Gökkuşağı -12-

Start from the beginning
                                    

"Aynen öyle. Sahte bir saldırı elbette. Hira'yı cidden kaçırmayacaklardı ve saçının teline dahi dokunmayacaklardı."

"Öyle mi? Kızı hareket edemeyecek şekilde tutarken de saçlarının teline dahi dokunmamışlardır, emin ol."

Melih Bey yavaşça omuzlarını silkti. "İnandırıcı gözükmeliydi."

"Sen kafayı mı yedin? Kız ne kadar korktu, haberin var mı? Üstelik evdeki çalışanlardan biri yaralandı! Ya ciddi bir şey olsaydı?"

"Ama olmadı. Her şeyi planladık. Senin onların peşinden gitmenin mantıklı bir nedeni olsun diye Hira'nın telefonunu yürütüp masanın üzerinde bıraktık. Şimdi sen söyle, babası sana güveniyor mu artık?"

"Güvense ne olacak? Sence kız dışarıdayken saldırıya uğradığı için bir daha kızın dışarıya çıkmasına izin verirler mi? Tamamen eve kapanacak. Bu ihtimali hiç mi düşünmedin?"

Melih Bey, gözlerini devirdikten sonra kollarını göğsünde kavuşturup yüzüme ciddiyetsiz bir ifadeyle baktı. "Alkım, sence ben böyle bir ihtimali atlamış olabilir miyim?"

"Ne o zaman?"

"O evi onlar için dışarısından da tehlikeli bir hale getireceğim. Sonra ne olacak dersin? Benden köşe bucak sakladıkları Hira, güvendikleri insanların evinde kalmak zorunda olacak. Gökçe ve Bora bilindik arkadaşları. Aklıma gelmeyecek birini seçmeleri lazım. Bu da sen oluyorsun."

Kaşlarım çatılırken sessiz kalmıştım. O evi nasıl tehlikeli hale getirecekti? Bu adamın aklından ne geçiyordu böyle? Sırf babasının benden şüphelendiğini söylediğim için sahte bir saldırı düzenlemiş, Hira'yı benim kurtarmamı sağlamıştı.

"Ya o adamlardan kaçarken düşüp bir yerini incitseydi? Yine de yaptıkların doğru değil. Kız çok korktu."

"Küçük detaylarda zaman kaybedemem, Alkım. Büyük resme bakıyorum. Ve amacıma ulaşmam için Hira'nın biraz korkması gerekiyorsa bırakalım korksun. Zaten ben ona kavuştuğumda bir daha hiç kimseden, hiçbir şeyden korkmayacak."

Yumruklarımı sıkıp sessiz kaldım. Onun amacı için uygun bir adımdı ama Hira gerçekten çok korkmuştu. Ve işin kötü yanı bunu dışarıya yansıtmayı, yakınlarından destek almayı beceremiyordu. Gösterdiğinden çok daha fazla korktuğunu bakışlarından anlamıştım. Ancak bir sığınak aramamıştı. Kimseden teselli almamıştı. Her şeyi içinde yaşıyordu.

"Senin de işini kolaylaştırmış oldum. Ailesi sana güveniyor, Hira sana güveniyor. Onu bana getirmene gerçekten az kaldı."

"Önce hafızasını geri getirip kardeşimin katilini öğreneceğim." dediğimde yüz ifadesi değişmişti. Yavaşça omuzlarını silkti. "Öğren bakalım. Zaten Hira'ya yaklaşmayı kardeşinin katilini öğrenmek için istiyordun. Öğrendikten sonra Hira'yı bana getireceksin."

"Evet." diye konuştum sesimin neden bu kadar kısık çıktığına anlam veremeyerek. Yutkunup boğazımı temizlediğimde Melih Bey de yaslandığı yerden doğrulmuştu. "Aklına takılan başka bir şey var mı?"

"Hayır."

"O zaman iyi geceler."

Beni kibarca kışkışladığında arkamı dönüp odanın kapısını açmıştım. Tam bir adım atıp çıkacağım sırada aklıma bir şey gelmişti. Dönüp elimi kapıdan çekmeden sordum. "Sonra ne olacak?"

"Anlamadım?"

"Hira'yı sana getirdiğimde... Ne olacak? Neden istiyorsun onu? Ne yapacaksın?"

"Bunu neden şimdi merak ediyorsun?" Çoktan masanın arkasına geçmişti, ellerini masanın üzerine koyup biraz eğildi. "Bu işi kabul ettiğinde Hira'ya ne olacağını hiç sormamıştın. Kendi işine geldiği için kabul etmiştin."

GÖKKUŞAĞIWhere stories live. Discover now