Bölüm 20

3.3K 177 17
                                    

Deri kokusunun verdiği mide bulantısı mıydı beni yoran, yoksa başımdaki bu ağırlık mı?

Gözlerimi açmadan önce dün geceyi anımsamaya çalıştım.

Boşluk.

Kafamın içinde bilinmez kıvılcımlar fink atarken üzerimdeki ağırlığı fark ettim ve korkak sayılacak kadar geçen bir süre içinde gözlerimi açtım.

Yüzüme değen sıcak nefes, uzun denemeyecek kadar kısa süre önce kalbime sahip olan adama aitti.

Buğra Erez.

Benim karanlığım, benim korktuğum bilinmezliğin sahibi, benim çift karakterli adamım.

Ona benim diyemeyeceğimi, benim sıfatına ait olmadığını biliyordum ama benimdi işte. O bilmese de benimdi.

Ürkeklikle kafamı göğsünden kaldırarak yüzüne baktım. Dudakları aralanmıştı, uzun kirpikli gözleri kapalıydı.

Kafam neden çıplak göğsünde yatıyordu?

Ve neden beni ahtapot gibi sarmıştı?

Çevreme bakındığımda bir arabanın arka koltuğunda yattığımızı fark ettim. Bulunduğumuz açıyı anlatmam gerekirse, küçücük koltukta iki kişi yatıyorduk; sağ bacağı benim bacağımın üstündeydi, benim sağ kolum onun belinin altındaydı ve kafam pürüzsüz kaslı göğsündeydi. Bunları hiçbirine mantıklı bir açıklama bulamazken, elimi kaldırdığım sırada parmaklarıma değen tüy birikintisi karşısında irkilerek elimi çektim.

Tanrım, boxerlaydı.

Yoksa biz!

Elimi vücuduma değdirdiğimde üzerimde dün gece evden çıkmadan önce giydiğim giysiler olduğunu fark ettim. Ben giyiniksem böyle bir şey olamazdı ama o neden böyle çıplaktı ki?

Kafamı göğsünden kaldırırken kuruyan dudaklarımı yaladım. Çok susamıştım.

Üzerimden tır geçmiş olabilir miydi? Başımın sağ tarafının içinde filler halay çekiyormuş gibiyken, sol yanına iğneler batırılıyormuş gibi hissediyordum.

Uyuyan Buğra'yı uyandırmamaya çalışarak üzerimdeki bacağını usulca kaldırdım. Altından çıktığımda, arabanın ön koltuğuna doğru eğilerek içecek bir damla olsun su aramaya başladım. Torpido kısmını ses çıkarmamaya özen göstererek yavaşça aşağı çektim. İçinde dosyalar, sigara, küçük şişede alkol ve bir miktar paradan başka bir şey yoktu.

Homurdanarak torpidoyu kapattım ve biraz daha eğilerek sürücü koltuğun kenarına göz attım. Açılmış bir şişe su vardı. Zafer kazanmış edasıyla gülümseyerek suyu elime aldım.

Sudan mutlu mutlu bir yudum almak için kafama diktiğimde kalçama inen sert el darbesiyle beraber suyun plastik şişesi elimden kaydı ve ön cama gelişigüzel saçıldı.

Elimi karıncalanan kalçama koyarak, ''sana da günaydın!'' diye homurdandım.

Hala yatar pozisyonda yatan Buğra'nın suratında çarpık bir gülümseme vardı. ''Ben günaydınımı az önce aldım.''

''Çok komiksin,'' dedim sertçe. ''Burada ne işim var?''

''Kendin kalmak istedin,'' dedi esneyerek. Yüzünü koltuğa doğru döndü. ''Uykum var, biraz daha uyuyacağım.''

''Uyumayacaksın,'' dedim kolunu dürterek. ''Anlat bana dün gece neler oldu, en son arkadaşlarlaydım.''

''Arkadaşlarmış,'' diye homurdandı. Kafasını koltuğa gömmüştü ve sesi uzaktan geliyor gibiydi. ''Boktan arkadaşlar.''

YOSMAWhere stories live. Discover now