١٨) gönül temâşası.

4.4K 454 13
                                    

Selâmun aleykum ey ahâli !
Bu Ramazan ayında bu bölümle beraber üç bölüm yayımlamış olacağım inşaAllah.
* Söylemeden edemeyeceğim. Mazlum coğrafyalara duâ edelim kardeşlerim. Doğu Türkistan'a,Arakan'a,Suriye'ye,Mısır'a,Filistin'e...
Zirâ Ramazan ayında zalimler zulümlerini arttırıyorlar.
Duâ,mü'minin silâhıdır,buyurmuştur Efendimiz. Hiçbir şey yapamıyorsak duâ edelim. Allah râzı olsun.
Bu bölüme giriş yapmadan önce birkaç bir şey yazmak geldi içimden.
- İçimize dönmeliyiz dostlar. Hani yürekte vicdan denen yer var ya,işte orada Allah'ın sesi vardır. Vicdanı dinlemeyi hiç bırakmayalım. İnsanın iç mahkemesidir vicdan.
Çevremize baktığımızda bir yanda giderek fazlalaşan müslüman nüfusu,diğer yanda zalimlerin bitmek tükenmek bilmeyen zulümleri. Peki. Mâdem müslümanlara bu kadar zulüm var,neden hâlâ akın akın müslüman olanlar var ? Hiç düşündük mü ?
Ne zaman çaresiz hissedersek,unutmayalım bir Rabbimiz var. Her an kulum duâ etsin,duâsına icâbet edeyim diye bekleyen.
Her insanın derdi kendine büyüktür,doğru. Ama unuttuğumuz bir kıstas var. Bizden daha aşağı hâlde bulunanlar yok mu ? Var. Onlarınki dert de bizimki değil mi ? Elbette derttir. Lâkin,dinimizde zikir,fikir,şükür önemlidir değil mi ? Öyleyse bizden daha aşağı olanlara bakıp şükretmek gerekir. Daha fazlasını istemeye lüzum yok demek ki. Ve bu kardeşlerimize de seyirci kalmayıp elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekir. Tedbir kuldan,takdir Allah'tan.
Allah'ın ipine sıkı sıkı sarılalım.
Rabbim bu ümmeti toplasın inşaAllah.
Peygamberimiz'in avucundan Havz-ı Kevser'de su içenlerden eylesin Rabbim cümlemizi.
âmin.
...
Buyrun dostlar,selâm üzerinize olsun.
Besmeleyle başlayalım bölüme.
Bismillahirrahmânirrahim.













Biri bağırıyordu deli olmuşcasına. Bu ses kime mi aitti ? Haftalardır beklediğim,yüzüne,sesine hasret kaldığım insana aitti. Hamza'ya aitti. O kadar sinirli geliyordu. O an bana bile bir şey yapacak zannediyordum. Yaklaştıkça daha da hızlı yürümeye başlıyordu. Anlaşılan durumu gördüğü an köpürmüştü. Yeniden bir olay çıkmaması için duâ ediyordum. Hamza bana karşı hassastı yoksa gerçekten bu kadar sinirli bir adam mıydı ? Anlayamıyordum. Yeniden bir sinir bombardımanına maruz kalıyordum.
- Şühedâ,geri çekil. Çabuk eve git.
+ Hamza.Hayır.
- Şühedâ dedim. Eve. Git. Çabuk.
Daha fazla bağırmasını dinlemek istemiyordum. O bağırdıkça ben de sinirleniyordum. İstesem Hamza kadar bağırabilirdim şu an sokakta. Eve gitmeye hiç niyetim yoktu. Biraz yürüdükten sonra bir duvarın arkasından olanları izlemeye başladım. Hamza çocuğa dönmüş bağırıyordu. Bağırması o kadar şiddetliydi ki metreler ötesinden duyuluyordu. Hamza çocuğa dönerek :
- Ne yapıyorsun lan sen ?! Benim karıma lan benim karıma.
Bu sözler sokakta yankılanırken Hamza'nın yumrukları çoktan çocuğun yüzünde yerini almıştı. Ama o da geri kalmıyordu. Sokağın ortasında,bizim evin yakınında kavga ediyorlardı. Hamza vurdukça iki elimle ağzımı kapatıyor,gözlerimi sıkıyordum. Neler yaşıyordum böyle ? Telefonum çalmaya başlamıştı. Arayan abimdi. Meşgule atıp eve koşmaya başladım.
Eve vardığımda kapıyı açan abim oldu.
- Şühedâ. Nerde kaldın ?
+ Geldim abi işte.
Hararetli bir hâlde eve girmiştim. Hemen üstümü değiştirip kendimi yatağa atmak istiyordum. Hatta yazı da yazabilirdim her zamanki defterime. Ama ne olursa olsun o odaya adım atmalıydım işte. Abim soru bombardımanına tutuyordu adetâ beni.
- Şimdiye kadar ne yaptın ? Saat kaç oldu ? Tek mi geldin ? ..
+ Abi bu kadar soru soracağına sen almaya gelseydin.
Arkamı dönüp giderken abim tek kelime dâhi edememişti. Tamam onu da anlıyordum. Saat geç olmuştu ve İstanbul'du burası. Şüphelenmekte haklıydı. Çünkü o bilmese de şu an dışarda Hamza kavga ediyordu. Kim bilir ne yapıyordu ? Yine başıma gelmeyen kalmamıştı. Ben mi doğru biri değildim de böyleleri beni buluyordu ? Hayır,cevap bu değildi. İmtihandı hepsi. Gösterişli gözükmemek için ferâce giyiyordum. Siyah örtü takıyordum. Tesettürümde yanlış olan bir şey mi vardı ? Allah bilir ama elimden geleni yapıyordum.
Âh Hamza. Yüreğimin asi tarafı. Filistin'in bana hediyesi. Bu sinirin kime,neye ? Ben onu hapisten çıkarken karşılayamamışken,bunu acısını yüreğimde taşıyorken bu çocuğun çıkıp fesatlık yapması ve tam o anda Hamza'nın gelmesi. Bu tesadüf müydü ? Hayır,tevâfuktu bu. Kaderdi. Haftalardır birbirimizi görmüyorduk ve ilk görüşümüz böyle olmuştu. Hiç istemezdim hiç. Şimdi ne hâldelerdi acaba ?
Daha üstümü değiştirememişken Esma aramıştı.
- Şühedâ. Yetiş. Abim hastanedeymiş.
Sesi o kadar telâşlı geliyordu ki. Yoksa o çocuk mu Hamza'yı benzetmişti ? Ya hastanelik olduysa ? Zaten işkencelerden yeni kurtulmuştu. Bir de böyle bir şey eklenirse aylarca kendine gelemezdi.
Hemen abime koştum.
- Abi,kalk. Hamza hastanedeymiş.
Apar topar hastaneye varmıştık. Girişte Hamza iki eliyle kafasını tutmuş oturuyordu. Biz gelince kafasını kaldırdı.
- Şühedâ.
+ Hamza. Ne yaptın ?
- Hastaneye getirdim o çocuğu. Döverek hastanelik ettim.
+ Aferin sana. Bıktım artık. Öfkeni kontrol et. Tamam anlıyorum ama direk polise götür. Şikayet et. Niye dayak atıyorsun ? Ya senden şikayetçi olursa ?
- Haklısın. Ama Şühedâ görmedin mi ? Sana...
+ Kes. Ben gidiyorum abi. Sen Hamza'ya yardım et. Ne hâli varsa görsün.
İşte şimdi en az Hamza kadar sinirliydim. Ben bir insanı değil de duvarları yumruklayabilirdim. Hasta olduğumu yine unutmuştum. Acilen hap almam gerekiyordu. Eyvah ! Yanımda yoktu ki. Tek çarem kriz gelmeden hastaneye geri dönmek olacaktı. Nitekim öyle yaptım.
- Şühedâ. Neyin var ?
+ Hamza,Hamza. Kriz gelecek. Hapımı unutmuşum.
- Tamam,tamam. Hemen otur şöyle. Geliyorum.
Elinde bir su ve sinir hapı ile Hamza çok geçmeden gelmişti.
- Sağol Hamza.
Kafasını kaşıdı sadece karşımda. Endişesi,hüznü bu gece fazlalaşmıştı belliydi. Ama gidecektim yine de. Gidiyordum.
٠٠٠
Eve gelince direk kendimi yatağa attım. Soluklanıp her şeyi idrak ettikten sonra kâğıdımı kalemimi çıkardım. Kalemimden defterime şunlar dökülmüştü.
" Sevgisini yüreğime hapsettiğim bir insan vardı. O ise kendini zindanlara lâyık gördü. Yüreğime sığamadı. Bu da yetmedi,yaraladı,yaralandı. Hastane kapılarında şimdi,yaralı yüreğiyle. Bana sevgisinden mi öfkesinden mi bilinmez. Sığamadı işte şu koca dünyaya. Ruhu hep uzaklardaydı. Karşısına hangi zorluk çıksa hep üstüne gitti. Sonunda ne olacak diye düşünmeden attı adımlarını. Yaşca da büyüktü benden. Yürekçe de büyüktü. Ama nasıl yapabildi tüm bunları ? Bizi nereye sürüklüyorsun ya Hamza ? Ha habibi ? Zulmün soğuk bedeninde gezinme artık. Merhamet dolmuş yürekler bekliyor seni. "
...
Bunları yazıp defteri kapattım. Ardından bu koca güne gözlerimi kapattım. Uyku geçirmezdi hiçbir acıyı ama... Daha fazlasına tahammülüm kalmamıştı.
...
Haftasonu olmuştu. Bugün babamın yanına hastaneye gidecektim. Nedense bugün yanında istiyordu beni. Hastane kapısından içeri hızlı hızlı girmiştim. Çünkü giriş katta Hamza'nın odası vardı. Onu görmek istemiyordum. Ama...
Kolumdan biri tuttu ve beni içeri çekti. Hamza kolumdan tutmuş beni odaya çekmişti. İçeri girmemle bir koltuğa oturmam bir oldu.
- Otur,konuşmamız lâzım.
+ Sen hep böyle kaba mısın ?
- Hayır. Beni dinlemeni istiyorum habibti.
+ Habibti deme bana. Seni dinliyorum.
- Ne yapıyorsun Şühedâ ? Bana neden hiç destek olmuyorsun. Ben seninle evlendiğimde arkamda her zaman duracak bir eşim var zannetmiştim.
+ Ya öyle mi ? Sen ne yapıyorsun Hamza,ha söyle bana ! Bana karşı öfkenden mi bunlar ? Önüne her gelene vurabileceğini sana kim söyledi ? Yapma,ne olur. Ya şikayetçi olursa ? İlk baştaki mevzu yüzünden biz şikayetçi olmadığımız için sırf dövdün diye suçlu konumuna mı düşelim ?
- Ben her şeyi öğrendim. Konuşturdum dün o pisliği. Sana okulda sataşan bir kız varmış. O ayarlamış bu çocuğu. Para karşılığı. Bir daha hayatta sana yaklaşamaz.
+ Sen ciddi misin ? Beklerdim ama bu çok fazla. O kızın elimden çekeceği var.
- Hah. Bana niye anlatmıyorsun bu mevzuyu ?
+ Vakit mi oldu ? Sahi sen bir ay ya bir ay. Ne yaptın o hücrede ?! Ben kendimi nasıl yedim bitirdim biliyor musun ? Hamza. Sen gittin,ben öldüm. Sağ dönmeyebilirdin...
- Ama döndüm Şühedâ. Bak. Her şey seni sakındığım için. Elin adamı üstüne yürürken ne yapayım ? Hele de...
+ Hele de ne ?
- Hele de... Seni böyle severken...
Başımı yere eğmiş,söylediği cümleyi hazmetmeye çalışıyordum.
+ Se..sev..sevmek mi ?
- Evet Şühedâ. Hapse girdim ama senin için. O çocuğu dövdüm çünkü senin için. Sana bir şey olmasın,saçının bir teline dâhi zarar gelmesin diye...
+ ...
- Sana lâyık biri değilim belki. Hayatını berbat ettim hatta.
+ Hayır. Ama yapmaman gereken hatalar vardı Hamza.
- Biliyorum. Özür dilerim. Ana asef...
+ Üzülme. Hallolur muhakkak. Ben şimdi gidiyorum sonra konuşuruz.
- Gitme.
+ Efendim ?
- Gitme işte.
Pencereye bakarak konuşan Hamza şimdi bana bakarak yanıma geliyordu. Yine ne yapıyordu bu deli ?
Koşarak odadan çıkmıştım. Bu adamın saçmalıklarına daha fazla katlanmak istemiyordum. Kapıyı açıp arkamdan bağırdı o gür sesiyle.
- Nereye ?
+ Sana ne ? Konuşma benimle.
Oh,iyi yapmıştım. Tamam acının dibini yaşadı belki ama aşk acısı ne demek bilmiyordu. Şimdi ise onu yaşıyordu adım gibi emindim.
...
Babamla birlikte hastanedeki hastalarla ilgilenmeye başladım. Filistinli çocukların odasına girdim. Birkaç sene önce gelmişler Türkiye'ye. Ve Türkçe konuşabiliyorlar. Ama vücutlarında salgın bir hastalık çıkmış ve bütün çocukları gözetim altına almışlar. Odaya girdiğim an o güzel çocukların tebessüm dolu bakışlarıyla karşılaştım. Allah'ım ! Hepsi mi böyle olur ?
Bismillah diyerek adımımı attım.
- Selâmun aleykuuuum !
+ Aleykum es selâm,ehlen ve sehleen !
Hep bir ağızdan anlaşmış gibi konuşuyorlardı. Canlarım benim. Odada 5 çocuk vardı. Gayet geniş bir odada rahatları iyiydi. Gülümsüyorlardı devamlı,hiç belli olmaz mıydı ?
Karşılarına bir sandalye çekip konuşmaya başladım.
- İsmim Şühedâ çocuklar. Sizin ne bakalım ?
Teker teker isimlerini söylemeye başladılar.
Muhammed,Musa,Yasir,Halid,Kasım.
- Biliyor musunuz ? Ben de iki hafta önce Filistindeydim.
Ben böyle söyleyince bir heyecanlandılar ki aman sormayın. Gittim,hepsini teker teker öptüm. Kuzularım benim.
- Her şey yolunda çocuklar !
+ Elhamdulillah !
...
- Kasım söyle bakalım,kaç yaşındasın ?
Kapkara gözleri,simsiyah kaşları ve kirpikleriyle bir yiğit duruyordu karşımda.
+ 9 yaşındayım.
- Ne zamandır burdasın ?
+ Bir aydır.
- Filistin'de ne yapıyordun ?
+ Sokakta oyun oynardım. İşte bu kadar.
- Ay,canım benim. Hepiniz müslüman mısınız bakalım ?
Usületen soruyordum bu soruyu. Cevaplarını merak ediyordum. Gülmeye başladılar. Ben de onlarla gülmeye başladım.
+ Elhamdulillah ablaa !
- Aferin size ! Haydi o zaman İslâm hakkında bildiklerinizi anlatın.
Yasir hemen konuşmaya başladı.
- Allah birdir,tektir. Doğmamış ve doğrulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir.
Adetâ İhlas Sûresi'nin meâlini söylemişti.
+ MaşaAllah Yasir. Aferin sana !
Muhammed atladı hemen söze.
- İslâm en güzel din. Tek din. Bu ümmet,en güzel ümmet.
+ Aferin Muhammed. Doğru dedin kardeşim. Bu ümmet en güzel ümmet. Peygamberimiz'in ümmetiyiz inşaAllah. Ümmet nasıl olmalıdır ?
Hep bir ağızdan ;
- Biiiiir !
+ Helâl olsun be size.
Bu miniklerin imânıyla gaza gelmiştim sanki. Saatler geçmiş,gitme vaktim gelmişti.
+ Kuzularım ! Ben yine geleceğim inşaAllah. Hiçbir yere ayrılmayın. Allah'a emânet olun !
Hâlid gülerek cevap vermişti.
- Zaten bir yere gidemiyoruz ki.
Tüm çocuklarla bir gülme faslı daha yaptıktan sonra odadan tüm dertlerimi unutmuş şekilde çıktım.
- Baba. Bu çocuklar terapi gibi.
+ Öyle mi kızım ? MaşaAllah,çok sevindim. Bol bol gidersin artık yanlarına.
- Tabii ki.
...
Sabah olmuş bana yine hastane yolları gözükmüştü. Yâhi o çocukların yanına gidilmez miydi hiç ? Gitmemezlik aptallık etmeydi bana göre. Tam çıkacakken kapı çaldı. Açtım ve karşımda postacı duruyordu. Elinde büyükçe bir kutu vardı. Hayrolsun diyerek aldım kutuyu. Odama koydum. Her kim gönderdiyse gizli göndermişti. İsmi yazmıyordu. İsmi gizli kalsın istemiş. Açmaya fırsat bulamadan çocukların beni çağırdığını babamdam haber aldığım gibi fırladım. Hastane yine güzel bir güne başlıyordum. Hastanede. Tabii ki ! Hem de Hamza'yı görmeden... Derken Hamza karşıma çıkmıştı. Öylece karşımda durdu. Tek kelime etmedi. O siyah gözleriyle gözlerime baktı sadece. Çok güzel bakıyordun be adam ! Nerden çıktı şimdi bu ? Babam görürse görürsün sen bana bakmayı,ulu orta !
Derhâl yukarı çıkıp babamın yanına gitmeliydim. Önümden çekilmiyordu ! Yine dünki gibi kolumdan tutup odasına çekti.
- Ne var yine ?
+ Konuşmamız lâzım.
- Neyi ?
+ Nikâhı.
- Şimdi sırası değil,çocuklar beni bekliyor.
Koşarak odadan yine çıkmıştım. Hamza kapıya eliye vurmuştu,ah diyerek. Ben ise onu sinir etmenin mutluluğunu yaşıyordum.
...
Akşamleyin eve döndüğümde bu kez o kutuyu açabileceğimi zannetmiştim ama yanılmıştım. Misafir gelmişti. Bir kız isen misafire hizmette kusur etmemelisin. Bunun için misafirler gidene kadar çabalamıştım. Günün yorgunluğu bedenimi yine ele geçirmiş uykuya yenik düşmüştüm.
Sabah uyandığımda ise hastaneye geç kaldığımı görmem uzun sürmemişti.
Yine,yeniden hastane kapısından içeri giriyordum. Bu kez Hamza yoktu hayret !
Hay şom ağzım ! Yine kolumdan çekip odaya almalar falan. Aman klasik hareketler bunlar. Geç bunları Hamza Bey. Ne pişkin bir insandım ben !
- Hamza yeter be !
+ Ne yeter ?
- Devamlı kolumdan tutup odaya çekiyorsun.
+ İki dakika oturup konuşamadık ki şurda !
- Koskoca cerrahsın,işin yok mu senin ?
+ Sen bir otur şurda. Bir konuşalım. Gerisine karışma.
- He,söyle.
+ Hediyemi beğenmedin mi ?
- Pardon,ne hediyesi ?
+ Bir kutuyla gelmiş olması lâzım.
- İsimsiz olan mı ?
+ Evet.
- Sen niye böylesin ? İsim yazsana üstüne.
+ İçindekini görseydin anlardın zaten. Demek ki açmamışsın.
- Açmadım değil açamadım.
+ Peki,tamam.
- Bizim çocukları çok sevdin galiba.
+ Evet ya çok şekerler.
- Onlar da seni pek sevmiş. Benim gibi.
+ Öhöh öhöh. Pat diye söyleme şunu !
Oturduğum yerden beni ayağa kaldırdı. Neden böyle bir şey yaptığına anlam veremiyordum. Elleri cebinde bana doğru geliyordu. Yanıma yaklaştıktan sonra birden yere çöktü. Kafamı ona doğru yere eğdim.
- Ne yapıyorsun ?
Gözlerime gözlerini dikmiş,konuşacak uygun zamanı bekliyordu sanki.
+ Hayatım şimdiye kadar çok zordu. Ama hayatıma sen girdiğinden beri ne olursa olsun bana dokunmuyor. Senin o güzel yüzünü görmem,kadifeden sesini duymam tüm acılarımı unutturuyor. Hayatımda olduğun için hiç pişman değilim. Seni çok üzdüm biliyorum. Benim yüzümden az kalsın kriz bile geçirecektin. Çok özür dilerim çok.
Cebinden çıkardığı yüzüğü ellerinin arasına aldı. Bu yüzük. Kudüs'te gösterdiği yüzüktü...
+ Uzun lafın kısası. Ahiret dostum olur musun ?

Şühedâ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin