımadığınız ama izlerken bile ürperdiğiniz karanlık güzelliği olan bir adamın odasında bulunduğunuz an.

Şeytan karşımda gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinde ölüm kadar karanlık bir ifade vardı. Yüzünü sır perdesine saklamıştı ve tek kası oynamıyordu.

Buğra bana şimdi ne yapacaktı? Karanlığın en koyu halindeki siyah gözler gözlerimin içine, avının üstüne atlayacak bir aslan gibi bakıyordu.

Sessizlik ürperticiydi. Tenimin altında kaynayan kanım, yorgun düşmüş vücudumda dolaşıyordu. Kalbim, yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sessizliği ben bozmalıydım. Ama boğazıma oturan yumru, konuşturmamaya yemin etmiş gibi varlığını koruyordu. Dudaklarımı ıslattım ve derin nefes aldım.

Bir adım gerilemeye yeltendim fakat sırtım duvarla bir bütün halindeydi. Gözyaşlarım iznim olmadan yanaklarımdan süzülmeye başladı.

''Bana ne yapacaksın?'' dedim titrek çıkan sesimle. Güçsüzlüğüm can yakıcıydı.

Söylediklerim karşısında mimikleri değişmemişti. Bu adamı sinirlendiren ona vurmuş olmam değil, ona vurmaya cesaret etmiş olmamdı. Ama haksız olan o'ydu. Üstüme gelmeye başlamıştı ve kendimi koruma içgüdüm üstün gelerek ona vurmuştum.

Elini saçlarının arasından geçirdi. Boyun kaslarını gevşetmek için kafasını önce sağa daha sonra sola doğru eğdi. Bana doğru bir adım attı. Attığı adım karşısında duvara iyice sindim. Yüzü yüzüme yaklaştıkça geriliyordum.

''Bana vurdun,'' dedi nihayet konuşarak. Şeytana diz çöktürecek siyah gözler, gözlerime kilitlenmişti.

''Beni korkutuyordun,'' dedim ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Bacaklarım beni daha fazla taşımayı reddederek, yere çöktü. Sırtım duvara yapışık bir şekilde yerdeydim. Bacaklarımı karnıma doğru çekip sarılarak, ağlamaya devam ettim.

Islak gözlerimle gözlerine baktığımda bakışlarının değiştiğini gördüm. Büyük bir hata yapan kızına çok sinirlenip daha sonra kızı ağlayınca yumuşayan bir babanın bakışları vardı o siyah kuyuda.

Yanıma doğru diz çöktü ve ellerini bana doğru uzattı. ''Korkutmak istememiştim.''

Uzattığı ellere korkuyla bakmayı sürdürdüm. Bana yaklaştıkça irkilerek uzaklaşmaya çalışıyordum.

YOSMAWhere stories live. Discover now