" Umudun Kadınları."

1.7K 177 43
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz. Uzun bir bölüm oldu. Hepinize iyi okumalar :)

Küçük bi çocukken deniz en büyük tutkumdu. Belki de babamın denizci olmasıydı bunu sağlayan. Her denize girdiğimde, dalgalar babamın şefkatli kollarını hissettirirdi. Ayağıma dolanan yosunlar, denizanaları babamı hatırlatırdı. Bir gün yine denize gittiğimde, çokta uzakta olmayan yük gemisi görmüştüm. Kara dumanlar üfleyen devasa bacası, ucu sivri, rengi dökülmüş kıçı, geniş güvertesiyle o zamanlar benim gördüğüm en büyük gemiydi. Annem bana babamın gemi sininin çok büyük olduğunu ve çirkin bir dedeye benzediğini söylerdi. Denizin ortasında güneşlenen bir aslanı anımsandıran gemiyi gördüğümde annemin dedikleri aklıma gelmişti. Çocukluk işte o zamanlar gördüğüm her şeyin bir tane olduğunu sanırdım.

Tabii bende sevinçten babamın geldiğini sanıp denize doğru koşmaya başladım. Simidim yanımda yoktu, annem ise bir iki adım arkamdaydı. Belki on adım. O kadar heyecanla koşuyordum ki orada denize girmeyecektim, babama kavuşacaktım. Pembe ve üzerinde çizgi film karakteri olan terliklerim ayağımdan fırlamasına rağmen, baba! baba! Diye koşuyordum.

Suya girdiğimde adımlarım zorlansa da, inatla yürümeye ya da çırpınmaya devam ettim. Söz konusu, insanın hedefi olduğunda ayağına bıçak soksalar gene yürümeye devam eder ya, işte bende böyle deli gibi çırpınıyorum haylaz mavilikle. Babam gelmiş, benim için gelmiş diye bağırmaya çalışmam ise, içleri burkan bir üzüntüydü. Annemin feryatlarından bir tek adımı anlayabiliyordum. Denizin sesi o kadar baskındı ki, kıyıdaki sesler, gökyüzündeki martı sesleri gibi geliyordu.

Ayaklarım, yere basmadığında denizin hain yüzünü görmüştüm. Kollarım ince bir dal gibi cılız ve kırılmaya hazırdı. Başım suyun içine batıp çıkıyordu. Çıktığımda nefes bile alamıyordum ama hala inatla baba demeye çalışıyordum.

Gel kurtar beni, kaybolurum. Pullu bir balık olurum sen gelmezsen.

Kaç kulaçlık canım kalmıştı bilmiyorum. Hatırladığım son şey derin mavilikte bir gölgenin arasında ki yüzdü. Babamın yüzü.

İşte benim hayatım buydu. Denizde yüzerdim boğulmazdım, okyanusta yüzsem gene boğulmazdım. Benim nefesim yaşam nefesi değil, yaşatan nefesti. Ölmek için çalışsam ölemezdim ama mutlu olduğum ve yaşama tutunduğum bir anda ölebilirdim. Benim sansım, bir kuruşluk bozuk paralar gibiydi. Yıllarca uğraşsam zengin edemezdim kendimi. Birini avucuma alsam, diğeri düşerdi onu almak istesem başkası...

Eğer alnınıza şansızlık yazıldıysa ister bin sene yaşayan şansın öpücüğünü tatmadan ölürdünüz.

Bir elim fareni üstünde iken, bir elimle ağzımı kapatmıştım. Ekranı bulanık görmemin sebebi göz yaşlarımdı. Umudun gözyaşları...

O kadına ulaşmam gerekliydi. İster Türkiye'de olsun ya da herhangi bir yerde umurumda değildi bu. O kadını bulmalı ve konuşmalıydım.

Sitenin altını üstünü talan etmeme rağmen herhangi bir iletişim bilgisine ulaşamamıştım. Bu yüzden Alçin'e kısa bir mesaj göndererek, buraya gelmesini yazmıştım. Onun arası teknolojiyle daha iyiydi. En önemlisi, benden daha sağlıklı düşünüyordu.

Dış kapının zil sesiyle, ayağa kalktım. İçimde kanatlarını umutla çırpan, kızılgerdanlar vardı. Kuzey'im vardı.

Kapıyı araladığımda, Alçin'in tere bulanmış yüzünü ve hızlı gelmesinden kaynaklanan hırıltılı nefesiyle karşılaşmıştım.

" Mesajı okuduğum da işi gücü bırakıp hemen geldim. Yazdığın doğrumu?" Alçin, askılığa çantasına asarken, yazdığım mesajın şokunu yaşıyordu. Aslında bende yaşıyordum. Bu bir mucizeydi. Olay kadının on beş yıl beklemesi ya da eşinin uyanması için yaptıkları değildi. Bunu yaşayan ve beni anlayabilecek birisinin olmasıydı.

UMUDUN ADI AŞKUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum