12.Bölüm

1.7K 55 10
                                    

Anıl

Peyker'i Kurudere'ye götürmemin üzerinden bir gün geçmişti. Son zamanlarda Peyker için spor çalışmalarımı iyice aksatmıştım, neyseki bu bir hafta da yeniden toparlandım. Şimdi de sahildeki koşumdan eve dönüyordum.

"Akaz!" telefonumun yeni taktığım kulaklığını kulağımdan çıkardım.

"Efendim?" kimin seslendiğini görmek için etrafıma bakındım. Az ileride jipinin kaputuna yaslanmış sarışın çocuğu görünce yüzüm hızla asıldı.

"Senin burada ne işin var?" etrafımı kolaçan ederek çocuğa iyice yaklaştım.

"Neden rahatsız oluyorsun?" eğlenerek kafasını sağa sola salladı. Yanına sokulup kolunu yakaladım. Bu pislik nereden karşıma çıkmıştı şimdi?

"Akıllı ol. Etrafta böyle dolandığın duyulursa kötü şeyler olur. Bilmiyorsun sanki." sabahın erken bir saati de olsa çevrede insanlar vardı, iş yerlerinin kameralarından bahsetmiyorum bile! Bu aptal herkesin başını belaya sokacaktı.

"Kes sesini." diyerek elini elimin üzerine koydu, kendini kurtarmaya çalışıyordu. İkimiz de bunun yersiz bir hareket olduğunu biliyorduk. Ondan en aşağı 10 santimetre uzundum, daha yapılıydım ve daha profesyoneldim.

"Bırak be! Fehmi Abi yolladı beni." Fehmi Abi mi? Fehmi Abi asla böyle yeni yetme hareketler yapmazdı. Heleki Keskin'i yollayacaktı!

"N'oldu? Acil bir şeyler olmasa senin gibi bir beceriksizi kullanmazdı." ben öyle diyince tabii yüzü renkten renge girdi. Haklılığımı bildiğinden bir şey de diyemezdi, birçok hatası varken onun gibi yeteneksiz bir şeyi kullanmazdı. Mutalaka bir şeyler ters gidiyordu.

"Yeter lan. Karga'dan uzak durmanı istiyorlar." kaşlarımı çattım. Karga'dan ha? Sait Abi'mle ne olmuştu da ondan uzak olmamı istiyorlardı ki? Ayrıca bu parlak fikir kimindi?

"Nerden çıktı bu?" elimi kolundan çekip vücudumla onu sıkıştırdım. Bana göre ufak bir oğlan çocuğuydu, gerçi Keskin hafife alınmaması gerektiğini çok önce kanıtlamıştı ya, neyse.

"Bana söyleneni söyledim. Fehmi Abi son zamanlarda çok kızgın, herhalde en iyi adamının ismi yürüyüp gittiğindendir." bana alayla bakarak bir kahkaha patlattı. Elimi havaya kaldırdım, suratına ters bir şekilde çarpacaktım.

"Bana vuracağına telefonuna cevap ver." biraz olsun yaptığım hareketten ürkmedi, bunlara alışıktı. Kaşlarımı çatarak, telefonuma uzandım. Kulaklığımdan çok hafif zil sesinin melodisi yükseliyordu, Keskin namını ne kadar hakettiğini göstermişti.

"Efendim?" çok sert bir şekilde telefona cevap verdim. Babamsa uğraşamazdım, yine bana hesap sorardı. Annem zaten benimle uğraşmayı bırakmıştı.

"Siyah?" Peyker'in sakin sesinin titreşimleri kulağıma varır varmaz öfkem yatışmaya başladı. Bu kız beni mahvediyordu, bunu nasıl yaptığını cidden merak ediyordum.

"Güneş?" bu sapığın yanında sevgilimin ismini söylemeye niyetim yoktu. Ne kadar az bilgi o kadar iyi.

"Neredesin, bugün erken gel. Sana kahvaltı hazırladım." durup kaldım. Kahvaltı mı hazırlamıştı? Kaşlarım ister istemez yay gibi alnıma doğru çıkarken, vücudumu dikleştirdim.

"Nasıl?" Keskin, çelik grisi gözlerinde garip pırıltılarla başını eğip, telefonuma yarı ahlaksız bakışlar attı. Ses tonumdaki gevşemeden ne olduğunu anlamıştı, aptal değildi ya.

"Annemle babam acil bir şekilde Ankara'ya gitti. Babam gizli bir arşiv işi için gidiyordu, annem 'ben de bir kızkardeşimi göreyim' diyerek ona katıldı. Büyük olarak kahvaltıyı ben hazırlıyorum, sen de davetlimsin. Söylesene biber kızartayım mı?" dudağımı dişledim. O an Keskin telefonuma doğru atıldı, gerizekalı beni öfkelendirmekten zevk alıyordu. Telefonu yukarı fırlattım, elimle kaburga kemiklerinin en hassas olduğu noktaya güçlü bir yumruk gömdüm, hızlıca geriye sendeledi. Telefonu yere düşmeden, havada, yakaladım.

Siyah'ın Güneş'iWhere stories live. Discover now