"Öğreteyim mi sana da?"

"Saçmalama ne işime yarayacak?"

"Cosinus yarıyor sanki?" dememle kahkaha atmaya başladı. Ardından "Tamam, öğret ama ben de sana gitar çalmasını öğretirim." diye şartını sundu. Piyano çalmasını zaten biliyordum fakat gitar her zaman ilgimi çekmesine rağmen eğitimini almaya vakit bulamamıştım şimdi böyle bir fırsat yakalamak beni fazlasıyla mutlu etmişti. Hiç vakit kaybetmeden sevinçle kabul ettim teklifini.

"Ee saç örmekten başka neler yaparsın?" diye sorunca gözlerimi devirdim. "Piyano çalarım, resim çizerim, dizi izlerim, şarkı söylerim..." diyerek sıraladım aklıma ilk gelenleri.

"Hayal kurmaz mısın?" diye sorunca sanki gerçekten büyük bir şeyi atlıyormuş gibi hissettim. Kurardım aslında ama bunlardan kimsenin haber olsun istemiyordum. Hayalin nedir diye sorarsa anlatamazdım çünkü. Anlatsam bile benim hakkımda ne düşüneceklerini şimdiden tahmin edebiliyorum. Daha kendime itiraf edemediğim şeyleri başkasına anlatamazdım. "Hayır. Peki, sen ne yaparsın?" diye sordum.

"Arkadaşlarla gezerim, mesajlaşırım, sohbet ederim, şarkı söylerim, şarkı dinlerim," diye anlatırken bir anda durup cebindeki kulaklığı çıkardı ve telefonuna takıp "Hadi müzik dinleyelim." dedi. Tekini kendi kulağına takarken diğerini bana uzattı. Kabul edip etmemekte kararsız kalmışken o bana fırsat vermeden kulağıma taktı kulaklığın ucunu ve bana yaklaştı. Teoman-mavi kuş ve küçük kız şarkısını açtı. Şarkı bittiğinde kulaklığı çıkarıp Akına çevirdim kafamı fakat o gözlerini yummuş sessizce şarkıya eşlik ediyordu. Teoman'dan dinlemek yerine bir de ondan dinledim şarkıyı. Şarkı bittiğinde hâlâ ağzıyla melodisini çıkarmaya çalışıyordu. Garip bir şekilde şarkı söylemesini iyi beceriyordu. Oldukça güzel bir sesi vardı ve onu iyi kullanıyordu.

Gözlerini açıp da beni ona gülümserken görünce kızardı fakat hareketlerine bunu yansıtmadı. "Gizli gizli beni dinlemeye utanmıyor musun?" diye şakayla karışık kızdı.

Omuz silkip "Hayır." dedim ve kıkırdadım. Bu şımarıklık nereden gelmişti bilmiyorum ama kendimi küçük bir kız çocuğu kadar şımarık hissediyordum şu an.

"Sen de bana söyle o zaman"

"Sen bana söylemiyordun ki."

"Tamam, o zaman sen havaya söyle ben de gizli gizli seni dinleyeyim." dediğinde kahkahayı bastım. O da benimle birlikte gülerken "Oh! Aman Allah'ım! Çok gizli oldu bu." dedim. Bunun üzerine gülüşümüz iki katına çıktı. Söylediklerim karşısında bu kadar fazla gülmemiz abartıydı aslında. Zaten biz de komik olduğu için değil yaralarımızı saklamak için gülüyorduk, her zaman fırsatını bulmadığımız için hazır bulmuşken acısını çıkarıyorduk.

Gözlerimi sıcak kahve tadındaki gözlerine diktim. Göz bebekleri gülüyordu ama biraz daha derinlerinde ağlayan biri vardı. Onun da acı çeken bir yanı vardı. Nereden mi biliyordum? Çünkü en güzel gülümsemeler en büyük acıları gizlemek içindi. Onunki de çok güzeldi tıpkı Barlas'ınki gibi. Ama Barlas'ınki doğuştandı, sadece Allah'ın ona verdiği bir hediyeydi o kadar. İkimiz de gülmeye son verdiğimiz de "Dersi kıralım mı?" diye teklifte bulundu.

İçimdeki, dersle pek alakası olmayan enerjik ve hareketli Hera eteklerime yapışıp gitmek için yalvarırken; ruhu yaşlanmış, kedileriyle ölümü bekleyen gerçekçi ve bilmiş Hera gözlüklerinin arkasından bakıp ders dinlememi öğütledi.

Akın'ın hâlâ gözlerime bakıp bir cevap beklediğini fark edince biran önce karar vermem gerektiğini anladım. Yaşlı Hera ve enerjik Hera'yı susturup çıkarcı Hera'yı konuşturdum. "Ne yapacağız?" Sorunun cevabına göre ya yaşlı Hera'yı dinleyecektim ya da enerjik Hera'yı. Fakat Akın ikisine de fırsat vermeden bileğimden tuttuğu gibi beni müzik odasına getirdi. Her şey o kadar ani oldu ki onun bu yaptığına anlam vermeye çalışırken sormak için fırsat bile bulamadım. İçeri girdiğimizde kolumu bırakıp müzik aletlerine yöneldi. Bense kimsenin olmadığından emin olmak için içeriyi süzüyordum.

"Ne yapacağız burada?" diye sormadan önce eline gitar alan Akına çevirdim kafamı.

"Müzik." diye kısaca yanıtladı sorumu. Sorduğum sorunun cevabı bu olsa da merak ettiğim bu değildi ve o neyi merak ettiğimi bile bile bu saçma cevabı verince "Müzik sınıfında mı? İnanmıyorum!" diye dalga geçtim.

Dalgamı göz ardı ederek "Hadi ben çalayım sen de söyle." dedi.

Bir kez daha sınıfı süzdüğümde piyano gözüme çarptı Aybars abinin ölümünden beri çalmıyordum. 'Acaba unutmuş muyumdur?' Diye endişelenmeden edemedim. Tuşlarına dokunmak için çıldırıyordum resmen. Oldukça özlemiştim.

"Çalmayı biliyor musun?" diyen ve ne zaman yanıma geldiğini fark etmediğim Akına çevirdim kafamı. "Ha?"

"Çalsana biraz."

"Gitar çalacaktık."

"Vaktimiz yetmez zaten. Bir derste öğrenemezsin." deyip güldü.

"Pekâlâ," deyip piyanoya yöneldim. İçimdeki tatlı heyecan baş gösterdiğinde bir kez daha anladım; piyano çalmayı seviyordum. Oturup elimi tuşların üzerinde gezdirirken ne çalsam diye düşünüyordum ki seçimimi Teoman-uçurtmalar' dan yana yaptım. Nasılsa ezbere biliyordum.

Bu şarkı bana Barlas'ı hatırlatıyordu. Şarkıda adı geçen uçurtmalardan biri de bendim. Barlas'a dolanmıştım ve ne kendi yoluma gidebiliyordum ne de onunla yapabiliyordum. Bu daha ne kadar sürecekti ya da bu savaşın sonun da kazansam bile ne yapacaktım hiç bilmiyordum.

Son notalara da bastığım da müzik sınıfının kapısı açıldı bir anda. İkimiz de kafamızı çevirip gelen kişiye baktık.

Barbar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin