21/ FİNAL.

8K 673 150
                                    

بسْـمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم.
Selâmun aleyküm okuyucu !
İnşaAllah bu hikâye sana bazı konularda yardımcı olmuştur. Bu hikâyeyi yazmadaki asıl amaç, elimdem geldiği kadar hakikatleri yazmaktı. Belki oldu, belki olmadı.
Ama okuduğun için, yorum attığın için, oy verdiğin için, desteklediğin için Allah senden bin kere râzı olsun okuyucu !
Bu hikâye benim hayatımda önemli bir yer tutacak. İnşaAllah senin için de öyle olur. Ben bu hikâyeyi yazarken şu zaman final yapacağım diye yazmadım. Ama şimdi final kapıya dayandı.
Bu hikâye vesilesiyle nice kardeş, dost edindim. Hepsine selâm olsun, Allah onlardan râzı olsun. Kendilerini biliyorlar.
Ama bu hikâyeden sonra başka hikâyelerde buluşacağız inşaAllah.
Ben gerçekten hem hüzünlüyüm hem mutluyum. Bu hikâye ve bu final hayırlara vesile olsun.
Belki ağlarsınız,belki içinize oturur ya da iyiki bitti dersiniz orasını bilemem. Ama herkesten Rabbim râzı olsun.
Hepinize tek tek tek tek teşekkür ederim.
İşte final bölümü sizlerle.
Bu âciz yazarı hiç unutma olur mu ?
Son kez bu hikâyeye yorum bırak ve hissiyatlarını yaz lütfen.
Allah'a emânet ol.
Daima dualarda buluşalım.
Tekrar görüşmek üzere...











Evliliğimizin üstünden bir ay geçmişti. Her şey yolundaydı. Bir sabah âniden Hamza'nın telefonu çalmaya başladı. Oysaki daha saat sabahın beşiydi. Hayrolsun diyerek açtı telefonu. Yatakta doğrulmuş, Hamza'yı dinliyordum. Birden yüzü düşmüştü. Korkulu gözlerle sevdiğim adama bakmaya başladım. Hamza telefon konuşmasını bitirdiğinde çaresizce yatakta oturmaya başladı.
- Habibi. Ne oldu?
+ Dur bir saniye Şühedâ.
Aldığı haberi sindirmeye çalışır gibi bir hâli vardı. Gittikçe daha da kuşkulanıyordum.
- Ne oldu artık söyler misin?
+ Bir dur Şühedâ, ne olur bir dur!
Bana bağırmıştı evet. Ama onun bağırması zoruma gitmemişti. Aksine yüreğimi yakmıştı. Çünkü Hamza'yı tanıyordum. Muhakkak çok üzülmüş olmalıydı. Ne zaman çok üzülürse o zaman bağırırdı.
Ellerime üzerimdeki yorganı fırlattım. Ne oluyordu ne?
Hamza kendini banyoya kapatmıştı. Ne bir ses,ne bir sedâ.
- Hamza. Yapma.
Ses yok.
- Hamza, kapıyı neden kilitledin,aç kapıyı! Bak ben senin eşinim eşin! Anlat ne oldu?!
Kapının önüne çömelmiş, Hamza'nın çıkmasını bekliyordum.
- Bak sabah namazı vakti girdi. Hadi gel namazımı kılalım.
Namaz dediğim zaman kapının kilidini açtı ve banyodan çıktı.
+ Ben abdestimi aldım, sen de al, bekliyorum.
Sert bir uslüpla konuşuyordu. Artık anlam veremiyordum olana bitene. Bir telefon, hayatını değiştirebilirmiş meğer insanın.
Birlikte namaza durduk. Tüm dertlerimi, sıkıntılarımı Allah'a havâle edip kendimi O'na teslîm ettim.
Hamza namaz kılarken ağlıyordu. Dayanamıyordum. Bu kadar hüznün sebebi neydi Rabbim? Namazdan sonra birlikte duâ ederdik. Ellerimizi birlikte açardık semâya. Ama bu kez böyle olmadı. Hamza, kalktı gitti. Seccadenin üstünde ben kalakaldım. Ağladım, ağladım. En azından birbirimizi duâya ortak etmeyişimiz beni çok üzdü.
İlimhâne odası yapmıştık. O huzur dolu odaya gittim ve günlüğümü elime aldım. Yazmaya başladım içimdekileri.
" Günaymadı bu kez. Olmadı. Yapamıyoruz galiba. Oysa ben eşiyim, ahiret dostuyum onun. Söylemedi ne olduğunu. Yüreğim paramparça. Aynı evdeyiz ama şu an hangi odada onu bile bilmiyorum. Ne yani yalnızca bir ay mıydı sevgisi? Yok, hayır. Kesin bir şey olmuş olmalı. Söylemiyor ki kara gözlüm. Bugün ilk defa beraber dua etmedik, ya da edemedik bilmiyorum. Ben edemediğimizi düşünüyorum. Şimdi gelse karşıma otursa anlatsa. Bu sabah bağırdı bana. Evet üzüldüm ama önemi yok. Bağırabilir, sinirlenebilir. O da insan. "
Yazdıktan sonra az da olsa bir ferahlama hissettim ruhumda. Hamza hâlâ gelmiyordu yanıma. Öyleyse ben giderdim yanına!
Yatak odasındaymış meğer. Gördüğim manzara ne Ya Rabbi?!
- Hamza! Ne yapıyorsun sen, bırak şu bavulu!
+ Bırak Şühedâ, gitmem lâzım.
- Bir otur anlat ya, ne oldu?! Deli etme beni, yeter artık!
Yatağa oturup ağlamaya başlamıştım.
- Anlat, hadi anlat...
Hamza bu hâlimi görünce önüme diz çöktü.
+ Anlatamam Şühedâ, gitmem lâzım.
- Hayır. Bensiz nereye?
+ Sorma, lütfen sorma!
Hazırlanmış, gidiyordu. Hem de bavuluyla, bensiz. Vicdandız âh...
Arkasından bakakaldım. Sarılmadan gitmişti bana. Nereye gittiğini neden söylememişti?!
...
Esma'yı aramaya karar verdim. Evde çaresizce oturmaya dayanamıyordum.
- Esma, Hamza gitti. Bir telefon geldi ve gitti. Neden, nereye, nasıl gittiğini bile söylemedi.
+ Şühedâ, geliyorum.
İmdâdıma yetişirdi kardeşim. Evet kardeşimdi, akrabalık olarak da öyleydi belki ama bizim ruhlarımız âşinaydı ahiretten.
...
- Esma anlamıyorum. Ya ne yapıyor? Ölüyorum meraktan,ölüyorum.
+ Bilmiyorum Şühedâ,ukhti sakin ol tamam mı? Ben abimi arıyorum. Senin yanında değilmişim gibi davranacağım.
" Alo abi. "
Konuşuyorlardı. Ben aradığımda açmamıştı oysa. Âh işte. Vazgeçiyordu benden. Bırakıp gitti, geri dönmeyecek belki de.
+ Şühedâ, haberler iyi değil.
- Beni bırakıp gidiyor değil mi? Biliyordum ben.
+ Hayır .
- Nasıl hayır? Anlat çabuk.
+ Nasıl anlatsam sana, af çok kararsızım.
- Anlat çabuk.
" Abime sabah bir telefon gelmiş. Filistin'den. İstihbarattan tanıdıkları vardı. Filistin'e beraber gittiğimizde israil askerleri takmışlardı ya sizin ikinize. İşte o takıntı geçmemiş. "
- O ne demek Esma? Açık konuş !
" Bak Şühedâ. Telefonda abime;
Eğer o evden derhâl çıkmazsan karını öldü bil demişler. "
- Neee ? Esma koş, gitmemiz lâzım. Hamza'yı bulmamız lâzım.
+ Otur. Sen hâlâ abimi mi düşünüyorsun? Kes şunu.
- Ne yapacağız o zaman söyler misin ha ? Ayrıca Hamza ne alâka? Ne bu kinleri bunların?
" Evet, sen bilmiyorsun. Abim... "
- Bak Esma. Beni deli etme. Anlattın, anlattın yoksa ben çeker giderim.
Esma elimden sertçe tutarak beni yatağa oturttu.
+ Hiçbir yere gitmiyorsun. Anlatıyorum.
" Babam vefat ettikten sonra abimin nâmı israil cephesine bile yayılmıştı. Abime israil doktorlarından teklif geliyordu. Abim tabiki hepsini teker teker reddediyordu. Bir gün yeniden abime gelmişler. Bu kez tekliflerini sert bir dille yapmışlar.
- Bu teklifi kabul et. Yoksa babanın mezarını açılmış hatta yok olmuş bil. Hakkında her şeyi biliyoruz,demişler. Abim çaresiz, kabul etmiş ama hiçbir hastaya bakmamış, paralarını almamış. Avrupa'dan doktor bulmakta zorluk çekiyordu bu israil. Neyse. Bir sözleşme imzalatmışlar aynı tehditle. Meğer sözleşmede,
- Bir gün evlenecek olursa eşinin tutuklanmasına ya da öldürülmesine,ailesinden kimse bırakılmamasına diye bir madde varmış.
Babamı da bu yüzden şehit etmişlerdi. Filistin'de iyi doktorların ismi hemen duyulurdu. Babamın ismini de duymuşlardı. Sonra bir oğlu olduğunu öğrenince abime cephe almışlardı. Abimi o hastaneden almalarının nedeni de, Filistinlilere bir yararı olmasın, bizde çalışmasa da olur, kadroda gözüksün yeter diyeydi. Abim hep el altından geceleri Filistin'deki hastanelerde gönüllü olarak çalışırdı. Bunu öğrendiklerinde daha da deliye dönmüşlerdi. Biz de çareyi buraya kaçmakta bulduk. "
- Esma... Sen ne diyorsun? Bunlar doğru mu? Yok hayır değil. Olamaz ya.
Esma'nın omzunda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Onun da gözünden süzülen damlalar omzumu ıslatıyordu.
" Hamza'm. Hamza'm. Beni bırakıp nereye gidiyorsun,nereye ? "
Kendimize gelmemiz, benim bu şoku atlamam epey zaman aldı.
- Esma, nereye gidiyormuş?
+ Filistin'e.
- Ne? Yâhu burda kalsa ya !
+ İşte bir şart da bu. Derhâl dönmezse şu an bu ev başımıza yıkılabilir.
- Aman Allah korusun! Yâhu bu ne kin? Hamza bir şey yapmamış, etmemiş. Allah'ım yardım et.
Hemen uçak bileti almaya karar verdim. Ben de Filistin'e gidecektim.
- Esma sen gelmiyorsun. Yalnız gideceğim. Artık ne olursa olsun. Bizimkiler sana emânet. Onlara ben gidince anlat olanları, ben uçağa binince.
Ertesi gün uçağın kalkış saati geldiğinde beni uğurlayan yalnızca Esma vardı.
- Allah'a emânet ol ukhti.
+ Sen de Şühedâ. Lütfen dikkatli ol. Abimi hemen bulmaya bak.
- Tamam,sen merak etme.
...
Uçak Filistin semâlarında süzülmeye başlamıştı. Filistin'e Hamza'yı bulmaya gidiyordum. Özlemle hasretini çektiğim şehir bana girdap olacaktı.
İndiğimde telefonla Hamza'yı aradım ve açtı.
- Hamza. Filistin'deyim. Derhâl nerede olduğunu söyle !
+Şühedâ ! Sen ne yaptığını zannediyorsun? Hemen dön hemen.
- Hayır, nerede olduğunu söyle.
+ Bekle. Ben geliyorum. Nerdesin?
- Havaalanında.
+ Kal orada geliyorum.
Böyle olsun istemezdim ama onun yanında olmak zorundaydım. Bu iş böyle olmazdı, olamazdı.
Hamza geldiğinde birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Hemen elimden tuttu, hızlı hızlı havaalanından çıkmaya başladık. Arabaya bindiğimizdeyse Hamza'yı soru yağmuruna tutuyordum.
- Bana niye anlatmıyorsun? Çok korktum Hamza çok. Ölürsek ölürüz. Bırak şehit olarak gidelim şu dünyadan. İzin ver de yanında olayım. Giderken niye tek kelime etmedin, niye buraya geldiğini söylemedin?!
+ Çünkü Şühedâ senin tek kılına zarar gelirse yakarım bu dünyayı!
- İyi Hamza. Bana söylemeden yak bizi tamam mı ?
...
Hamzalar'ın Ramallah'taki evlerine gelmiştik. Evliliğimin ilk günlerini geçirdiğim bu yete gelmiştim yeniden.
- Hamza, burada ne kadar kalacağız?
+ Gerektiği kadar.
Akşam olmuş biz evde ışık yerine mum yakıyorduk. Askerler tarafından anlaşılmasın, birisi ihbar etmesin diye.
- İmzaladığın sözleşme...
+ Konuşmayalım lütfen.
- Bu yüzden mi, evlenmeden önce soğuk davrandın bana?
+ Lütfen Şühedâ.
- Anlat Hamza.
+ Evet! Evet!
- Ama bak evliyiz. Değdi mi? Hadi bunu geçtim. Bugün o telefonu aldığında bana neden anlatmadın? O kadar çabaladım anlat diye.
+ Anlatamazdım çünkü vaktim yoktu.
- Peki.
Ellerimi tutup gözlerini gözlerime dikti. Anlatmaya başladı. İşte ben de bu açıklamayı bekliyordum.
+ Bak habibti. Seni çok seviyorum. İyi ki yanımdasın. Daha bir ay geçti evliliğimizin üstünden. Bilmiyorum, belki de artık burda yaşamaya başlarız. Düzenimizi buraya kurarız. Çünkü ben buradan gidersem yani dönersem olacaklardan sorumlu olurum.
- Tamam kalalım. Hep burda kalalım. Ben varım. Ama ne olup bitiyorsa bana anlatacaksın.
+ Peki habibti.
Günler günleri kovalıyor, bir koşturma gidiyordu. Evden dışarı pek çıkmıyordum. Hamza iyi olmayacağını söyleyip lâzım olan şeyleri kendi alıyordu. Artık buradaki hastanede çalışıyor, geçimimizi bu şekilde sağlıyorduk. Ben ise İstanbul'daki okulumdan buradaki üniversiteye geçiş yapmıştım. Okula Hamza getirip götürüyordu. Daima yanımdaydı. Beni gözünden bile sakınıyordu.
İşte böyle tam iki yıl geçti. Heheyt. ! Okulumdan mezun olmuştum. Arapça'mı geliştirmiş, bir ilâhiyatçı olarak diplomamı Filistin'li hocalarımın elinden almıştım. Bitmişti işte. Hamza ile mezun olduğum gün evde küçük bir eğlence yaptık. Eğlence dediğim ise bir pasta, iki mum. Birbirine sarılıp uyumaktı. Mezun olduğumda öyle sevinmiştik ki. Annemler ve Hacer annemler de gelmiş onları evimizde, gerçi evlerinde ağırlamıştık. Bir ay da onlar bizim yanımızda kalmıştı. Düzenimizi oturttuğumuzu görünce gözleri arkada kalmadan gitmişlerdi. Ama gitmeden önce Hacer Anne'nin söyledikleri hâlâ aklımdaydı.
- Kızım seninle gurur duyuyorum. Oğluma iyi bak.
Abim ise annemlerde bir hafta sonra çıkıp gelmişti. Nasıl özlemiştim... Günler boyunca dertleştik. Hamza'ya biraz gülünç bir şekilde sitem etmişti.
- Oğlum dikkat et şu kıza. Delidir bu. Sen de ne fena çıktın Hamza. Sen de dikkat et. Yoksa fena yaparım ikinizi de.
Abim sadece bir haftacık kalabilmişti. Hepsi teker teker bizi Allah'a emânet gidip gidiyordu.
____

Şühedâ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin