١١) nefs için sevme.

7.7K 525 45
                                    

Selâmun aleyküm ت
Bu bölüm bayağı hareketli,baştan söyleyeyim :D
İnşaAllah beğenirsiniz.
Esma ile Şühedâ'nın gittiği restoranın bir bölümü medyada.
3447 kelimelik bir bölüm olmuş,hayırla okuyun dostlar ت
* Yazım yanlışları affola.

٠ Hamza
Oturuyorum hâlâ. İçimin serzenişleri eşliğinde. Sanki Esma gelmezse ben şu sandalyeden kalkamayacakmışım gibi. Durdum hiçbir şey yapmadan. Esma'yı bekliyordum.
Şu sıralar üstümdeki bu hâli hiç beğenmiyordum. Sanki ayağım bir taşa takılmış,bir türlü o küçüçük taştan ayağımı çekemiyorum. Beklemek en iyisiydi şimdi. Belki de bu bekleyişimin adı sabırdı.
Kafamda birden sayamıyorum bilmem kaç kişi,konuşmaya başladı. Biri bir yandan diyor ki,bekleme kimseyi,yap ne yapacaksan. Biri diyor ki,dur evet şimdi,nasılsa gideceksin buralardan,geldiğin gibi geri dönmesini bil.
Susmalarını temennî ediyordum. Zirâ hiçbir şey yapmayacaktım. Evet,yalan değil. Bir müddet Şühedâ'nın yazısını inceledim durdum. Güzeldi. İnci gibiydi.
Çok şükür,Esma girebilmişti odaya. Lâkin onda da bir telaş vardı. Hayretle kafamı ona döndürdüm. Ben daha soramadan o sordu bana.
- Abii,masanın üstündeki kâğıdı okudun mu ?
+ Evet Esma. Yanlış bir şey mi yaptım ?
- Hay Allah. Ha yok yok bir şey. Ben onu alayım.
Kâğıdı alıp götürmüştü. Dedim ya,hiçbir şey yapmayacaktım,yapmadım,yapamazdım. Ne kadar kalıcıyım ki şu koca İstanbul'da ? İki gün sonra geri dönsem o topraklara yine benimle gelecek olan ailemdir. Ötesi yoktur. Filistin'e dair hâlâ yaşamak istediğim o kadar şey var ki. Ordaki herkes yürekten bağlıdır Filistin'e. Çünkü orası kutsaldır. Çünkü orası müslümanlarındır. Çünkü orada nîce peygamber yatar. Nîce mezar vardır. Hemen hemen hepsi ya şehîddir ya mübârek bir şahıs. Attığın her adımda bir peygamberin izi vardır.
Dünyada üç dinin bir arada yaşandığı yerdir. Kim kime ne kadar saygılı ? Her şey ortada.
Yalnız,zafer inananlarındır !
-
Aklıma Filistin düşünce bende akan sular durur. Canım fedâdır o kutsal beldeye.
Doğruldum ve iç çeke çeke kalktım yerimden. Anamım o güzel yüzüyle sakinleştim. Bir tanedir. Hep mütebessim hâldedir. Ne kadar kızgın,kırgın,sinirli olursam olayım beni o sakinleştirir. İlâç gibidir yaralara.
-
Vakit gece yarısını bulmuştu. Bende zerre uyku yoktu. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordum. Anlaşıldı uyuyamayacaktım. İmsak vakti girmeden camiye gitmeye karar verdim. Gidip bahçesinde oturduktan sonra namazımı kılıp geri dönecektim.
Evimizin yakınında çok güzel bir cami vardı. Hazırlanıp yönümü ona çevirdim. Yürümeye başladım. Her adımım bana bir şey anlatıyordu sanki.
٠ Şühedâ
Bugün bitmemişti işte. Çünkü uyuyamıyordum. O kadar sakinleştirici hap uyutmalıydı esâsında. Ama olmadı. Abime bakmaya gittim. Kapısını tıklayarak girdim odasına. Yatağında oturmuş,düşünüyor.
- Abim. Ne yapıyorsun ?
+ Hiç Şühedâ hiç.
- Uyuyamıyorum ben. Çâre ol ey tabip !
+ Senin çaren bende değil Allah'tadır. Gel sabah namazına şurdaki camiye gidelim.
- Geceleyin sen daha güzelsin abi. Ağzın ne söylüyor ? Tabii,hay hay.
Bu şairâne konuşmadan sonra abimin değerini bir defa daha anladım. Yüreği güzeldi işte.
Sakin adımlar eşliğinde çıktık evden. Abim biliyordu neyin iyi geleceğini. Câmiye geldik beraber. Yolda giderken konuştuklarımızsa içime işlemişti gece gece.
- Şühedâ biliyor musun abim ? Elimde olsa seni hemen Filistin'e götürürdüm.
+ Böyle düşündüğünü bilmiyordum. Geceleyin beni ağlatmayı kendine vâzife edindin herhalde.
- Yok olur mu öyle şey ? Ne kadar istediğini biliyorum. Belki yine bu saatlerde Mescid-i Aksâ'ya yürürsün.
+ İnşaAllah abi inşaAllah. Âh,âh...
Yolda yürüyorduk. Ilık bir hava vardı. Bu hava en sevdiğimdi. Hafif bir rüzgâr ve hafif bir sıcak. Yürümeye devam ettikçe uzakta bir karartı görmeye başlamıştık. Kim olduğuna anlam veremiyordum. Dikkatle bakıyordum sadece. Abim tanımış olacak ki sesleniverdi.
- Hamza !
Yüzüme kanın hücum ettiğini hissediverdim birden. O da mı uyuyamamıştı ? Gece daha farklı gözüküyordu Hamza Bey. Daha sakin,daha huzurlu.
٠ Hamza
Havanın güzelliğini içime çeke çeke,tek başıma yürüyordum. Yalnız kalmak çoğu zaman iyi gelirdi bana. Düşünür düşünür yürürdüm. Tıpkı Filistin sokaklarında yürüdüğüm gibi. Geceleyin daha sakindi oralar. Bir de ezan sesi eklenirdi. Öylesine okurlardı ki ezanı. İşte bu derdiniz,işte bu ! Ezan böyle okunmalı. Ağlatırdı o ezan. Oturup duâ etme isteği uyandırırdı.
Uzaktan iki kişinin gölgesi gözüküyordu. Yaklaştıkça daha dikkatli bakmaya başladım. Tanıdık gibiydiler. Ömer kardeşimin seslenmesinden anlamıştım kim olduklarını.
Ömer'in seslenmesiyle onlara yönelmiştim. Şühedâ'ya hiç bakmadan Ömer ile konuşmaya başladım. Camiye bu şekilde beraber gitmiştik. Daha vakit olduğu için caminin bahçesinde oturmaya başladık. Şühedâ yanımızda durmak istememiş olacak ki camiye geçti. Ömer ile başbaşa kalmıştık. Sohbet ediyorduk. Ömer sabah namazının öneminden bahsediyordu bana.
-Kardeşim sabah namazı çok önemlidir. Şâhitli bir namazdır. Sünneti çok hayırlıdır. Peygamber Efendimiz(sav) 'in hâdisi vardır hatta. "Münafıka en ağır gelen namaz; yatsı ve sabah namazlarıdır. Eğer bilseydi o iki namazda ne var? Sürünerek dahi olsa onun ikisine gelirdi."
| Ahmed Müsned 52/424
...
Ömer'i dinleyince kendime gelmiştim. Bu adamın konuşmaları bana iyi geliyordu.
-
Vakit girdikten sonra ezânın bitmesiyle birlikte namaza durduk. Bu namaz benim Ömer ile kıldığım ilk namazdı. Günün ilk namazı ve Ömer ile ilk namaz. Sabah namazı...
٠ Şühedâ
Abimlerin yanında oturmaktan vazgeçip camiye geçmiştim. Ne kadar yanımda abim de olsa tanımadığım biriyle uzun süre oturmak iyi bir davranış değildi bana göre. Bu sebepten ötürü hemmen camiye girdim. Ve bu camiyi çok seviyordum. Mimarisi,imamının sesi,halıları,duvarları her şeyi içime işliyordu.
Sabah namazından sonra gün hemen aydınlansın istedim. Nerede öyle dünya ?
Beraber yürüdüğümüz o karanlık yolu yine üçümüz yürüyorduk.
-
Eve vardığımda telefonumu kontrol etme ihtiyâcı hissettim. Çünkü camiye giderken yanıma almamıştım. Esma'dan mesaj vardı.
" Şühedâ,yarın seni bir restoranta götüreceğim. Bunun için heyecanlı olabilirsin çünkü gittiğinde çok şaşıracaksın. Son olarak da konuşmamız gereken bir konu var. "
Allah Allah,diyerek okumuştum bu mesajı. Bu biraz sevinçli,biraz meraklı,biraz korkak bir nidâydı.
Heyecandan uyuyamacaktım galiba.
Sabah olmuş,güneş doğmuş,etraf aydınlanmıştı. Bir gram uyku uyumamıştım. Ama enerjik hissediyordum. Problem yoktu yani.
Esma ile buluşarak metroya bindik. Esma böyle şeyleri söylemez,hep meraklandırırdı beni. Telefonda anlatmayı da sevmezdi. Görüşünce direk olaya girerdi.
Az gittik,uz gittik,dere tepe düz gittik. Metrodan indiğimizde gördüğüm manzara karşısında dilim tutulmuştu.
Karşımızda bir restorant vardı evet ama ahşaptandı. Buraya kadar normal olabilir. Levhasında kocaman bir " Lâ ! " yazıyordu. Evet,bu arapça bir kelimeydi. Hayır demekti. Peki burayı açan,işletenler kimdi ?
Esma'ya şaşkın hâlde dönerek ;
- Esma,burası neresi ?
+ Gel içeriye.
Hızlı adımlarımızla birlikte kapıdan içeri girdik. Burnuma mis gibi bir koku geldi. İçeriyi süzmeye başladım. Sedir vardı sandalye yerine,sedir ! En sevdiğim ! Biz giresiye hemen bir teyze belirdi karşımızda. Nûr yüzlü bir teyze. Esma hemen boynuna sarıldı. Ben çekingen bir hâlde gülümsüyordum. Esma ;
- Hifâ teyzem ! Bak sana kimi getirdim ? Filistin sevdâlısı Şühedâ.
Utançtan kıpkırmızı olmuş,başımı öne eğmiştim. Eğer Esma böyle söylüyorsa kesinlikle çok sevdiği biriydi bu teyze.
Nûr yüzlü teyze bana dönerek ;
- Gel kızım,dedi.
Birbirimize daha ilk defa görüşmemize rağmen,sımsıkı sarıldık. Çok candan biriydi. Çok sevecen.
Bu restorantta kızlar ve erkekler bölümü ayrıydı. Bu benim çok hoşuma gitmiş adetâ seke seke yukarı kata çıkmıştım. Ahşap merdivenlerden çıkmayı özlemiştim. Çıkarken merdivenlerden gelen o gıcırtı sesini de özlemiştim. Yukarı çıkarken bir amcaya rastladık. Teyzenin eşi olmalıydı.
-
Yukarı çıktığımızda Hifâ Teyze bize hemen yer gösterdi.
- Siz oturun yavrularım,ben az sonra geliyorum.
Esma ile kafamızı aşağı yukarı sallayarak Hifâ Teyze'nin gösterdiği yere oturduk. Bir sedire oturmuş,önümüzdeki tepside duranlara bakıyordum. Her tarafta pencere vardı ve gün ışığı içindeydi. Aydınlıktı,ferahtı. Mis gibi ahşap kokusu da bunlardan biriydi.
Esma söze başladı hemen.
- Şühedâ,buranın nasıl bir yer olduğunu Hifâ Teyze'den dinlemeni istiyorum. Hitâbeti çok güzeldir. Asıl konu ise abim.
+ Peki Esma. Ne,nasıl yani ? Noldu ki ?
- Sen bana bir kâğıt vermiştin ya numarayı yazmam için. O kâğıdın arkasında bir not varmış.
+ Ya,olamaz. Sana o kâğıdı mı vermişim ? Hay salak kafam. Ee sonra ?
- Abim odama gelmiş,masanın üstündeydi kâğıt,okumuş.
+ Hayır ya. Bu çok kötü oldu. Ya af ! Ya Esma,nolacak şimdi ?
- Dur,telâş yapma. Bir hâl çare düşünürüz lâkin abimle konuşmadım. Abimle bu konuyu konuşayım mı,ne dersin ? Sonuçta senin özelin.
+ Ayıp olmayacaksa,çok iyi olur. İçim hiç rahat değil.
- Tamam,sen sakin ol.
Biz böyle konuşurken Hifâ Teyze uzaktan göründü. Karşıda mutfak vardı,oradan geliyordu. O gelene kadar aklımda bir ton şey geçti.
" Keşke yazmasaydım o notu,ya da çıkarıp o kâğıdı vermeseydim Esma'ya. Bir şey anlamamıştır inşaAllah. Bir şeye yormasa bâri. Yok ya o öyle biri değil. Hem umrunda bile değildir herhalde,unutmuştur çoktan. "
Hifâ Teyze yanımıza gelip oturdu. Hâlimizi hatırımızı sordu. Ben kendimi anlattım.
- Hifâ teyzecim,ben buralıyım ama ruhen Filistin'deyim sanki. Oraya gitmeyi ve insanlarına yardım etmeyi çok istiyorum. Her karış toprağını ezberlemek istiyorum. Bir kere olsun havasını koklamak istiyorum. Benim yüreğimde bunlar var işte.
+ Güzel kızım. İnşaAllah nâsip olur ve gidersin. Çok güzel oralar.
- Daha önce gitmiş miydiniz ?
+ Ben oralıyım kızım,ordan geldim buralara.
- Ne ? İnanmıyorum. Siz ciddi misiniz ? Peki,peki nasıl yani nasıl geldiniz ? Çok merak ettim,her şeyi anlatır mısınız ?
+ Tabii evlâdım. Eşimle beraber yaşıyorum ben. İsmi Süheyb.
Yüreğimden adetâ vurulmuştum. Hifâ,Süheyb. Bu isimler ? Evet evet. O kıssadaki zâtlar. ( Hz. Süheyb ve Hifâ hatunun kıssası medyada )
+ Filistin'de yaşayanlardan biriydik. Gün oldu,harman oldu. İstanbul'a yolumuz düştü. Filistin'de de lokantamız vardı,burası gibi. İstanbul'a gelince nasıl geçiniriz diye düşünürken böyle bir yer tuttuk ve başladık. İsmini de "lâ! " koyduk. Zûlme lâ,zâlime lâ,acıya lâ !
Bunları söylerken şehâdet parmağını kaldırmıştı Hifâ Teyze.
- Rabbim'e şükürler olsun. Beni sizlerler karşılaştırdı,Allah sizden râzı olsun.
Gözyaşlarım tutamamış,ağlıyordum. Hifâ Teyze gelip sırtımı sıvazladı.
- Ağlama kızım. Sen de gideceksin. Duâ et.
...
Kendime geldikten sonra sorularımı sormaya devam ettim.
- Hifâ Teyze,peki Türkçe'yi nasıl öğrendiniz ?
+ Türkiye'de tanıdıklarımız vardı kızım. Türkiye'den gelip Filistin'i ziyâret edenler,yemeklerini bizde yerlerdi. Sohbet ederdik. Adreslerini alırdık. Bu vesîleyle işte.
- SubhanAllah. Tevâfuğa bak.
Hifâ Teyze bize sarıldı,sarıldı. Cümleleri kelimesi kelimesine yüreğime işledi.
Rabbim ne büyüksün !
Hifâ Teyze bizi Allah'a emânet edip yanımızdan ayrıldıktan sonra Esma'dan şaşırtıcı bir soru geldi.
- Abim hakkında ne düşünüyorsun ?
Bir öksürük tuttu beni bu sırada. Öksürmekten ciğerim ağrımıştı resmen. Esma ne kadar sırtıma vursa da geçmemişti. Önümdeki sudan bir yudum alınca kendime gelmiştim.
+ Esma,o nasıl soru ?
- Soru işte. Dökül bakalım Şühedâ Hanım. Her şeyi öğrenmek istiyorum.
+ Ne alâkası var Esma ? Abin iyi bir insan o kadar.
- Farketmiyorum zannetme. Ne zaman ismi geçse yüzün kızarıyor.
+ Yok o denk geliyordur,ben hissetmiyorum bile.
Bunu söylerken dâhi yüzüm kızarmıştı,bu kez hissetmiştim.
- Şühedâ, anlatır mısın ?
+ Esma. Hiçbir şey yok,cidden. Hem abim yaşında. Böyle bir şey sence mümkün mü ?
- Tabiki mümkün. Sen Filistin'e gitmek istemiyor musun eşinle,ilerde ?
+ Evet ama.
- İşte sana fırsat,benden demesi.
...
Kalakalmıştım Esma'nın bu sözünden sonra. Ne yani bundan sonra ne olacak ? Hey ya Rabbim ! Düşmüşüm bir çukura,depeleniyorum içinde. Hamza Bey'e Hamza demek. Yok ağzıma hiç yakışmıyor. Sıyrıl şu düşüncelerden Şühedâ.
Bu olayı es geçersek bugünüm huzur doluydu. Hifâ Teyze,Süheyb Amca. Ya Rabbi ! Bir insan ancak bu kadar yüreğe işler. Bana bu kadar güzel insanları nâsip ettiğin için çok şükür. Yüzümde koca bir tebessüm ve Esma hayatıma girdiğinden beri olan olaylar... Güzel,çok güzel...
-
Eve varmıştım,şükürler olsun. Hemen abime bu restorandan bahsettim. Mütebessim bir hâlde beni dinledi.
- Nâsiplisiniz Şühedâ Hanım .
+ Eyvallah.
Eyvallah erkeklere ait bir laf değildir bence. Ne var yani bir bayan söylese kaba mı oluyor ? Haydi oradan. Sağol kelimesini ezer geçer.
Şu sıralar evde duramıyordum,dar geliyordu. Abime koştum hemen.
- Ya abi ?
+ He abisi.
- Dışarı çıkalım mı ? Aa evet hatta kitap almaya gidelim.
+ İşim var biraz.
- Abii,hadi ama !
+ Ama en fazla iki saat. Bu tolerans da İstanbul trafiği yüzünden.
- Yaşasın ! Hazırlanıyorum ben.
Sevinçliydim evet. Sanırım abimin de hoşuna gitmişti bu durum. Gülerek bana bakıyordu.
- Ne ?
+ Seni bu hâlde görmek. Ne değişik bir kardeşim var ya Rabbim !
- Hadi hadi,önüne bak sen !
Beraber yürüyorduk,akşam üstü ılık bir havada. Koluna girmiştim abimin. Kitapçıya geldiğimizde hangi rafa yöneleceğimi şaşırmıştım. Sonunda bir raf beğenip kitaplara bakmaya başladım.
İki kitap almıştım. Birincisi Damladan Deryaya,diğeri Dünya Bizi Bekliyor. ( tavsiye )
Kalbim mutluluk pompalıyordu bugün bana. Uyku uyumamıştım ama bu enerji nerden geliyor diye de düşünmüyor değildim.
Eve dönerken sahile uğradık. Denizin kokusunu içime çektim. Hamza Bey ile karşılaştığımız o gün geldi aklıma. Çok haksızlık yapıyordum ona karşı galiba. Ya da bilmiyordum. Ne hissedeceğimi,ne düşüneceğimi şaşırmıştım.
Sahilde çocuklar koşturuyordu. Lâkin peçete satan güzel yüzlü çocuklar,evine ekmek götürmek için çırpınan minicik bedenler vardı. Birkaçının yanına gidio konuşmak istedim. Abim yanımda beni takip ede ede ayakkabı boyayan bir çocuğun yanına vardık.
- Abi,senin ayakkabın mı olacaktı ?
+ Yok abim. Hâl hatır sormaya geldik yanına.
- Ciddi mi abi ? Bize ancak ayakkabısın boyatanlar gelir.
+ Sohbete geldik,izin var mı ?
- Yok yok abi. Tabii ama benle ne konuşacaksınız ki ?
+ Anlat bakalım,adın ne senin ? Niye buralardasın ?
- İsmim İbrâhim abi. Babam yok. Annem yok. Kardeşlerime bakmaya çalışıyorum işte. En büyük benim.
Boynunu bükmüştü güzel gözlü İbrâhim. Ve İbrâhimdi ismi. Esma'nın babasının ismi. Ne çok yetim var !
+ Aferin sana. Zor oluyordur abim,daha kolay bir iş yapsan ? Sana yardım edecek kimse yok mu ?
- Yok abi,anca bunu bulabildim. Herkes kötü kötü bakıp geçiyor.
O an hemen aklıma bir fikir geldi. Evet bunu vakfa bildirip İbrâhim'e yardım edecektik ! Kesinlikle geri çevirmezlerdi.
+ Canını sıkma ablam. Biz sana yardım edeceğiz. Sen hep buralarda mısın ?
- Evet abla. Nasıl olcak o ?
Derken gözleri parlamıştı. Allah'ım yardımcımız ol !
+ Ben geleceğim inşaAllah yine tamam mı ? İsmim Şühedâ benim de. Unutma tamam mı İbrâhim ?
- Tamam Şühedâ abla.
-
Ertesi gün vakfa koşa koşa gitmiştim. Hemen Hafsa ablayı bulup durumu anlattım.
- Tamam Şühedâ. O zaman sen ilgilen o çocukla. Biz gereken yardımı senin elinden gönderelim. Hem mahcûb olmasın hem de utandırmayalım. Yanına bir arkadaş ister misin ?
+ Olur Hafsa abla. Esma'yla hallederiz biz inşaAllah.
- Tamam canım. Haydi bismillah.
Gün içinde hazırlanan erzakları alıp İbrâhim'in yanına gittim.
- Şühedâ ablan geldi İbrâhim !
+ Hoşgeldin abla. Onlar ne ?
- Kaldığın yer nerde ? Sen beni oraya götür bakayım.
Ayakkabı sandukasını omuzladı,o önde ben arkasında hiç konuşmadan yürüdük.
Eski bir mahalleye girdik. Gecekonduların yoğun olduğu bir mahalle. Sağa saptık ve depo gibi bir yere girdik. Burası çok soğuk ve karanlıktı,küçücüktü. İçerde iki kardeşi vardı. Biri kız,biri oğlan.
- Çocuklar,bakın size ne getirdim ?
Koşarak elimdeki kutuları elimden aldılar. İçinde sıcacık çorbadan bisküviye kadar her şey vardı. Hemen önlerine hazırladım. Öyle büyük bir iştahla yediler ki hayretle izliyordum. Ya Rabbi ! Yardıma muhtaç çok insan var,hepsine yetişemeyiz ama bizlere yardım et,elimizin ulaşabileceği herkese yardım edebilelim.
Yemekleri bittikten sonra bana kocaman gülümsediler. Teşekkür etmekten ağızları kurumuştu adetâ. Büyükçe sarıldım üçüne birden.
- Allah'ın izniyle sizi böyle bırakmayacağız. Mutlu olun tamam mı ?
+ Çok mutluyuz zaten abla. Bu yeter de artar bile.
Diyecek kelâm bırakmamışlardı bende...
-
Esma ile İbrâhim ve kardeşleri için güzel bir yurt ayarladık. Onları oraya yerleştirdik vakıf sayesinde. Şimdi daha mutlulardı,İbrâhim ve kardeşleri okula başlamıştı. Durumları çok iyiydi elhamdulillah. Ziyareti hiç kesmemiştik. Onların o günahsız yürekleri için değerdi. Bunu bize nâsip eden Rabb'e sonsuz şükürler olsun.
-
Bir müddet bu durumla ilgilenirken Esma çoktan Hamza Bey ile konuşmuştu. Esma ile muhabbet ediyorduk bizim evde. Yine kimsecikler yoktu. Esma direk atıldı.
- Abimle konuştum Şühedâ.
...
٠ Hamza
O notu gördüğümden beri aklımdan çıkmıyordu. Sadece yazı aklımdaydı o kadar. Esma ile konuşacaktım bugün. Daha fazla uzatmadan. Nasıl konuşulurdu böyle şeyler bilmezdim ki ben. Artık kaçmaktan yorulmuştum bu yüzden itiraf safhasına gelmeyi tercih etmiştim.
Esma eve geldiğinde o da tevâfuken benimle konuşmak istediğini söyledi. Benim odamda oturuyorduk. Abi kardeş konuşuyorduk normal. Çok şükür,Esma başlatmıştı konuşmayı.
- Abi notu hatırlıyor musun ?
+ Ne notu ?
- Şühedâ'nı notu.
+ Ha o mu ? Ne yazıyordu ?
-Abi bilmiyormuş gibi yapma hadi.
+ Ee nolmuş ?
- Ne düşündün ?
+ Hiçbir şey Esma. Ne demek istiyorsun ?
- Şühedâ ile ilgili bir şeyler düşünmüyor musun ?
+ İyi kız.
- Abi artık geçiştirme. Açık konuşayım mâdem. Bence ikiniz de birbirinize karşı boş değilsiniz. Farkediyorum ben. Şühedâ hastalandığındaki endişen gözümden kaçmadı. Şühedâ Filistin'e gitmeyi çok istiyor. Hem vesîle olursun işte.
+ Bak Esma. Şühedâ iyi kız. Ama abisi gibiyim. Tamam,aklımdan geçiyor. Ama Ömer ne tepki verir sen farkında mısın ?
- Hiç görmedim ben onu. O yüzden bilemeyeceğim. Gider konuşursun,anlatırsın. Böyle nereye kadar ?
+ Gittiği yere kadar Esma. Karışma sen.
Son sözü söylemiştim yine. Doğru mu yapmıştım,hiçbir fikrim yoktu. En güzeli adam gibi uyku çekip yarın hastanedeki hastalara odaklanmak olacaktı.
* İki ay sonra.
Ömer ile konuşmak için kendime verdiğim süre dolmuştu. Ömer'i arayıp sahildeki bir kafede buluşmamız gerektiğini söyledim.
Ömer geldiğinde evet itiraf edeyim,heyecanlıydım. Geldi ve tokalaştık,oturduk.
- Hoşgeldin kardeşim.
+ Hoşbuldum kardeşim. Hayırdır,ne konuşacaksın benimle ?
- Ömer,kardeşin hakkında konuşacaktım.
+ Hastalığında bir problem mi var ? Noldu ?
- Yok,hayır. Hastalığı iyi durumda. Konuu,yürek.
+ Ha ? Ne diyorsun Hamza sen ? Düşündüğüm şey mi ?
- Dur celâllenme. Çok düşündüm Ömer,iki aydır kafa patlatıyorum. Ömer'e nasıl anlatırım diye.
+ Ee yani Hamza ?
- Uygun görürseniz Şühedâ'ya durumun bildirilmesini istiyorum.
+ Ha oldu tabi hay hay. Olmaz öyle şey Hamza. Tamam severim seni ama bu olmaz. Kardeşin yaşında. Hem iki gün sonra Filistin'e dönmeyeceğin ne mâlûm. Oraya mı göndereceğim ben kardeşimi ? Zaten kaç sene gurbetteydim ben,şimdi onu mu yollacağım ?
+ Tamam haklısın. Ama Filistin'i görmeyi çok istiyormuş. Aracı olmak istiyorum.
- Bırak sen karışma onun hayâllerine. Kapatalım şu konuyu. Bittiyse ben gidiyorum.
+ Tamam kardeşim,kusura bakma.
- Önemli değil,eyvallah.
Ömer ile konuşmam da olumsuz olunca bu işten vazgeçmeye başlamıştım. İyice umutsuzluğa düşmüştüm. Anlaşıldı,olmayacaktı. Çok kaldık zaten buralarda,en iyisi Filistin'e geri dönmek.
...
٠ Şühedâ
Esma anlatıyordu,ben yürek kırıklarıyla dinliyordum.
- Esma,boşvermiş işte zorlamayalım. Nasipse olur bir şekilde. Hem daha erken.
+ Ama Şühedâ. İnkâr etmedi hislerini. Demek ki...
- Boşver Esma.
Üzgündüm evet. Hamza Bey hayâli iyice uzaklaşmıştı benden. Haklıydı aslında. Boşverilecek konuydu. Onun o yeşil gözleri gitmiyordu aklımdan. Sesi gitmiyordu kulağımdan. Kademe kademe büyüyordu sevgim. Dur diyecek takât yoktu. Yüreğim haksızsın,haksız. Böyle şey olur mu hiç ? Boyundan büyük işlere kalkışma hiç. Bak sonu hüsrân.
İki ay sonra abimle Hamza Bey konuşmuş. Esma'nın dediği gibi hissettikleri varmış. Evet ama abim konuştuklarını anlattığındaki sinirinden tırsmıştım açıkcası. Olmaz olmaz deyip duruyordu.
- Tamam abi tamam,sakin ol.
+ Geç odana Şühedâ. Bu konu bir daha açılmayacak.
Odama geçip ağlamaya başladım. Şimdi kim bilir o ne hâldedir ?
Esma ile konuşmam gerektiğine karar verdim,telefonumdan aradım.
- Esma,şey.
+ Şühedâ, abim anlattı. Şaşırmadım ben.
- Ama abim haklı Esma ya. Ne yapacağız böyle ? Şey Hamza ne hâlde ?
Ne ? Hamza mı demiştim ben ? Bey nereye gitti Şühedâ Hanım ? Tövbe tövbe.
- Öhö öhö,pardon Esma.
+ Hehe,noldu ki ? Abim pek iyi değil,eve bayağı kötü geldi,şimdi odasında.
+ Ya...
- Şühedâ, yarın Hifâ Teyzeye gidiyoruz tamam mı ?
+ Tamam,inşaAllah.
-
Hifâ Teyze'yi görmek gerçekten iyi gelmişti. Ona danışmak için can atıyordum.
- Hifâ Teyzeciğim.
+ Söyle yavrum.
- Sana bir şey sorabilir miyim ?
+ Bir kız evlenmek istiyor ama olmuyor. Ne yapmalı ?
- Sabredecek kuzum. Sabrın sonu selâmet. Böyle şeyler kolay değildir elbet kızım ama nasipse orta yol bulunur,üzülmesin. Kim bu kız bakalım ?
+ Şey,arkadaşım.
- Ya,bana en çok sen gibi geldi yavrum ama .
Hemen anlamıştı Hifâ Teyze'm. Yanaklarım kızarmıştı. Gülümsedi kocaman. Canını sıkma kızım. Siz mutfağa geçin,ben geliyorum.
Mutfağa girmiştik Esma'yla birlikte. Mutfak büyüktü. Köşede bahçeye bakan bir masa vardı. Sessiz,sakindi. Tam oturmalık,dışarıyı izlemelik. Ben dışarıy izlerken Esma birine kısık sesle ;
- Gel gel,diyordu.
Allah Allah,deyip kafamı kapıya doğru döndürdüm. Hifâ Teyze'nin yanında Hamza. Artık Hamza olmuştu galiba. Başı yerde. Hemen ben de başımı eğdim. Hayır,neden gelmişti ki şimdi ?
Hifâ Teyze yanından ayrılmıştı. Hamza bize doğru geliyordu. Geldi ve masaya oturdu.
- Selâmun aleyküm.
Esma ile beraber selâmını aldık. Esma sırıtıyordu.
+ Esmaa ! , desem de anlamıyordu âh sevgi yumağı.
- Şühedâ. Buraya neden geldiğimi anlamışsındır. Amacım seni rahatsız etmek değil. Esma çok ısrar etti gelmem için.
Âh Esma âh ! İlk defa ismimi duyuyordum böyle. Ne güzel söylüyordu !
+ Evet,anladım. Yalnız bildiğiniz gibi ortada sorunlar var.
- Doğru ama beraber halledebiliriz. Ailenin karşısına çıkabilirim.
+ Doğrusu bu olur ama benim okulum var. Hem abim..
- Ömer yumuşacayacak bence. Bizi bir kere aynı ortamda görmesi yeterli.
+ Bu imkânsız.
- Olsun,imkânsız değil hiçbir şey. Yeter ki isteyelim Allah için.
+ Haklısınız lâkin ben kendime güvenemiyorum. Size lâyık olabilir miyim ? Sizin yanınıza yakışır mıyım ?
- Yüreğime yakıştın Şühedâ, daha ne olsun ?
Esma kıkırdıyordu tam da burada. Ben de gülecektim ama ayıp olurdu. Ciddi olmalıydım.
+ Utanıyorum kusura bakmayın.
- Önemi yok. Şimdi ne diyorsun ?
+ Hamza. Çok ciddi bir şey bu. Ha deyince olmaz. Bir kere daha görüşsek daha iyi olur diye düşünüyorum. O zaman etraflıca konuşmak daha kolay olur.
- Peki,nasıl istersen.
...
٠ Hamza
Ömer'in tepkisinden sonra kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Esma beni cesaretlendirmişti ama. Ben o cesaretle o gün Şühedâ ile görüşmeye gidecektim. Yüreğim yerinden çıkacak gibiydi. Hifâ Teyze muftağa girmeden önce bana nasihât etmişti.
- Güzel oğlum. Yaptığın her şeyi Allah rızâsı için yap. İçerdeki o kızı da seviyorsun,gözlerinden belli. Ama Allah için sev. Seni Allah'a yaklaştıracaksa sev. Yoksa nefs için sevme. Evinizin huzur dolacağına inanıyorsan sev. Sevmek Allah tarafından bizlere verilen en güzel duygudur. Boşa harcama ey oğul. Temkinli olun,aceleci olmayın. Zirâ insanoğlu acelecidir. Güzel konuş oğlum,üzme kızcağızı. Bismillah de,öyle başla kuzucuğum.
Hifâ Teyze çok rahatlatmıştı beni. Onun sözleri sanki şiir kitabından fırlamış gibiydi. Tecrübelerine güveniyordum. Bismillah diyerek girdim içeri.
Dışarıyı izliyordu Şühedâ. Daha fazla bakmadan kafamı yere eğdim çünkü beni farketmişti.
İlk defa bana Hamza demişti. Ağzına öylesine yakışmıştı ki ya da bana öyle gelmişti. Esma'dan öğrendiğimde memnûn olmuştum. En sevdiği erkek ismi Hamza imiş. Muhammed'den sonra.
Adımdandır sevgisi belki diye düşünmüştüm. Kurcalamamıştım ama.
Orda dakikalarca konuşurken,o konuşma bana saatlerce konuşmuş hissiyâtı vermişti. İlk defa böyle bir şey yaşıyordum ben. Terleyip duruyordum konuşurken. Arada bir su içiyor,rahatlamaya çalışıyordum. Canım kardeşimse yanımda gülüp duruyordu.
Tekrar görüşmek istediğini söyleyince bir sevinç kaplamıştı içimi. Bu kez daha detaylı konuşmalıydık. Üstünkörü konuşulan şeyler de yarar yoktu bence. Ben aslında Ömer'i nasıl iknâ edecektim,onu düşünüp duruyordum.
٠ Şühedâ
Eve mutlu dönmüştüm. Onunla ilk defa konuşmuştum. Bu benim için hazine gibiydi. O an konuşabildiğime bile şaşırıyorum ben. İkinci kez konuşurken nasıl olacaktım,Allah bilir. Abimle konuşmam gerekiyordu belki de artık. Hamza'yı daha fazla zor durumda brakmak istemiyordum ki.
Telefonum çalıyordu ertesi günün sabahı.
- Alo.
+ Şühedâ. Biz dönüyoruz galiba.

Şühedâ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin