10.Bölüm

1.6K 58 2
                                    

"Gülümse!" flaş patladı ve Anıl çektiğim resmi görmek için Nikon'a uzandı. İki saattir resimlerimizi çekiyordum ve sesini çıkarmadan bana poz verip duruyordu. Tüm hırçınlığımı üzerimden atmıştım.

"Profesyonelliği düşünmelisin. Işığı çok iyi ayarlıyorsun." Anıl'ın yorumları dikkatimi çok çekiyordu; bir kere çok bilgili bir şekilde beni eleştiriyordu, ayrıca tavsiyeler veriyordu. Yok kontrası şöyle ayarla, yok bu yönden çek...

"Senin bir fotoğraf geçmişin mi var?" eğer var derse düşüp bayılabilirdim. Her şeyde bu kadar başarılı olması sinirimi bozuyordu. Hah, Merve ne demişti? Zenginsin, zekisin, yakışıklısın mı?

"Hayır, ama abim Ilgar'ın var." abisi mi? Tamam, iki kardeş olduğunu biliyordum ama Anıl'ın erişkin bir halini düşünmek istememiştim.

"Hımm. İsimleriniz çok garip Anıl Akaz, Ilgar..." dudağımı büküp başımı salladım. Çimenlerin arasında oturuyorduk.

"Babam biraz güçlü duygulara sahiptir. Akaz, alev demek. Ilgar'sa öfke..." Bir de kendi babama kızıyordum, benimkinden psikopat olanlar da vardı. Alev, öfke... Kişiliği yumuşak huylardan oluşan bir babam olduğu için şanslıydım. Yani tamam, benim adım Mahpeyker, ikiziminki Mihrişah, erkek kardeşiminki Beyazıd falan ama gayet hoş isimlerdi. Sadece bir arada tarih ansiklopedilerinden fırlamış gibi duruyorlardı o kadar. Anılların isim tercihleri ise gerçekten korkunçtu.

"İlginçmiş. Biz de doğan her çocuğa Osmanlı büyüklerinin isimleri verilir." bu doğruydu. Mesela amcamın ismi Fatih, karısının ismi Sultan, çocuğunun ismi ise Mehmet'ti. Oldukça ilginç değil mi? Diğer kuzenlerimin sırasıyla adları Yıldırım, Baturalp, Yavuz Selim'dir. Daha sayabileceğim birçok örnek var(Yazar Notu: Benim Ailem).

"Sizinki de normal sayılmaz." Anıl dudak bükmeden edemezdi zaten.

"En azından ölüm vb. gibi isimler yok." diyerek savunmaya geçtim. Gülümseyip kolunu omuzlarıma doladı.

"Bir şey demedim." enseme dudaklarını sürttü.

"İyi bakalım." daha fazla göğsüne sokulup batan güneşe doğru çevirdim yüzümü.

"Bu gece seni ziyaret edeceğim, hiç çığlık atma." Anıl bedenimi sıkıca kavrayıp yukarı doğru çekti. Kafamı kafasının yanına yerleştirdim. Gerçi herhalukarda benim kafam fındık kadar kalıyordu ya, neyse...

(...)

"Peyker?" kulağımın üzerinde sinek vızıltısı gibi uykumu bölen bir ses yükseldi.

"Hıııı??" kafamı zar zor hafifçe kaldırdım, ancak gözlerimi birazcık olsun açamıyordum.

"Ben kimim?" diyerek kulağımın yanında konuşan adam omzumun üzerine minik bir öpücük kondurdu.

"Kimsiin?" sesim çatlak çıkmıştı, yatakta yüz üstü yatar pozisyondayken kendimi sırt üstü çevirdim.

"Akaz." Akaz... Göz kapaklarım titreşti. Anıl gelecekti. Gözlerim kapalı bir şekilde yüz hizamda elimi kaldırıp yukarı doğru uzattım. Ona dokunmak istiyordum.

Parmaklarım burnunun ucuna değdi, daha yukarı kaydırdım ve göz kapaklarına, oradan alnına dokundum. Sesli bir şekilde güldü.

"Akaz?" sesim hala çatallıydı, uykum dağılıyordu.

"Uyanma, yan dön." dediğini yapıp sol yanıma doğru döndüm. Üzerime örttüğüm ince örtünün kaldırıldığını fark ettim, az sonra Anıl'ın sol kolu göğüslerimin altından vücudumu sararken sağ kolu belimi sıkıca kavradı. Başını boynuma gömerken gülümsedim.

Siyah'ın Güneş'iWhere stories live. Discover now