2-Hayatımın Erkeği!

9.2K 309 113
                                    


Rüzgar dalgın dalgın eve gidiyordu. Arkadaşlarından az önce ayrılmıştı. Bugün onun için zor bir gün oldu. Aslında arkadaşlarını görmek ona iyi gelmişti fakat Duru hariç ha birde Bora... Duru'nun iki yüzlü bir insan olduğunu bildiği için onu görmek iyi gelmemişti. Peki ya Bora? Ondan neden rahatsız olmuştu?

Nedense kendini köşeye sıkışmış gibi hissediyordu Rüzgar. Kurtulmak istiyordu sıkıştığı yerden ama kurtaranı yoktu. Üstelik onu kurtaracak olan sadece bir kişi vardı. Kapı kilitliydi ve o kapının şifresi yalnız ondaydı.

Hava karanlıktı ve gündüz ki sıcaklık yerini hafif esintilere bırakmıştı. Rüzgar aniden gelen bir meltem dalgasıyla titredi. Üzerinde kısa kollu bir tshirt vardı sadece ve ürpermesi kaçınılmazdı. Bir süre daha yürürken Duru'yu düşündü. Bugün belki elli defa göz göze gelmişlerdi. Aslında Duru yakışıklı gençten gözünü alamıyordu. Rüzgar ise onun baktığını hissedip rahatsız olduğunu belirttiği bakışlarla ona sinyaller göndermek için bakıyordu karşısında ki kızın gözlerine ama nafileydi. Duru Rüzgar'ın rahatsız olabileceğini anlayacak kapasitede bir insan değildi. O hep süsüne dikkat ederdi, kıyafetlerine. İnsanların duyguları onu ilgilendirmezdi. Duru isterdi ve istediği her şey olurdu.

Rüzgar biraz daha yürüdü ve eve sonunda ulaştı. Ayakkabılarını çıkartıp, karanlıktan kurtulmak için ışığı açtı. Kapıyı örttükten sonra mutfağa yönelip buzdolabından soğuk bir su çıkardı. Belki soğuk su onu düşüncelerinden arındırabilirdi.

***

Rüzgar savaşamayacak kadar yorgundu. Hayat onu en başından, her şeyini kaybetmeye başladığı zamandan beri yoruyordu zaten.

Peki aşk. Aşk insanı yorar mıydı? Yaralar mıydı? Yoksa aşk her şeye değer miydi?

Sabah olmuştu ve gece uykusunu pek alamamıştı. Rüzgar'ın her zaman yaşadığı sorunlardan biriydi bu aslında, kafasına taktığı bir şeyi sabaha kadar delik deşik eder ve bir bakar sabah olurdu. Bu günde yaşamıştı bu durumu. Hiç uyuyamadığı yataktan kalkıp elini yüzünü yıkadı. Sabahın erken saatlerinde akan buz gibi su onu kendine getirmişti. Ardından giyinip çantasını aldı ve kahvaltı etmeden evden çıktı.

Kulaklarına takılı olmayan kulaklığından sesler gelmeye başlamıştı yolda yürürken. Elini cebine götürdü ve mp3'üne baktığında müziğin açık kalmış olduğunu gördü. Ne zamandan beri açık olduğunu merak etti ama üstünde fazla durmadı. Bu bir işaret olmalı diye düşündüğü kulaklığını taktı. Ardından rastgele çalan şarkı ona bir şeyleri hatırlattı daha doğrusu hiç bilmediği şeyleri... Cennetin hiç görülmemiş köşelerine götürmüştü şarkı onu, hiç duyulmamış, hiç mi hiç bahsedilmemiş çayırlarını, ırmaklarını gezdirdi sanki şu bir iki saniye kapattığı gözlerinin içinde. Ardından gözlerini açtı ve her şey soluklaşmaya başladı renkler, insanlar, arabalar, kuşlar, kediler, köpekler...

Her şeyin soluk göründüğü yolda yürümeye devam etti Rüzgar, sessizce kulaklığından çalan şarkıyı mırıldanarak.

#Cennetin çayırları hasat edilmeyi bekliyor. #

#Atlanmamış uçurumlar, el değmemiş soğuk sular#

#Başka yerde henüz görülmemiş yaratıklar#

#Sonunda senin sıran geldi, serbest düşüş cesaret ister. #

Sondaki söz çok hoşuna gidiyordu. Gerçekten de sırası gelmişti ama kendine sormadan da edemiyordu. Düşmek için cesareti var mıydı?

_

"Günaydın" dedi kapının önünde sigara içen Mustafa abisini görünce.

"Günaydın aslanım ne var ne yok?"

KARANLIĞIMDAKİ CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin