18.Bölüm

1.2K 52 8
                                    

Sonsuza dek gitmiş olan,

Sonsuza dek sen.

  Elimi göğsüme koyup korkuyla pencereye baktım. Oturduğum yerden zar zor ayaklanabildim. Birkaç titrek adım atıp, dudaklarımı dişleyerek, gülümseyen Ilgar'ın yüzünü seyrettim. Bu bakışlar iyi bakışlar değildi. Kendimi korumalıydım. Yıldırım hızıyla geri dönüp yataktaki telefonumla, komidinin üzerindeki biber gazını aldım. Arkamdan gelen hızlıca bir gıcırtı ve yere vuran ayakların sesleri kalbimin atışlarını hızlandırdı. Neden önüne gelen odama rahatça giriyordu ve neden bu kimseler Miralay çocuklarıydı? 

  "Bence hiç yeltenme. Sadece sana, zorunlu kılmadığın sürece kötü davranmam." kötü kelimesindeki ince alaylı tını kolumdaki tüylerimi kaldırdı. Yüzümü ona döndüm. Üzerindeki deri ceketteki görünmez tozları silkiyordu. 

  "Gecenin saat kaçı farkında mısın? Ayrıca haneye tecavüz ettiğini görmezden gelmekle meşgulüm, şansını zorlama." ukala bir görüntü çizmeye çalışarak kapıya doğru ufak ufak ilerlemeye başladım.

  "Ne kadar kaçabilirsin? Bu katta kim vardı, dur bakalım... Beyazıd adındaki şu çelimsiz ufaklıkla, kitapların arasında boğulmak üzere olan korkak Mihrişah... Sanırım sana yarardan çok, zarar verirler. Ha bu arada, çık çık! Yüzünü asma ve tecavüzle ilgili kısmı görmezden gelme!" ellerini havada sallarken çok fazla kendine güvenliydi.

  "Anıl duyarsa-" başımı sağa sola sallayarak bir çıkış kapısı bulmaya çalışıyordum.

  "Duymaz, kurtulmak için çırpındığı bir son var. Onunla meşguldür." gidip yatağıma bir külçe gibi kendini attı. Dudaklarımı ıslattım.

  "Neden buradasın? Neden benimle tekrar tanıştın?" en çok merak ettiğim kısım neden benimle tekrar tanıştığıydı. Bundaki mantık ne olabilir ki?

  "Ben masum ve karşı konulamaz bir adamım." göz kırptı, büyük bir gülümsemeyle. Gözlerimi yumdum. Açıkça hasta bir insan gibi davranmıştı, aramızda olan şey için Anıl'ın huysuzluğunu bastırıyordu. Bu ailenin hiç uslu bir çocuğu yok muydu? Şöyle namazında niyazında bir tane.

  "Çok haince! Ne kazancın oldu ki?" ama daha sorarken cevabı bulmuştum. Düşüncemi seslendirdi.

  "Anıl gitti." arkaya doğru geri adım attım. Savunmasızdım. Ne amaçladığını bilmiyordum, amacı uğruna neler yapabileceğini bilmiyordum. "O haldeyken önüne çıkanı katlederdi eskiden." Merve'nin mesajı aklıma geldi. Elim kolum bağlıydı, Anıl abisinin gitmeden önce ondan daha iyi bir dövüşçü olduğunu söylemişti. Bu ailemi bile katledebileceği anlamına geliyordu büyük ihtimalle. Yanında silah falan da varsa eğer, şansım yoktu. Bu meseleyi kendim halletmeliydim. Manyaklığa bakın ya, gecenin kaçında !

  "Neden buradasın?" yineledim. Avuçlarımın arasındaki biber gazını mengene gibi sarmıştım. Terlediğimi hissediyordum. Dudaklarımın hemen üstü su dökülmüş gibi olmuştu.

  "Küçükken-" öne eğilip dirseklerini bacaklarına dayadı. "-Anıl'la su hortumunu alıp karınca yuvalarını bozardık. Öyle hızlıca dağılırlardı ki. Can çekişirlerdi. Aklıma onları gördükçe yalvarışlar geliyordu. Nedenini bilmiyorum. Garip kadın çığlıkları..." ona gözlerimi iri iri açarak baktım. Aklıma ilk gelen şey; beni küvette boğacağıydı. Ya da su hortumuyla boğardı.

  "Anıl bunu yapmak istemezdi. Karıncaların o halini gördükçe ağlardı, bağırıp hortumu benden almaya çalışırdı. Zavallı bir korkaktı işte. Hiç değişmedi. Ama ben değiştim. Birilerinin canını yakarken, yalvartıp ağlatırken inanılmaz bir zevk alıyorum. İçimde bir şeyler hareket ediyor. Öyle heyecanlı, öyle heyacanlı ki... Yasakları çiğnemek, her şeye sahip olmak, herkesi dizlerinin üzerine düşürmek !" bunları bana neden anlatıyordu? Daha çok korkmam içinse işe yaramıştı. Bu adamın kafasında birkaç tahta eksikti.

Siyah'ın Güneş'iWhere stories live. Discover now