Gökkuşağı -20-

Mulai dari awal
                                    

"Bir ara geleyim mi size? Çocukları çok özledim."

"Geleceksin sonra kafanı şişirecekler. Hem senin derslerin yok mu?"

"Aşk olsun Şehmuz Amca, gelmemi istemiyor musun?"

"Yok, valla ondan değil. Seni düşündüğüm için söylüyorum. Küçüğü her şeyi sormaya başladı. Ha, katlanabilirim diyorsan gel ama ben senin yerinde olsam gelmem."

"Ne güzel konuşuyorsun çocukların hakkında." Şehmuz Amcayla gülerek yolculuğumuzu tamamlamış, eve gelmiştik. Arabadan inip eve doğru hızlı adımlarla ilerledim. Biraz dinlendikten sonra yine yoğun bir şekilde çalışacaktım. Aslında çok yoruluyorum ancak hevesim her şeyden baskın geliyordu. Herhalde insanın bir amacının olması böyle bir şeydi. Amacım olunca tükenmiyordum.

Evden içeriye girdiğimde aynı tuhaf sessizlik eve de hâkimdi. Annemin olduğu bir evin sessiz olabileceğini hiç düşünmemiştim. Gerçekten bir şeyler oluyordu. Henüz bilmediğim bir şeyler oluyordu. Çantamı kapının önüne bırakıp oturma odasına doğru ilerlediğimde annemle babamı sessizce otururken görmüştüm. Konuşmuyorlardı. İkisi de düşüncelere dalmıştı.

"Ne yapıyorsunuz burada?" İkisi de başını kaldırıp bana baktığında onların enerjisini yükseltmek için takındığım kocaman gülümsemem donmuştu. Yüz ifadem ciddileşirken babam, doğrulup konuşmuştu. "Hira, geç otur. Konuşmamız lazım."

Eliyle gösterdiği yere geçip oturduğumda annem yüzüme bakamıyordu. Onun aksine babam, gözlerini bir an bile suratımdan ayırmamıştı. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Sana hiç anlatmadık, olaylar sana yansımadan halletmeyi düşünüyorduk ama ipin ucunu çoktan kaçırdık."

"Bir saniye, boşanıyor musunuz yoksa?" diye sordum korkuyla. Aralarında herhangi bir sorun yoktu. En azından bana yansıttıkları bir sorun yoktu. Eğer cidden aralarında halletmeye çalışmışlarsa bunca zaman başarılı olmuşlardı.

"Hayır, öyle bir şey değil." dediğinde rahatlayacak gibi olmuştum. Ancak babamın ardından söyledikleri çok erken davrandığıma dair bir işaretti. "Seni okuldan almak zorundayız."

"Ne?"

"Özür dilerim, kızım. Keşke başka bir çaresi olsaydı ama yok. Bunu sana yansıtmadan halletmeye çalıştık ama beceremedik. Ne desen, ne yapsan haklısın."

"Siz neden bahsediyorsunuz? Ne okuldan alması ya?"

"Melih Günel." dedi babam dişlerinin arasından. "Geçmişimizden biri. Annenle evlendiğimizde onun hapiste olduğundan emindik, bir daha oradan çıkmayacağından emindik ama 1 hafta önce çıkmış ve şimdi senin peşinde. Sana zarar vermek istiyor. Senin saçının teline dahi dokunmasına izin veremem. O yüzden-..."

"Bekle." diyerek babamın sözünü bölerken yüzüme dahi bakamayan anneme çevirdim bakışlarımı. "Anne, şaka mı yapıyorsunuz siz? Ciddi değilsiniz, değil mi?"

"Hira." Babamın seslenmesine aldırmayarak anneme bakmayı sürdürmüş, bana bir açıklama yapacağını ummuştum. Ancak annem yalnızca susuyor, sessizce gözyaşı döküyordu.

"Üniversite?" diye sordum korkarak. Babam, içine derin bir nefes çekip başını eğdi. "Ertelemek zorundayız. Canın güvende olana kadar..."

"Hayır ya." dedikten sonra kafamı hızlıca iki yana salladım. "Bunu yapamazsınız. Buna hakkınız yok."

"Canın tehlikede diyoruz, anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum! Anlamayacağım! Ben yıllarca boşuna mı okudum? Eğitim hayatımı öylece askıya alamazsınız. Bu benim vereceğim bir karar. Canımın tehlikede olduğu da kesin değil ayrıca. Ben bir tehlike hissetmiyorum."

GÖKKUŞAĞITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang