"Umudun zamanı"

1.7K 165 18
                                    

Kuzey, benim umudumdu. İçinde kulaç ata ata yüzdüğüm. Korktuğumda, üşüdüğümde, limanına sığındım. Nefes almak için kıyısına koştuğum. Çocukluğum, hayallerim, sevinçlerim, mutluluğum...hayatımın tamamı Değirmenciye aitti. Ruhum ve bedenim bu gerçeği çoktan kabul etmiş ve onu benimsemişti. Varlığı nefesim, yokluğu azabım.

Bizim apartmanın önüne geldiğimizde, ondan uzaklaşma hissi içimi ısırmaya çoktan başlamıştı. Bir elim, Kuzey'in avuçlarının arasındaydı ve kalbim resmen tuttuğu elinde, atıyordu. Göğüs kafesimin altında ki sakinlik, avucumun içinde çığlık ata ata varlığını ilan gösteriyordu.

"Yarın seni buradan, alacağım." Kuzey'in konuşmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Hala karşımda durmasını, koyu kahvelerinin bana bakmasına, inanmıyordum. Beş yıl o kadar zihnime işlemiş ki, gerçek ve hayalin arasında kalmıştım.

"Tamam da, yarın ne yapacağız?" diye sordum, beline sarılırken. Sürekli ona sarılmak ve sıcaklığını, tenime işlemek istiyordum. Saçlarımın arasına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra çenesini, başımın üstüne koydu. "Bilmiyorum, güzelim. Sadece tüm anımı seninle geçirmek istiyorum." Bunları bende o kadar çok istiyordum ki...bunu engelleyebilecek birisi yoktu aramızda. Sadece zamanın bizden çaldıklarını tekrar zamanla dolduracaktık. Belini tutan ellerimi biraz daha sıkılaştırıp yüzümü göğsüne, gömdüm. "Biraz daha böyle kalamaz mıyız?" diye mırıldandım. Yüzümü o kadar gömmüştüm ki sesim kapalı bir kutudan çıkmışçasına boğuktu. "Az kaldı güzelim. Bir daha hiç ayrılmayacağız. Öyle bir hale geleceğiz ki, ne sen kendin olabileceksin ne de ben. Biz olacağız, sadece." Söyledikleri, ruhuma ucu ince bir iğneyle motif motif işlenmişti. Paslı zihnim, Kuzey'in varlığıyla her gün yenilirken başımı, göğsünden ayırıp, gözlerinin içine baktım. Derin kahveleri, o kadar şefkat, özlem ve aşkla bakıyordu ki... Ebediyete kadar susmak ve sadece ona bakmak istiyordum. Ruhum, bu güzelliği tüm hücrelerine hapsetsin.

"Bu kadar güzel olmak zorunda mısın?" diye sordum. Gerçekten, derin uykuda geçirdiği zamanda biraz yıpranmış olsa da, hala çok güzeldi. Ben çirkindim onun yanında. Onun koyu kahve gözleri vardı, derin derin bakan. Haylaz, karışık kestane rengi saçları, gülümsediğinde inci tanesi kadar beyaz ve düzgün dişleri, aristokrat burnuyla o kadar başka ve güzeldi ki. Kollarımın arasında gerçek olamayacak kadar güzel olan adam, benim sevgilimdi. Ve kızlara, bu güzelliği yem etmezdim. O benimdi.

"Evet, güzelim. Bu kadar güzel olmak zorundayım." Dudakları alayla yukarıya kıvırıldığında, sinirle omuzuna vurdum. "Pislik!" diye mırıldandım. Güzel olduğunu biliyordum ve kıskanıyordum işte. Onun bana aşkla bakan kahvelerini taparcasına seviyordum. Ve kendimi bile kendimden kıskanacak kadar psikopatlaşıyordum bazen. "Sinirli güzelim benim. Yanakların al al oldu gene. Bak, burada daha çok durursan ısırırım o yanakları, diş izlerimle gezersin sonra." Dediğinde, yelkenlim çoktan fora vermişti. Dişlerini gösterecek kadar gülümsediğinde, kendimi gülmekten geri alamadım. "Pislik! Pislik! Pislik!" Dediğimde, sol yanağımda derin bir acı hissettim. Resmen dişlerini, etime saplamıştı. Acıyla geri çekildiğimde yüzüme, acıkmış Arslan gibi bakıyordu. "Deli misin sen? Etimi koparıyordun az daha!" diye cırladım, yanağımı okşarken. Gözleri vahşi bir dürtüyle kısıldıktan sonra dudakları sinsice kıvrıldı. "Şimdi de o dilini ısıracağım." Dediğinde, hızlıca yanından sıyrılıp apartmanın kapısına doğru koştum. Yanından gidişimle biraz afallasa da, bunu çok belli etmedi.

"Bulursan ısırırsın." Diye bağırdım içeriye girerken. Apartmanın kapısını kapattıktan sonra, camdan ona baktım. Yan bir şekilde durmuş, gülümsüyordu. Ona buradan bir kez daha bakınca, ben bu adamı çok seviyorum be! Dedim kendime.

UMUDUN ADI AŞKWhere stories live. Discover now