" Umudun savaşı 2"

1.7K 196 56
                                    

Bir nefes, nasıl bu kadar ölüm kokabilirdi?

Gözlerimi etrafta gezdirmekten, konuşmaktan korkuyordum. Çünkü, soğuk kan kokuyordu her yer. Nefesimi bıçaklayan, hain ruhlar vardı etrafımda. Canımı yakan, dilimi lal eden.

" Hanımefendi!" Sarışın çalışanın, çatallı sesiyle, dikkatimi ona verdim. Yüzünde çizmeye çalıştığı anlayışlı ifadesi gözlerinde, siyah keçeli kalemle karalanmıştı.

" Şermin hanımla, görüşecektim." Dedim ellerimi birbirine kenetlerken. " Kim olduğunuzu söylememi istersiniz?" Omuzlarımı dikleştirdim. " Hazal... Hazal Başar."

Sarışın hizmetli, aralık bırakacak kadar örtmüştü kapıyı üzerime. Kalbim, dikenli duvarlara çarpıyor canımı acıtıyordu. Soğuk terlerim alnımda birikiyor, nefesim zehirin nefesini içime çekiyordu izinsizce. Kuzey, ismi bile ona tekrar aşık olmam için yeterliydi.

Gözleri aşk kokan adamım nerelerdesin?

" Şermin hanım, sizi içeride bekliyor." O yeşil gözlere bakarken, içimdeki canavarın uyanacağına emindim. Başımı olumlu anlamda sallayıp, içeriye girdim. Koyu renk parkeleri süsleyen el işlemeli halılar, büyük altın renk kaplamalı ayna, zümrüt yeşili duvarlar, taşlı büyük avizeler.. hepsi zehirli bir yılan gibi dil uzatıyorlardı bana. Ben buraya ait değildim. Kuzey buraya ait değildi. Biz buraya ait değildik.

 " Hoş geldin Hazal." Karşımda duran koyu yeşillere baktım. Üzerinde krem rengi pantolonu, mavi rengi şifon gömleğiyle yalancı bir güzellik içerisindeydi. Sevimli göstermeye çalıştığı yüzü, buram buram nefret kokuyordu.

" Hoş buldum." Dedim gözlerimi, gözlerinden ayırmadan. Önceden korkardım o yeşil gözlerinden. Istıraplı bir orman gibi gelirdi. Ama şimdi, orada yalnız büyümüş bir kızdım. Tırnakları acıyla sararmış, dişleri zamanla sivrileşmiş..

" Otur lütfen." İnce parmağının gösterdiği, pahalı kumaş kaplamalı koltuğa baktım. Burada olmaktan ne kadar rahatsız olsamda, buna mecburdum. Ayaklarımı işleve sokarak yürümeye başladım. Her bir adımımdan tiksiniyordum. Burası boğazımı sıkıyor, etimi cimcikliyordu.

" Ne içersin? " Şermin hanımın sorusuyla ona döndüm. Karşımdaki koltuğa oturmuş, bacak bacak üzerine atmıştı. " Teşekkürler ama bir şey içmeye gelmedim." Yeşilleri nefretle parlamıştı, bunları söylediğimde. Beni hiçbir zaman sevmemiş, Kuzeyin yanına yakıştırmamıştı. Kuzeye olan bağlılığımdan nefret etmişti hep.

" Buraya neden geldiğini tahmin etmek zor değil, dimi Hazal? " Yüzü keyifle genişlerken, benim sinirle daralıyordu. Bu kadının karşısında ezilmeyecektim. Ona istediğini veremeyecektim. " Evet, bu yüzden direk sorumu soruyorum, Kuzey nerede? " Sesim tahminimden daha sert ve soğuktu. Gözlerimin, cehennem ateşiyle yandığına emindim. Yıllardır içimde biriktirdiğim zehrimi, bu zenginlik akan yere kusmaktan asla çekinmezdim. Aksine zevk alırdım.

" Oğlum olması gereken yerde, evinde. " Sesinin tınısındaki baskınlık ve emir parçacıkları, nefretimin ucunu bilemişti. Duruşumdan taviz vermeden, dudaklarımı sinirle yukarıya doğru kıvırdım. " Öyle mi? Peki beş yıldır neden evinde değildi?! " İkimizde kılıçlarımıza kuşanmıştık. Ne o beni öldürmekten pişmanlık duyardı, ne de ben. Yıllardır sözcüklerin arasına sakladığımız nefretimiz, belki bu gün en vuruculuğuyla ortaya çıkacaktı." Bu seni ilgilendirmez Hazal!" Dudaklarım sinirden titriyor, bedenim emrimden çıkmışçasına sallanıyordu. " Beni ilgilendirmez mi?! Asıl beni ilgilendirir. Şermin hanım amacınız ne!? Açık konuşun benimle!"

Cehennem denilen şey, kötü ruhları ateşle yakmak olsa da, dünyadaki cehennem insanların dillerinden dökülen kelimelerdi. Beş yıldır oğluyla ilgilenmeyen kadının, şuan bana söyledikleri donmuş bir bıçak kadar kör ve soğuktu. Bazı şeyler örgü gibidir. İlmek attıkça birbirine bağlanır ve bir anlam oluştururdu. Ama biz şuan uyumsuz renklerin işlediği motifler gibi, anlamsızdık.

UMUDUN ADI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin