Bölüm 40

4.1K 162 24
                                    

Bir şeyler karalamış olabilirim. Keyifli okumalar!

İnsanların ruhlarının katilleri cehennemin en acılı katında çığlık çığlığa yandıkları ateşten şikâyetçi olurken; ölü ruhla bir ömür yaşayan faniler cennetin en göz alıcı köşesinde cehennemden gelen çığlıkları dinliyordu. Çığlıklar isyan barındırıyordu. Canlarının yandığı ses tonlarından aşikârken kötü ölü ruhlar daha yeni geldikleri ebedi hayata isyan ediyorlardı. Oysaki hepsi habersizdi bunun daha başlangıç olduğundan. Hiçbiri bilmiyordu, kırk yıl gölgede kalmış bir ruhun sebebi kırk yıl da yansa; ruhunu bir kenarda bırakarak, yıllarca ölü bakışlarla çevresini izleyen ruhun acısı biraz bile hafiflemezdi. İntikam değildi bu, çektirdikleri acının kefaretiydi.

Her yaşayan yaşattıklarının cezasını ya ruhuyla öderdi; ya da bedeniyle. Hiçbir acı, acıtanın yanında kalmaz; sorgu günü geldiğinde acıttığı canlar suratına sillesiyle çarpardı.

Kötü ruhlar hezimete uğramaya zorunludur.

Ruhum hezimete uğramaya meyilliydi. Zaten sürekli kötüyü çekmeye meyil eden alın yazım, yine bir kötülüğü daha ruhuma iz olarak eklemişti. Yamalarla dolu ruhum, bu yarayı daha fazla kaldıramazdı. Ölü ruhumun katili bizzat bendim. Kendi kendimi, belki bilmeyerek, belki bilerek mahvetmiştim.

Küçücük bir kız çocuğu olduğumda, cinselliği yeni öğrenmiş bir ergen olduğumda, geleceğe karamsarlıkla bakan bir yetişkin olduğumda, yaşadıklarım azalmamış yalnızca büyüyen bedenime göre taşımayacağım yükleri de üzerime almıştım.

Yaşadıklarımın sorumlusu olarak hep oklarla birini çizmiş, bütün nefretimi onun üzerinde toplamıştım ama işin aslı böyle değildi. Bir babayı yalnızca bir baba olarak; annenin hayat arkadaşı olarak görmek ne denli mantıklıydı? Değildi. İnsanlar üzerine yapıştırdığımız sıfatların aksine yalnızca insandı. Anne yahut baba olmaları onları değiştirmiyordu.

Kan bağı olmamdan ötürüdür belki de babamın anneme yaptıkları hep canımı yakardı. Annem dalgasız deniz misali tepkisiz bir şekilde akıp gidiyorsa suçu hep babamda bulurdum. Aldatılmış bir kadın, güveni sarsılan bir kadın hayata bir daha nasıl güvenir de dört eller sarılırdı?

Ben babamı hiç tanımamıştım ve bu benim yaptığım ilk hataydı. Benim babam da tıpkı Nazım Hikmet gibi aşka aşıktı. Evet, bunu çok acıtarak bize göstermişti ama sonunda bir rota tutturmuştu hatta sevdiğinden çocuk dahi yapmıştı. Bu onun sonunda bir kadına tutunduğunun ispatı değil miydi?

Neden babamın anneme yaptıkları yüzünden onu hep suçluyordum? O da bir baba olmanın ötesinde yalnızca bir insan değil miydi neticede? Bir insan, baba da olsa bir kadına âşık olamaz mıydı?

Eros, aşk okunu bir babaya saplayamaz mıydı?

Bir baba, baba olmadan ayrı bir insan ve bir erkek değil miydi? Bir erkeğin bir kadına evliyken âşık olması ne denli babalık suçu olabilirdi? Babam bizi değil, annemi aldatmıştı. Bize ne yapmıştı? Belki de yapacaktı. Eğer biz ona anneme yaptıklarından ötürü sırtımızı dönmeseydik.

Küçücük bir çocuk belki bunu anlamazdı, aşkı sevgiyi; babanın anneden ayrı, başka bir kadına sarılmasını, kokusu sevmesini. Ama benim yaşımda bir kızın bunu anlaması gerekirdi. Ben aşkı en yanlış olanda bulduysam, babam da yanlışta bulmuştu ve evliyken ayrı bir kadına âşık olmuştu.

Dün gece o küçük kızın ruhunda bıraktığımız izler için ben ve Buğra yıllarca cennete hasret, cehennemde yanacaktık ama ben daha fazla olarak, Buğra'nın ruhunda oluşturduğum yıkıntılar için iki kat daha çok yanacaktım.

YOSMADär berättelser lever. Upptäck nu