I. KISIM / 29. Uzun Gece

Start from the beginning
                                    

Sabır. Çok az kalmıştı. Yarın öbür gün illâki bir şekilde onu saklandığı yerde bulacaklardı. İşte o zaman önce Erdem'e bırakacaktı, ne isterse yapsın. Döver mi sever mi, güzellikle mi zorla mı... Sonrasında ise yaşam ateşini kendi elleriyle söndürecekti!

Düşüncelerinin bu noktasında "Bağlantı" göz kapaklarını hafifçe aralayıp direksiyondaki adamı süzdü gizlice . Cennetten bir fırçanın dokunuşlarıyla resmedilmiş gibi görünen profilini inceledi sessizce. Onu çok beğeniyordu. Her şey bittikten sonra bir şansları olur muydu acaba? 

Erdem izlendiğini hissetmişçesine bakışlarını bir anlığına önünde akan yoldan alıp yanındaki adamın yüzüne çevirdiğinde beriki gözlerini iyice yumdu. Çok dikkat etmeli, gereksiz yere şüphe çekmemeliydi. Her şeyin zamanı vardı. 

Mahmudî ise uyuyormuş gibi görünen adamdaki huzursuzluğu fark etmişti, dudaklarında belirip kaybolan sinsi gülümsemeyle dikkatini tekrar önüne verdi.

Araba son sürat yoluna devam ediyordu.  

*****

Pınar, kara gözlerini ruhuna daldırırken kocasının, fısıldadı: "Bence hayat bazen çok kısa, bazen de çok uzun..."

Kahraman, kadını kucağına çekerken sormadan edemedi: "Nasıl yani?"

"Ne bileyim işte... Bazen bir kişiyi sevmek için çok kısa iken bazen de, tam tersi, bir kaç kişiyi sevebilecek kadar uzun olabiliyor..."

Nedense üzerine alındı genç adam ve: "Benden başkalarını da sevebilirdin öyle mi diyorsun?" diye sürdürdü konuyu. 

"Elbette..."

Bu rahat cevap üzerine homurdandı adam: "Doğrusu bu hiç hoşuma gitmedi..." 

Genç kadınsa burnunu onun boynuna gömdü ve dedi ki: "Niye huysuzluk ediyorsun ki... Senin için de geçerli değil mi aynısı..." 

Karısını sardı sarmaladı, kokusunu iyice içine çekti ve itiraz etti adam: "Belki.. ama bunu duymak yine de rahatsız edici..." 

"O kadar hassas olma..." diye fısıldadı kadın kulağına ve kıkırdayarak devam etti: "Hem ben, seni bir ömür boyu sevmeyi tercih ettim, hatırlarsan."

Doğruydu. Belki farklı şeyler söylemek isterdi Kahraman ancak onları durduramadan sözcükler dökülüverdi dudaklarından: "Evet ama öldün sen..."

Gözleri dolan genç kadın, suçluluk dolu bir sesle cevap verdi: "Bunun için üzgünüm. Elimde değildi, isteyerek olmadı."

Ah, kopası dili! Oysa ne kadar da özlüyordu karısını. Burnunun direği sızlıyor, canının bir parçası yanıyordu için için: "Biliyorum... Ve ben çok yalnız kaldım." diyebildi sadece ona.

Genç kadın bu itiraf üzerine başını geri çekti adamın omuzundan ve az öncekinin tersi şen bir ifadeyle: "Üzülme." diye teselli etti onu. "Nasılsa sen de öleceksin. Unutma ki; her canlı ölümü tadacaktır."

Yanındaki şahane yaratığın varlığıyla tüm ruhunu kuşatmasına, özlemiyle dolup taşmasına  karşın: "Umarım seninki kadar erken olmaz." dedi Kahraman söylediklerine kendisi de şaşırarak. 

Pınar başını yeniden o bildik konuma yerleştirirken: "İnşallah... Her hal-ü kârda seni bekleyeceğim." dedi.

Duydukları rahatlatmamıştı genç adamı, içini çekerek mırıldandı: "Teşekkür ederim... de... o zamana kadar ben ne yapacağım... bir ömür yapayalnız geçmez ki... geçmiyor da..."

DERİN MAVİ AŞKWhere stories live. Discover now