Aramıza giren yıllara inat aşkımız vardı bizim. Eksilmezdi. Sarsılmazdı. Vazgeçmezdi. Unutmazdı ve bıkmazdı bir an bile. Yokluğuma bile sahip çıkardı sevdiğim kadın. Dudaklarımın değdiği dudaklarını yine bana saklar, o narin tenine örtü etmezdi başka bir teni. O hep beni beklemişti.

Böyle olmak zorundaydı. Tek umudumdu bu yıllardır bel bağladığım ve düşüncesi bile çıldırmama sebep oluyorken aksi bir durumla başa çıkamazdım. Mutluluğumdu o benim. Gülüşümdü. Düşümdü. Varsın birde ölümüm olsundu ama artık uzamasındı bu ayrılık. Vuslata ermeliydi zincirini kıran gönüller yada sivri pençelerin şefkatli dokunuşları arasında can vermeliydi. Ödenmişti tüm bedeller. Çekilecek ne kadar acı varsa çekilmişti.

Artık kan revan bir yalnızlığın koynunda sabahladığım gecelerin hesabını soracak, dalgaların kıyaya haykırdığı gibi aşkını, haykıracaktım günün birinde ve o gün, bugündü.

Rastgele savurduğum sandalyeden hızlıca kalkarak, bir kaç adım attım ileriye doğru. 'Ey, yarimi sinesinde saklayan şehir! Onu senden almaya geldim. Onu bana katmaya geldim.' Pencereye dayanmış, avazım çıktığı kadar bağırırken gök yüzüne doğru, güne 'merhaba' diyen güneş ilk ışıklarını armağan etmekle meşguldü bir Eylül sabahına. Tatlı bir serinlik vardı parmak uçlarımı kuşatan ve içimde garip bir huzur.

Saatler birbiri ardı sıra zamanı kovalasa da rutini bozan bir şeyler vardı bugünde. Güneş bir farklı gülümsüyor, kuşlar göz kırpıyordu pervasızca. Benliğimi sarıp sarmalayan o tatlı huzurun etkisiyle başımı geriye atıp gözlerimi yumdum ve içime çektim neşeli bir meltemin koynunda sakladığı baharı.

'Şehrin söyleyeceği bir şey var sana' dedi rüzgar bir yandan da okşarken yanaklarımı.
Araba kornaları, telaş nidaları, gülümsemeler, atışmalar, şakalaşmalar ve apartmanın köşe başı çiçekçisi Nusret amcanın adeta şakırcasına söylediği o manidar türküler... İstanbul'un şarkısıydı bu ahenkle salınan ve her güftesinde tek bir cümle saklıydı hayatın devam ettiğini fısıldayan kulaklarıma. Haklıydı şehir. Hayat devam ediyordu ve ben an itibari ile baharı kucaklayan bir çiğdemdim. Ölü toprağında kış uykusuna yatan tohumlarım filiz vermiş, solumun kurak ve sert iklimlerine kafa tutarcasına yeşermiştim.

Acıya perde olan kör geceye bürünüp yatağıma sızan düşler perisinin avuçlarında sararacak ve orada solacaktım. Yalnızca biraz zamana ihtiyacımız vardı üzerimizdeki kara bulutları dağıtmak için. Zor olacaktı belki ama her zorluğun üstesinden gelebilirdik. Omuz omuza ve soluk soluğa... Ayrılık senfonisinde basit bir nota olmak yerine aşkın altın harfleriyle yazılan bir hikaye olabilirdik biz ve belki de iyi bir anne, baba. Bu benim en büyük hayalimdi. Sevdiğim kadından bir parçayı kollarımın arasına almak... Gözlerimi kısa bir an yumduğumda zihnimde beliren görüntüyle beraber koca bir gülümseme yerleşmişti yüzüme.

Şehrin tüm yeşilliklerini kusursuz bir güzellikle ayaklarımızın altına seren tepenin çim zeminine oturmuş ve kolumu omzuna atmıştım. Hafif bir rüzgar saçlarını havalandırırken burnuma dolan menekşe kokusunu içime çektim. Eşsiz bir huzur benliğimi çepeçevre kuşatıyor ve zaman kavramını yitiriyordu. Göğsüme yasladığı başına alnımı dayarken burnunun ucuna dudaklarımı hafifçe bastırmamla beraber kızaran yanakları içimi sıcacık etmiş, gözlerimi bulan gözleri ise o koyu kahvelerde kaybolma isteğimi körüklemişti.

Narin parmakları yüzümde gezinirken yüzünü biraz yaklaştırdı ve aralanan dudaklarına attığı minik dil darbesiyle sesli bir şekilde yutkunmama sebep olurken kulak mememi okşayan o yakıcı nefesiyle sabrımın sınırlarını zorlamaya başlamıştı. ''Poyraz olacak sevgilim.'' Ah, ne yapmaya çalışıyordu bu kız böyle. Sesindeki o baştan çıkarıcı tını yüzünden söylediklerinin tek kelimesini bile anlayamamıştım. Tüm uzuvlarımın kontrolünü ele geçiren o dayanılmaz istekle mücadele ederken dudaklarımdan dökülen sözcüklerin kesinlikle farkında değildim. ''Hıhı, Poyraz olacak.'' Bilinçsiz bir şekilde cevap verirken duyduğum o şuh kahkaha beni kendime getirmişti. Ne demişti o çıkarcı cadı, Poyraz mı olacak demişti? Ve bende kabul etmiştim öyle mi?

Ölürsem Sevemem Seni (ASKIDA)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon