2. Bölüm

2.1K 82 3
                                    

 "Ne saçmalıyorsun sen?" sesim dümdüz dudaklarımın arasından çıkıverdi. Bunu nereden bilebilirdi? Ne Mihrişah, ne de Tuana ona söylerdi!

  "Kendimi tekrar etmeyi sevmem. Salaklık yapma." hafifçe olduğu yerde dikleşti ve masada üzerime doğru eğilmeye başladı. Biz yüz yüze gelene ve benim kişisel alanımı taciz edene kadar devam etti. Bu masa bu kadar küçük müydü?

  "Ya kabul etmezsem?" pekala, her şeyi geçtim, onun önünde bir zavallı gibi durup, beni istediği gibi kullanmasına izin veremezdim. Beni bu şekilde alçaltamazdı, ben kendimi bu şekilde alçaltamazdım.

  "Reddedilmek? Hımm." böyle bir şeye ihtimal vermediği ortadaydı ve çok yanılıyordu.

  "Ee?" özgüvenimi toplayıp ben de ona yaklaştım. Bu işin sonunu cidden merak ediyorum.

  "O zaman Enver'ini acımadan ben döverim." kaşım bile oynamadı. Öylece yüzüne baktım. Herkes gibi ben de geçen senenin sonunda ne olduğunu gayet iyi hatırlıyordum. Bizim sınıftan ancak bizden bir yaş büyük bir çocuk, Anıl'a kafa tutmuştu. İş ciddiye binince okul çıkışı buluşup, okulun yakınlarında bir yerde kavga etmişlerdi. Kavga dediğime bakmayın Anıl sadece bir kafa çakmıştı ve çocuk yerdeydi, burnunu kırmıştı. Birkaç saniyelik bir olaydı. Ama yankısı erkekler arasında büyük olmuştu. Anıl'dan herkes çekinir ve korkardı. Yine de Enver'i döveceğine inanmıyorum.

  "Enver ve sen aynı ekiptesiniz. Arkadaşsınız. Nasıl onu dövecekmişsin?" bir kere iyi dosttular ve Enver hafife alınacak birisi değildi.

  "Benim için bu dünyada kendimden başka kimse önemli değil. Gerekirse döverim." arkasına yaslanıp güldü. Yine. Ve ben daha fazla dayanamadım. Uzanıp yarısı içilmiş içeceğini aldığım gibi yüzüne çarptım. Benden böyle bir şey beklemediği için şokla kalakaldı ve kendini koruyamadı. Bardak yüzüne çarpıp da çınlarken ne yaptığımı anladım. Ellerini yüzüne koyup refleks olarak eğildiğinde sandalyedeki çantamı aldığım gibi kafenin dışına attım kendimi.

  Ben mahvolmuştum.

(...)

  "Sen tam bir gerizekalısın." matematik kitabıma daha da eğildim.

  "Sana diyorum. Saaaalak! Ne yapacaksın? Yarın okulda ağzına s*çacak." kitabı pat diye kapattım.

  "Offf Mihri! Ne yaptığımı ben bile anlamadım. Çok hızlı oldu." ağlamaklı bir halde dudağımı büktüm. Ne halt yiyecektim??

  "Yarın git, özür dile. Bir şey yap. Üfff." Tuana'nın hoparlörden yükselen sesini duyunca kendimi yatağa serip, kafamı yastığın altına gömdüm.

  "Ne kadar saklanmayı planlıyorsun deve kuşu?" kafamın üzerindeki yastığı tek hamlede Mihri'ye fırlattım.

  "Defol! Defolun!" içimde bir hararet vardı. Anlaşılan gidip buz dolabından biraz su alacaktım. Yoksa geçmezdi bu.

  "Nereye?" ters ters Mihri'ye bakarken Tuana araya girdi.

  "Gerçekten kaçıyor musun lan?" kaşlarımı daha da çattım.

  "Su içeceğim ben. Siz konuşun. Tua bu kız sana Buğra ile geçen gününü anlatsın." kapıyı açıp dışarı çıktım. Odam iki cadı tarafından istila edilmişti. Pislikler! Kimse bana acımadan öte bir şey yapmıyor, insan biraz yardım ederdi deme?!

  Of, geri dönemezdim yaptığımdan. Beni o şekilde alçaltmasına izin veremezdim. Oooofffff, of!

(...)

  "Bugünkü derslerin neler?" Mihrişah vişne suyunun pipetine eğilirken bana yüzünde soru işareti ile baktı.

  "İlk iki ders ingilizce, üç-dört tarih (iğrenç!), 5-6 fizik ve 7-8 matematik." normalde bölüm derslerini severdim ama bu dersler anıl'la aynı sınıfta olmam demek olduğu için ve ben canıma susamadığım için boğazımda bir yumruya neden oluyordu. Her an öksürük krizine falan girebilirdim.

Siyah'ın Güneş'iWhere stories live. Discover now