" Umudun hırsı. "

1.5K 184 59
                                    

Şimdi öncelikle herkese merhabalar Umudun adı Aşk benim wattpad ortamın da yazdığım ilk hikayedir ve 2015 yılın da yayımlamaya başlamıştım ben bu hikayeyi final yaparak bitirmiştim ve 1 yıl öncede yayımdan kaldırmıştım düzenleme umuduyla ancak üniversiteyi kazanmakla beraber bu sadece bir düş olarak kaldı ancak kafama esen bir anda tekrar hikayeyi bir kaç ay önce yayıma soktum hikayeyi ve şuan bir elin parmak sayısı kadar okuyan var bunun için teşekkür ederim. Sizler de farkındasınız hikayede çok fazlasıyla hata var imla, anlatım bozukluğu vb. Ama hikayem de tek övündüğüm yer kurgusudur. Ben çok büyük hayaller ve hevesle başlamıştım hikayeme ancak ona hak ettiği değeri veremedim çok uzun zamandır da hiç yorum almadım hikayeme belki siz yeni okuyucular ufakta olsa bir yorum yaparsınız. İnsan işte özlüyor o günleri... Neyse ben ara ara eski bölümleri yayımlamaya devam edeceğim iyi okumalar!

Bilinen bir filmin en heyecanlı sahnesi gibiydi hayatım ya da dilden dile aktarılan bir masal...

İçi boş çerçeve, susuz sürahi, ateşsiz soba... Ne anlamı vardı beni ben yapan olmadığında var olmam? Kuzey olmadan ben olmanın ne anlamı vardı? Mantığın ve kalbin aynı kişiye, düşmeden koştuğunda o kişi gerçekten senin bir parçan olmuyor muydu? Nefisinin sustuğu yerde gerçek aşk doğmuyor muydu? Bize acı çektiren şey, iki kıytırık kelimeymiydi gerçekten?

Çantamın sapına biraz daha asılarak, yürümeye devam ettim. Siyah perde çekilmiş, beyaz pullar ortaya çıkmıştı. Gidebilecek bir evim varken, kimsesizdim. Başın evi, kırmızı bir çatı iken, gönlünün evi sevdandır. Benim evim, bilmediğim eğri büğrü yolların, kırık damların arasına saklanmıştı. Çocuk seslerin olmadığı, güneşin hiç doğmadığı, bayram sevincinin hiç yaşanmadığı...

Sıcak nefesimi gecenin ayazına karıştırırken, çantamdan telefonumu çıkarttım. Özel bir site olduğu için burası dolmuş durakları uzaktaydı. Alçin' in babasından kalma kırmızı, klimalarının çalışmadığı, kapılarının bile zor kapandığı bizim deyimimizle düldülü işe yarayabilirdi.

" Efendim!" İki çalışta açılan telefonla rahat bir nefes verdim.

" Alçin, ben Kuzey'lerin evinin oradayım. Beni gelip alabilir misin?" Şaşkınlıkla gözlerinin büyüdüğünü, ince ve biraz yamuk parmaklarını saçlarının arasında gezdirdiğini tahmin edebiliyordum.

" Senin ne işin var orada?"

" Bunu yolda konuşsak? Lütfen Alçin, gelebilir misin?" Ahizeye vuran hışır hışır seslere bakılırsa üzerine giyinmeye başlamıştı bile.

" Yarım saate kadar oradayım."

Etrafıma bakındım. Sessizlik o kadar hakimdi ki, ürpermemek elde değildi. Üşüyen kollarımı sıvazladım. Şuan burada olmak istemiyordum. Ya da yarınımın aynı olmasını. Ondan sonraki günlerinde... Yaşamanın amacı neydi? Okumak, çalışmak, sevmek, sevilmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak. Bunları bir cümlenin içine bile sığdırmaktan zorlanıyorken, zaman bunu umursamıyordu. Senin büyüterek baktığına, zaman zerre kadar önemsemiyordu. Yaşam su gibi akarken, benim günlerim nereye akıyordu? Daha nereye kadar bekleyecektim? Bu uykunun bitişi yok muydu?

Dizlerimin üzerine çöktüm. Kuzeyin uyanmamasından yorulmuştum. Acılarımın ısırıklarından bıkmıştım.

Söylesene Kuzey! Ayakların kırık hayallerime mi battı? Çok mu kanattı etini, çok mu yaktı canını? Bu yüzden mi gelmeyişin, bu yüzden mi beni acılara hapsetmen?

" Hazal canım! " Alçin'inin ne zaman yanıma gelip, bedenimi kollarının arasına aldığını fark etmemiştim. Hep böyle oluyordu. Düşünürken ağlıyordum. Belki acılarıma, belki onsuzluğa, belkide hiç gelmeyecek oluşuna.

" Tamam bir tanem hadi hadi! Gidiyoruz şimdi. " Yolcu koltuğuna oturmama rağmen titreyen parmaklarım, emniyet kemerini takamamıştı.

" Ben hallederim canım."

" Alçin, teşekkür ederim." Dedim ağlamaktan şişmiş dudaklarımla. Ne zaman bir sorunum olsa hep yanımda olurdu. Acım da, neşem de. Beş yıldır geçen tüm kötü günlerimde. Her zaman yanımda olan ikinci kişi.

" Kuzeyle sonsuza kadar, benle de her zaman değil mi çirkin Hazal? " Gözlerimi devirerek burukça gülümsedim. Acılardan bile mutluluk payı çıkarmayı bile nadir insanlardı Alçin. Annesini kanserden kaybettiğinde on yaşındaydı. Ablası denizde boğulduğunda on iki. Alçinin hiç gelmeyecek sevdikleri vardı. Toprağa vermiş, yüzlerini göremeyeceği canları. Ama yılmadı hiçbir zaman. Hayata tutunmasını yaşamayı bildi. Belkide beni bu kadar iyi anlamasının nedeni buydu.

" Bana ne olduğunu anlatacak mısın?" Bakışlarımı yoldan çekmedim. Anlatacaklarım gene yakacaktı canımı. İstemeden gelen gözyaşlarımı saklamak istiyordum.

" Şermin... Kuzey'i eve götürmüş." Dedim kendimin bile kabul etmediği bir şekilde. Anlamak istesem de, anlayacak yer bulamadığım.

" Bu kadın bu neden yapıtı ki?" Sesinde nedensizlik onunda bunu anlamadığını gösteriyordu.

" Bilmiyorum Alçin, hiçbir şey bilmiyorum." Bu cevabımdan sonra ne o bir şey dedi, ne de ben. Gerek yoktu buna. Bilmediğin bir şey hakkında ne kadar konuşursan konuş sonunda varacağın tek şey; bilinmezlikti.

Eve girdiğimde, Alçin anneme olanlardan bahsetmiş beni de yalnız kalmak için odama götürmüştü. Şuan ihtiyacım olan derin bir uykuydu. Hiçbir şey düşünmeden sadece kendimle kalmak.

Savaşmam gerektiğini biliyordum. Kuzey'i görmek zor olacaktı artık ama önemli değildi. O zaten sürekli yüreğimde, beynimde canımdaydı. Kaybetmekten korkmuyordum artık, zaten en büyük kayıplarımız, kaybetmekten korktuklarımız için savaşmadıklarımız değil mi?

Bundan sonra yaşadıklarım, yaşayacaklarımın bedeli olacaksa, kanımın damarlarımdan çekilene kadar savaşmaktan korkmayacaktım. Kuzey'i o derin uykundan uyandıracak, Şermin Değirmeni hayatımızdan çıkaracaktım.

Savaş beş yıl önce değil, bu gece başlamıştı.

Güzel yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Yazarınızı mutlu etmek istiyorsanız küçük yıldızlarınız ve hani hemen yanında bir tane bulut gibi kutucuk varya oraya da yorumlarınızı yazarsanız çooooook sevinir ve umutlarımı tanımış olurum :)

UMUDUN ADI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin