1.Bölüm

8.7K 111 5
                                    

Her şey nedenini bilmediğim bir şeyle başladı. 11.sınıfın daha ilk günüydü. Öğle yemeği için teneffüs olmuştu. Gözlerimi yumup o ana döndüm.

"Bundan pek emin değilim. Koşmada hece ölçüsü 11'lidir." Mihrişah'a gözümün kenarıyla baktım. Yüzümü buruşturmadan hızla önüme dönmeyi başardım. Karnımın açlığı midemi yeterince yakıyordu, bir de bu konuyla ilgilenemezdim. Edebiyata karşı şaşırtıcı bir ilgisi vardı ve bunca zaman sonra hala fikrim değişmedi. Aslında ikizimle ortak olmayan bir noktaya sahip olduğum için mutlu olmalıydım. Ama bu gevezelikler iyice gölgede bırakıyordu.

"Mahpeyker beni dinlemiyorsun." hoşnutsuz homurtusunu duyunca kafamı çevirip asık suratına baktım.

"Kafamı ütülüyorsun." ikiz kardeşin en iyi yönü dönüp rahatça 'Salak!' diyebilmektir herhalde. Karşınızdakini en az kendiniz kadar iyi tanırsınız ve aslında hayat daha kolaydır. Bu arada beni salak demem aslen ikizimi kahkahalara boğdurur. Çünkü anneme ve annemin tarafına özgü olarak salaktaki 'sa' kısmını uzatarak ve tıslayarak söylerdim. Komik duruma düşmemek için kolay kolay salak demem ve Mihri'de beni gıcık etmek için salak der durur. Kısacası her kardeş gibi benimki de feci gıcık.

"Ne halin varsa gör!" yanımdan geçip giderken sert bir omuz attı. Bıkkınca arkasından baktım. İnekler ineği kardeşim -tamam, bu konuda cidden ikiziz- dolu çantasını tek kolunda zar zor taşıyarak koridordaki insan seline karıştı. Bu sıcakta, bu kalabalıkta midem bulandı birden bire ve hafifçe geri çekilip duvara yaslandım. Okulun ilk günlerinden nefret ediyorum.

"Daha yılın başında göçmüş gibisin? İşte öğrenci dediğin böyle olur!" arkamdan omuzlarıma atlayan konuşkan kızı görmeme gerek yoktu. Kendine has bir tiz sesle onu kilometre öteden bile tanıyabilirdim. Arkamı dönüp gülümseyen yüzüyla karşılaştım. Sıkıca birbirimize sarıldık.

"Tuana Ecrin Özcan!" kızıl saçları neşeyle zıplayışı yüzünden sağa sola sallanıp duran minik, ufak tefek kıza gülümsedim.

"Ve mutant kız!" omzuna yumruk çaktım.

"Ne? Yalan mı?" duymamış gibi yaparak kolumu omzuna doladım ve az önce ikizimin gittiği yola düştüm.

"Ee ne var ne yok? Tatil nasıldı?" birden durdu. Sağımızdan solumuzdan insanlar geçerken koridorun ortasında durup kaldığımız için biraz rahatsız olarak ona baktım.

"Enver Merve'yi terk etmiş!" resmen küçük dilimi yutup kalakaldım. Lisenin ilk gününden beridir benim platonik aşkımdı Enver. O uzun -özel okul olduğumuz için saçlarımıza çok karışan yoktu- hafif kıvırcık saçlarıyla, sıcacık kahverengi gözleri o kadar tatlıydı ki yanına gidip "yüzünü uzat yalıycam" diyesin geliyor. Boyu benden uzundu ama çok da uzun değildi. Hani şu koltuk altına girebileceğin kadar uzun erkekler vardır ya, onlardan değildi ama gayet iyiydi. Omuzları genişti, body diye bir spor yapıp duruyordu önceden. Daha sonra onun kas şişirmek için yapılan basit bir spor olduğunu falan duymuştum. Ne kadar doğru bilemem. Benim Enver'de en sevdiğim şeylerden biri güçlü çenesi, feci halde hoşuma gidiyor. Elleri de güzel; uzun, ince parmakları var. Neyse bu gidişle Enver'i anlatmayı kesemeyeceğim.

"Sen ciddi misin?" sesimdeki heyecanı saklayamadım ki zaten gerek yoktu. Tuana her şeyi biliyordu. Yeniden koridorda yürürken Tuana keyifle başını aşağı yukarı salladı. Yuppi! Merve'yi hiç mi hiç sevmezdim. Okuldaki her yakışıklı çocukla en az bir kez çıkmıştır herhalde.

"Resmen o şımarık kızın kıçına tekmeyi bastı." güldüm. Okulun açılışının en iyi yanı: Dedikodular foraaa!!!

"Zaten çok çirkindi." Tuana'ya yarım ağızla güldüm. İkimiz de yalan söylediğini biliyorduk. Merve çok güzeldi, aşırı güzeldi. O ve arkadaşlarının tek iyi yanı ayaklı birer barbi olmalarıydı. En azından boyu kısa diye hala kendimi avuturum. Neyse ki kısa...

Siyah'ın Güneş'iWo Geschichten leben. Entdecke jetzt