"Neden? Dalga mı geçersin benimle?" dediğinde ona kızmadım bile. Beni bizim okuldakilerin gözünden tanımıştı. Kim bilir hakkımda daha neler düşünüyordu. Ön yargılarını yıkmak için "Paranı kendin kazandığın ve kimseye muhtaç olmadığın için mi?" diye sordum. Sonuçta kimseye muhtaç olmamak bir insan için en büyük başarı olsa gerek.

Cevap vermek yerine yüzünde samimi olduğunu düşündüğüm bir gülümseme belirdi. Aldıklarımı kasadan geçirip poşetlemeye başladığında ben de cüzdanımdan gerekli parayı çıkarıp ona uzattım. Poşetleri bana verirken parayı aldı ve az sonra para üstünü uzattı. Paraları cüzdanıma atıp fermuarını çektim ve çantama attım.

Marketten çıktığımda birinin daha ardımdan çıktığını fark ettim. Gece gece peşime birinin takıldığını düşünüp saldırmak için dönmüştüm ki o çocuk yine kolunu kaldırıp kendini korudu. "Dur ya! Yine vurma."

Çantamı indirip "Yine ne var?" diye azarlamayla karışık sordum. "Bu saatte kız başına ne işin var burada?"

Kurduğu cümleye gözlerimi devirdim. Kız olunca bu saatte dışarı çıkama yasağımı vardı da ben mi bilmiyordum. Sırf kızız diye bizi kısıtlayacaklarına, şu uçkuruna düşkün erkekler adam olsaydı sorun hallolurdu bence. Niye bir şeylerden vazgeçen biz olmak zorundayız? Niye ezilen hep biziz? Bir de kadınların güçsüz olduklarını söylerler, böyle hastalıklı zihniyetlerin içinde yaşamayı başarmış her kadın güçlüydü bence. "Kız erkek ayrımı yapan biriyle konuşarak vaktimi kaybedemem." deyip ilerlemeye başlamıştım ki önüme geçti. Kaşlarımı çatıp "Ya çekilirsin şimdi! Ya da çantamı suratının ortasına yersin!" diye tehdit ettim.

Hemen ellerini avuç içleri bana bakacak şekilde yüzünün hizasına kaldırdı. Panikle "Dur! Dur lütfen! Sadece konuşmak istiyorum. Yanlış anladın beni." dedi.

Durup suratına baktım. Barlas'ın ki gibi siyah saçları, Barlas'ın esmer teninin aksine beyaz teni vardı. Barlas çekici ve karizmatik dururken bu sevimli ve masum duruyordu.

"Bekle hemen izin alıp geleceğim." dedi ve markete geri döndü. Beş dakika sonra da geri geldi. "Neyse ki kapatmaya yakın bir saatteyiz. İzin verdiler... Eee bu saatte sadece bunları almak için mi geldin buraya?" diye sorduğunda gözlerimi devirdim. Ne kadar da meraklı bir çocuktu bu böyle. Kediyi merak öldürür derler, bu bilmiyor muydu?

Bana soru sormanın yanlış bir eylem olduğunu fark etmesi için "Sana ne." diye ters bir tepki verdim. Dudaklarımın arasından dökülen cümle kadar ses tonum da soğuktu. Ama o yılmadı. Bu kez de "Okula neden gelmedin bu gün?" diye sordu.

"Canım istemedi." diyerek sıyrılmayı umut ettim. Fakat o bu sefer de yılmadı. Tüm soğukluğuma rağmen yine benimle sohbet etmeye çalışıyordu. Beni süzerken "Okul formasını giymişsin ama." dedi. "Son anda bir işim çıktı." yalanını uydurdum ben de. Aslında ona cevap bile vermemem gerekirdi fakat gecenin bu saatinde ve bu soğuğa rağmen işinden ayrılıp benimle ilgilenmesi beni buna mecbur hissettiriyordu.

Beni tekrar süzmeye başladığında "Yeter ama!" deyip kızacaktım ki üzerindeki hırkayı çıkarıp benim omuzuma astı. O an fark ettim oldukça üşümüştüm. Kasım ayının sonlarındaydık ne bekliyordum ki. Şefkatle "Evden mi kaçtın?" diye sordu.

"Hayır!" dedim kararlılıkla.

"Bende kalabilirsin."

"Seninle aynı evde! Çok zekisin."

Pantolonunun cebindeki anahtarları çıkarıp bana uzattı. "Yol boyunca devam et. İkinci sağdan sap. Sokağın sonunda soldaki ev. Ben gelmem." O bu cümleleri kurarken ben ağzım iki karış açılmasın diye çabalıyordum. Gerçekten ben onun evinde yatarken o eve gelmeyecek miydi? Bu devirde kim tanımadığı biri için böyle bir şey yapardı ki? Yıllardır aynı evde yaşadığım, evlatlık kardeşi olduğum Barlas bile evden çekip gitmemi umursamıyorken bir yabancı neden bana bu kadar ilgi gösteriyordu anlam veremiyordum. Belki de bir Barbar'la aynı evde yaşadığım için maruz kaldıklarım dünyada iyi insanların da olduğunu unutturmuştu bana.

Barbar Where stories live. Discover now