I. KISIM / 29. Uzun Gece

Start from the beginning
                                    

"Sen ne yapmak isterdin?" diye sordu kadın bu sefer. 

Konuşmanın aldığı garip hal, Kahraman'ı tüm zincirlerinden koparmıştı sanki. Kesik kesik, kısa cümlelerle konuşmaya başladı: 

"Bilmiyorum... Bilemiyorum.... Aklım çok karışık... Şu kadın..." durdu bir an, karısı tamamladı: "Yazgı."

Adam başını salladı: "Evet Yazgı... her geçen gün biraz daha fazla etkiliyor beni.... sürekli ona doğru çekiliyorum... kendimi alamıyorum bir türlü... adlandıramadığım duygular içindeyim... bir yandan da suçluluk hissediyorum, sanki..."

"Sanki?" diye sordu kadın.

"Sanki seni aldatıyormuşum gibi..."

Kaşlarını hafifçe yukarı kaldıran karısı burukça gülümsedi: "Teknik açıdan ölmüş bir kadını aldatamazsın," dedi. 

Buna verecek karşılığı yoktu ki bu yüzden kaldığı yerden devam etti kocası: "Belki de yeniden aşık oluyorum... senden sonra tekrar... mümkün mü bu?"

"Olabilir..." dedi Pınar tarafsız bir sesle, hâlâ kucağında otursa da bedenini iyice geriye çekmiş, tüm dikkatini söylenenlere vermişti. Onun bu tanıdık tavrıyla cesaretlenen adam günlerdir kendisini boğan soruları ardı ardına sıralamaya başladı, kontrolünü tamamen yitirmişti: 

"Peki sence insan hayatında kaç defa gerçekten aşık olabilir? İlk görüşte aşk diye bir şey var mıdır? Ben ona daha gördüğüm anda vurulmuş olabilir miyim? En önemlisi de..." durdu, derin nefes aldı ve devam etti: "Kalbimin bir tarafı halen senin için çarparken, diğer tarafıyla da onu sevebilir miyim?" 

Son sorusu üzerine Pınar yüzünü diğer yüze iyice yaklaştırdı ve şöyle dedi: "Bu, senin rüyan. Sen ne cevap vermemi isterdin?"

Sıçrayarak uyandı Kahraman, ter içinde kalmıştı. Başını tekrar yastığa koyarken son sözler odanın duvarlarından çarpıp tekrar zihnini doldurdu: "Bu, senin rüyan. Sen ne cevap vermemi isterdin?"

*****

"Bu güzel gece için teşekkür ederim." dedi Yazgı, arabadan inmek üzereydi.

"Asıl ben teşekkür ederim. Seninle zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamıyorum." diye cevap verdi genç adam nazikçe kızı kendisine doğru çevirerek. Beklenmedik bu jestle iki taraf da hareketsizleşmiş, bakışları birbirine kenetlenmişti.

Soğuk gece ısınmış, bedenler birbirine yaklaşmıştı istemsizce. Derken Erdem dudaklarına eğildi Yazgı'nın ve öpmeye başladı. Her bir öpücükle geçmiş aşk yaralarının kapandığını, ruhunun bir tarafının iyileştiğini hissediyordu genç kadın. Tanıştıkları ilk günden beridir, adım adım bu ana doğru ilerlerken, erkeğin çekim alanına giderek daha fazla girdiğini fark etmiş ve ürkmüştü açıkçası. Buna bir de etrafta dönen dedikodular, anlatılan hikâyeler tuz-biber olmuş, onu korkulara ve kararsızlıklara salmıştı. Yine de bir türlü adamdan uzaklaşamamıştı. Ve işte en nihayetinde bu gece, tutku ve kimya her şeye baskın gelmişti. Şimdiye kadar hayatının hiç bir anında Yazgı kendisine yenilmekten bu kadar mutluluk duymamıştı. 

Erdem ilk gördüğü günden beridir yanıyordu genç kadın için. Gözlerindeki mavi derinlik içine çekiyor, ruhunun en karanlık taraflarını bile sağaltıyordu sanki. Onunlayken iyi hissediyor ve gerçekten de "iyi"leşmek istiyordu. Belki de sırf bu yüzden o geceye, arabadaki o ana kadar tırnağının ucuyla bile temas etmemiş, genç kadının kişisel sınırlarına asla girmemişti. Ve işte en nihayet beklediği ödüle kavuşmuş, sabrının karşılığını almaya başlamıştı. Kollarındaki güzellik tam bir teslimiyet halinde ruhunu ve bedenini ona açmıştı. Her bir öpüş onu bir başka merhaleye taşıyordu. Kanı kaynarken daha derinlere erişmek arzusuyla kavruluyordu. Kontrolü bırakmış, sarhoş edici bir tutkunun peşine takılmıştı.  

Adamın zarif dokunuşları, nezaketli öpüşleri giderek değişmeye başlamıştı. Tutkunun pembe rengi kırmızıya, kırmızıdan aleve dönmüştü. Yazgı da birlikte yanmaya hazırdı aslında. Ancak tutkunun bilmediği, o karanlık yüzüne çok yabancıydı ve Erdem'in öpüşleriyle ruhuna kara çalmasını hiç beklemiyordu. Kritik eşiği aştıkları anda, adam artık onu öpüyor veya onunla sevişiyor değildi, bambaşka bir akışa kapılmış, çirkin kötücül bir boyuta geçmişti. Genç kadın beraber başladıkları öpücüklerden geride kalmış, olaydan soyutlanmış, uzaktan ikisini seyreder hale gelmişti. Giderek iğrençleşen ve katlanılamaz hale gelen öpüşme, dokunma ve okşamalarla, ruhunun saldırıya uğradığını, korkunç bir hiçliğe doğru yuvarlandığını görüyordu şimdi. 

Her şey başladığı gibi bitiverdi. Yazgı hızla kendisini geri çekti, Erdem şok içinde kala kaldı. Genç kadın, dağılmış saçlarını düzeltmeye, üstüne başına çekin düzen vermeye çalışırken nefes nefese: "Ben artık gitmeliyim." dedi.

Erdem gerçekten büyük şaşkınlık halindeydi. Her şey iyi giderken anlayamadığı şekilde tersine dönmüş ve bıçak gibi kesilmişti. Arabanın içi öncekinden de soğumuştu. Nerede hata yapmıştı? Gözlerinden taşmasını engelleyemediği öfkeyle karışık hayal kırıklığı ve kararan çehresiyle kadının arkasından baka kaldı. 

Yazgı kendisini yine aynı gecede, aynı arabada ve aynı koltukta buldu. Yanında yine Erdem vardı ve  hırsla bileğinden yakalamıştı: "Benden kaçamazsın!" diye tıslıyordu, tıpkı bir yılan gibi. 

Kadın hareket edemez durumda cevap vermekten aciz yutkundu, adam onu kendisine doğru çekti, yüzünü iyice onunkine yaklaştırdı ve: "Sen benimsin!" dedi bu kez de.

"Hayır!" diye güçlükle itiraz etti sarışın güzel, ondan uzaklaşmaya çabalayarak. "Bırak beni!"

"Asla! Seni asla bırakmam ve bırakmayacağım da!" 

"Yazgı" diye fısıldadı Zihni, "rüya görüyorsun!"

"Rüya görüyorum." diye tekrarladı Yazgı. Erdem kocaman bir kahkaha patlattı yüzüne karşı ve: "İşte bak!" dedi buna mukabil ."Rüyalarında bile benden kurtulamıyorsun!" 

Soğuk bir el boğazına yapışmış da sıkıyormuşçasına nefesi kesilen genç kadın haykırarak uyandı, çığlık çığlığa. Gün aydınlanmak üzereydi ve artık biliyordu ki, Erdem Marmaris'teydi!


30. Bölüm: Geçmiş Zaman Olur ki


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
















DERİN MAVİ AŞKWhere stories live. Discover now