31. BÖLÜM

1.2K 55 29
                                    

Yeniden sevmek mi? Böyle bir şey mümkün mü?
Yuhwa Ken'in sözlerini duyunca şaşırmamıştı. Aptal değildi ve böyle bir şeyle karşılaşabileceğinin farkındaydı zaten Ken'i gördüğünden beri bu soruya nasıl cevap vermesi gerektiğini düşünüyordu, ne cevap vereceği ise çoktan belliydi.
Ken gittikten sonra şirketin restoranında bir süre daha oturan Jeong ise içinde oluşan sıkıntıyı bastırmaya çalışıyordu. Ken'in adını daha ilk duyduğu andan itibaren onun güçsüz bir adam olmadığını fark etmişti. Ve az önce edindiği izlenim dolayısıyla bu düşüncesi daha da güçlenmişti, Yuhwa'nın anlattığı "mükemmel adam" profiline net bir şekilde uyuyordu. 'Aishh!' dedi eliyle saçlarını karıştırıp hızla ayağa kalktı, Yuhwa'yı görmek istemişti. Arabasına atladığı gibi hastanenin yolunu tuttu, tabi oraya gittiğinde karşılaşacağı sürprizden habersizdi.
Jeong yoldayken Ken de Yuhwa'dan bir cevap bekliyordu. İçindeki korkuya ve kaderin ona yaptığı oyunlara inat yine de bir umut vardı içinde, belki... Belki kabul ederdi lalesi, belki hala yaşıyordur aşkı...
Ken simsiyah gözlerini Yuhwa'nın gözleriyle buluşturmuşken sevdiği kadının ne kadar değiştiğini görebiliyordu bu yüzden korkuyordu.
Hafifçe yutkunan Yuhwa 'Hayır' dedi 'Çok özür dilerim ama seni tekrar sevemem. Aşkını bu kadar zor kalbimden atmışken çektiğim o acılara ihanet edemem'
Duyduklarını hazmetmekte zorlanan Ken 'Neden?' diye sordu titreyen sesiyle, fark etmeden japonca konuşmaya başlamıştı 'Jeong Hoon Kim yüzünden mi?'
'Neden mi? İnan bana ben de bilmiyorum Ken, tek bildiğim o adamı çok sevdiğim ve kalbimin tamamen onunla dolduğu. Eğer seninle gelirsem kalbimden sökerim belki onun aşkını ama ben bunu yapana kadar hem sen hem de ben çok acı çekeriz. Üstelik...' Yuhwa bir an durdu, gözlerinden yavaşça yaşlar boşalıyordu 'Senin aşkına yaptığım şey ömür boyu kalbimi acıtacakken şimdi aynısını onun için yapamam. Beni anlıyor musun, kara prens? O beni sevse de sevmese de onun aşkını kalbimde taşımak istiyorum, aksi takdirde donarım'
Kızarmış gözlerini sevdiği kadından alamayan Ken 'Neden beni beklemedin?' diye sordu ve bunu sorduktan sonra önce sol gözünden sonra da diğerinden usul usul yaşlar dökülmeye başladı
'Ben... Yıllarca sana ihanet etmemişken... Söyler misin? Benden vazgeçmeni sağlayan şey ne oldu? Jeong Hoon'u gördükten rosa mı değişti fikrin yoksa... Ondan çok daha önce mi kalbinde bana yer kalmamıştı? Lütfen konuş Yuhwa, ne olur susma' Ken her od kadar acı içinde kalmış da olsa yine de sağduyusunu kaybetmedi, tek istediği cevap almaktı. Zavallı kalbi ise iki değirmen taşı arasında kalmış buğday tanesi gibi umufak olmuştu
Titremesini önlemek için alt dudağını ısıran Yuhwa yatağın yanına tutunup zorlukla kalktı, Ken'in tam karşısında dikilip öyle bir şey yaptı ki artık ikisinin de gözyaşları sağanak halini alıp Seul'u yıkamıştı. Ken artık ne yapacağını bilmez bir halde Yuhwa'nın yaptığı şey karşında kısa süreli bir felç geçirmişti.
Yerde diz çöküp başını eğen Yuhwa 'Yalvarırım beni affet Ken' dedi ve ellerini birleştirip yere koyduktan başını da yere koydu 'Senden binlerce kez özür dilerim, hayatını mahvettiğim için, aşkına layık biri olamadığım için, kalbine sadece acı verdiğim için ve kötü kalpli biri olduğum için... Her şey için Ken, her şey için özür dilerim. Ama inan bana yapamam, Jeong'u severken sana geri dönemem. Yalvarırım beni bağışla ve seni hakeden birine kalbini aç, tıpkı senin gibi mükemmel olan bir kadına aşık ol...' hıçkırıkları sözlerini keserken Yuhwa zorlukla nefes alıp bağışlanmayı diledi. Hayatında sadece iki defa diz çökür yalvarmıştı ve bunların hepsi Ken içindi fakat ne yazık ki bu değerli insana artık aşık değildi.
Üstünde ki şoku biraz da olsa atan Ken 'Kalk!' diye bağırdı, istemeden de olsa sesini yükseltmişti 'Yah! Sana kalk dedim' diyerek hızla Yuhwa'nın yanına çöktü. Hafifçe omuzlarından tutup kaldırırken 'Gözlerime bak' dedi sesi bu sefer kısık çıkmıştı 'Yuhwa lütfen gözlerime bak. Sana neden lalem dediğimi biliyor musun?' Ken bunları söylerken Yuhwa'nın gözlerine bakması için omuzlarını daha sıkı kavrayıp 'Söylesene sana neden lale dedim biliyor musun?' diye sorusunu yineledi 'Çünkü lale dalında tektir, tıpkı senin gibi. Lale nasıl tek olarak varsa sen de kalbimde aynı o şekilde teksin. Ve lale dimdiktir, asla boynunu eğmez. Ne rüzgara ne de şartlara yenilmez, sen de öyle ol Yuhwa. Tamam mı güzelim? Sen de bir daha asla başını eğme, bir daha asla diz çökme. Belki beni tekrar sevemediğin için affederim seni ama eğer gözyaşı dökersen ve gözyaşı dökmene rağmen yenilirsen işte o zaman affetmem seni kötü kadın'
Nemli gözlerini Ken'e diken Yuhwa 'Tamam' dedi Ken'e sarılırken. Artık yanaklarından süzülen damlalar bu yakışıklı japonun ceketini ıslatmaya başlamıştı. 'Senin dediklerini kabul ederim ama...' dedi o sırada art arda iki defa yutkunup sesini toparlamaya çalıştı 'Sen de benim yüzümden kalbine acı çektirmekten vazgeç artık, o ömrü boyunca yeterince zorlandı zaten artık mutlu olma vakti geldi. Önceden ben gülümseyince her şey hallolurdu ama artık bu devir geçti şimdi bir şeylerin yoluna girmesi için senin gülümsemen lazım'
'Öyle mi diyorsun?' diye sorduğu sırada kollarını Yuhwa'nın sırtına koyup koymamak konusunda tereddüte düşen Ken sonunda dayanamayıp sıkıca sarıldı lalesine 'Lale, seni nasıl bırakabileceğimi bilmiyorum'
'Bırakmak zorundasın Ken, kendin için. Hem bilmez misin lalelerin ömrü kısadır, baharda açıp o güzelliğini gösterdikten sonra solan bir çiçektir. Şimdi senin lalen de soldu, artık daha sağlam ve değerli bir çiçeğe açmalısın bahçeni. Ama lütfen öyle uzaklarda arama o çiçeği olur mu? Senin gibi değerli birinin bahçesinde olmayı çok çiçek ister fakat sen en güzelini seçersin biliyorum'
'En güzeli sendin Yuhwa' diyerek sevdiği kadını kendinden ayırıp ellerini tutan Ken 'Ama madem soldun, ben de senin güzelliğine ulasmaya çalışmalıyım öyle mi?'
Hafifçe başını sallayıp gülümsemeye çalışan Yuhwa 'Evet' dedi 'Eminim ki kalbine dokunacak şanslı kadını çok bulacaksın çünkü aşkı en çok sen hakediyorsun' Yuhwa bunları söylerken ayakta durmakta zorlanıyordu, bunu fark eden Ken ona biraz daha yaklaşıp 'Benim düşüncesizliğimaffedersin' dedi onu ayakta durmak zorunda bıraktığını kastederek
Yuhwa 'Sorun değil' dedi ancak o anda belinde bir sızı hissetmişti, Ken'e tutundu. Ken ne olduğunu anlamak için Yuhwa'ya bakarken odanın sürgülü kapısı açılmıştı gelen Jeong'du.
Karşısında Ken'i görünce anlık bir algılama sorunu yaşayan Jeong sinir kıskançlık ve kaybetme korkusuyla dolu bir duygu karmaşası yaşamıştı ama yine de hata yapmamak için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Hızlı adımlarla Yuhwa'nın yanına gelip onu Ken'den ayırdı, tabi bunu yaparken karısının canını yakmamaya özen göstermişti. Elini Yuhwa'nın beline dolamış ayakta durmasına destek olurken 'Buraya neden geldiniz?' diye sordu bakışlarını Ken'e dikip
'Size söyleme gereği hissetmiyorum'
Jeong bu cevap üstüne çok sinirlenmişti, başkası olsa tepkisi çok daha farklı olurdu ancak Ken'in Yuhwa için ne derece özel olduğunu biliyordu bu yüzden sakin bir ses tonuyla 'O zaman konuşacaklarınız bittiyse çıkın lütfen, unutmayın ki Yuhwa evli bir kadın'
Duraksayan Ken bir süre Yuhwa'ya baktı ancak Jeong başka birinin gözlerinin karısının gözlerinde olmasını kıskanmış olacak ki uyarır bir şekilde öksürdü 'Lütfen' dedi 'Onun dinlenmeye ihtiyacı var, bazı şeyler sonraya da bırakılabilir'
Bu sözler üstüne Jeong'a kısa bir bakış attıktan sonra Yuhwa'ya dönen Ken 'Kendine iyi bak lale' dedi. Bu kelimeyi son defa kullandığını hem Yuhwa hem Ken fark etmişti
Yuhwa yavaşça başını sallayıp akmakta olan gözyaşlarını gizlemeye çalıştı. Ken daha fazla Yuhwa'yı üzmemek adına aşkını eskiden olduğu gibi kalbine gömerek çıktı.
Öte yandan Ken gittikten sonra Yuhwa'yı yatağına götüren Jeong oturmasına yardım edip mavi örtüyü karısının dizlerine çekti. Yuhwa'nın ağlamaktan yorgun düşmüş gözlerini görünce de dayanamayıp sıkıca sarıldı 'Ne olur Yuhwa' dedi karısının saçlarını okşayıp 'Yalvarırım, biraz daha sabret iyileştikten sonra benden ve nefret ettiğin her şeyden kurtulacaksın ama lütfen iyileşene kadar sabret'
Yuhwa başını Jeong'a yaslamış toparlanmaya çalışırken Ken'i yıllar sonra görmüş olmanın getirdiği duygu harbini vücudunun her hücresiyle yaşıyordu tabi bunda Ken ve Jeong arasında seçim yapmak zorunda kalmış olmanın da etkisi büyüktü. 'O mutlu olmalı' dedi zorlukla 'Eğer bu dünyanın biraz adaleti varsa Ken'i mutlu etmeli Jeong. İnan bana onun mutlu olmasını her şeyden çok istiyorum'
Karısının yüzünü okşayıp saçlarını öpen Jeong 'Biliyorum' dedi ve başını yavaşça yastığa koyup 'Ama şimdi dinlenmeye ihtiyacın var, bunları sonra düşünürüz'
Jeong sakin görünmeye çalışıyordu, açıkçası başarıyordu da ama kalbi korkudan küt küt atıyordu. Yuhwa gözlerini kapatmışken o da içinden gelen dürtüyle eşinin yüzünü elleri arasına alıp nemli yanaklarını kuruttu 'Bir daha benim yanımda başka bir erkek için ağlama'
Duyduklarıyla gözlerini açıp Jeong'a bakan Yuhwa şaşkındı
'Yani... Lütfen' diyerek bakışlarını kaçıran Jeong geri çekilip camın kenarına geçti 'Hala evliyiz öyle değil mi?'
Yuhwa 'Evet' dedi, sesinde alaycı bir tını vardı. Bunu fark eden Jeong gülümsedi, aslında sinir olması gerekiyordu ama yine de gülümsedi "Seni seviyorum ukala kadın" diye geçirdi içinden "Her ne kadar cadının teki olsan da seni seviyorum"
Sonrasında ikisi de hiç konuşmadı zaten az sonra Yuhwa da uyumuştu, Jeong da telefonla şirketteki işlerini halletmeye çalışıyordu tabi olduğu kadar.
Öte yandan Yuhwa'nın yanından ayrıldıktan sonra kalbinin büyük bir ağırlık altında ezildiğini hisseden Ken ellerini montunun cebine koyup yürüyerek hastaneden çıktı. Yüzünü çarpan soğuk hava gözlerinin yanmasına neden olduğu için önünü görebilmek adına gözlerini kıstı. Tüm yaşamını geçirdi gözlerinin önünden, en mutlu olduğu ana gitti; Yuhwa'yla birlikteydi. En acı çektiği zamanı hatırladı yine Yuhwa yanındaydı. Sonra annesi geldi aklına, sadece resimlerde gördüğü ve babasının anlattıklarıyla aklında yer eden biriydi Bayan Ayumi. Ve birde oldu bittiye gelen evliliği vardı tabi, onda da yine hiçbir şeye müdahale edememişti, adece amca dediği o adamın ısrarlarından kurtulmak evlenmişti kuzeniyle. Mari, belki de kalbine acı vermeyen tek insandı gerçi bunda onunla evliyken bile çok anıya sahip olmadığı gerçeği etkin olsa da yine de Mari ve onunla süren kısa evliliği çok da kötü zamanlar değildi. Zaten Yuhwa'nın özlemini en derinlerde yaşarken yanında olan kişi Mari'ydi, hatta hayatına Yuhwa'dan sonra giren ilk ve tek kadındı.
Tüm bunları düşününce yüzünde acı bir gülümseme oluştu, artık geçmişi düşünmekten yorulmuştu. Telefonunu almak için ceketinin iç cebine uzandı, o sırada eline Yuhwa'ya vermek için aldığı çikolata geldi. Unutmuştu. Yüzündeki manidar gülümseme daha da büyüdü, etrafa kısa bir süre göz gezdirdikten sonra annesinin elinden tutmuş mızmızlanarak hastaneye giren küçük bir kız çocuğu gözüne çarptı. Yanına gidip 'Merhaba' dedi
'Merhaba ahjussi' diyerek başını yukarı kaldıran küçük kız annesinin elini daha sıkı tutmuştu.
Gülümseyerek bu minik siyah saçlı şirin kıza bakan Ken 'Küçük hanım adını öğrenebilir miyim?' diye sordu.
Küçük kız alt dudağını annesine baktı onay almak için ve onun da gülümsediğini görünce 'Benim adım Yoo Hwa' dedi ancak biranda Ken'in gülümsemesinin yüzünde donduğunu 'Bir şey mi oldu ahjusshi?' diye sordu
Bu soruyla daldığı düşüncelerden sıyrılan Ken 'Ah hayır' dedi beceriksiz bir gülümseme ile, hemen sonra elindeki çikolatayı Yoo Hwa'ya uzatıp 'Senin olsun, nasıl olsa bu çikolatanın sahibiyle aynı ismi taşıyorsun' Ken tam Yoo Hwa'nın annesine başıyla selam vermiş gidecekken, küçük kız onun elini tutup çekiştirdi 'Ahjusshi bekle, bir şey söyleyeceğim' dedi eliyle eğilmesini işaret edip
Ken 'Peki' deyip eğilince küçük Yoo Hwa hızla bir öpücük kondurdu genç adamın yanağına 'Boyum uzayana kadar bekle olur mu oppa? Ben büyüyünce seninle evleneceğim'
Ken yanağını tutmuş ışıl ışıl gözlerle bu küçük afacana bakarken 'Ben seni beklerim ama benden daha yakışıklısını görünce hemen unutursun beni'
'Senden daha yakışıklısı da mı var oppa?' diyerek şaşkınlığını belli eden Yoo Hwa'nın çekik siyah gözleri kocaman olmuştu
Kalbinin huzurla dolduğunu hisseden Ken Yoo Hwa'nın ellerini avuçlarına alıp öptükten sonra 'Teşekkür ederim, minik prenses. Ama artık burda böyle durmamalısın yoksa üşüyeceksin' dedikten sonra ondan ayrılıp ana caddeye doğru yürümeye başladı. Yardımcısına telefon açıp Kore'deki işinin bittiğini söyledikten sonra bilet en erken uçuşa bilet bulmasını istedi ve telefonu kapatmadan aklına gelen şeyle 'Tokyo'ya değil Osaka'ya gideceğim ona göre bileti ayarlayın' dedi.
Telefon kapandıktan sonra bir süre daha ekrana öylece baktı, gelen çağrılara girdi Mari'nin iki cevapsız çağrısı vardı. Arayıp aramamak konusunda tereddüt etti ama sonra bir daha aramasını beklemeye karar verdi, şimdi ararsa ne diyecekti ki? Ne bahane bulacaktı? "Sadece sesini duymak istedim" dese garip kaçmaz mıydı?
Yuhwa, akşama doğru gözlerini açtığında Jeong'un yine yanı başında olduğunu görünce içinde sanki ufak bir fide yeşermişti, bunun için ona minnettardı. Hala aldatıldığı için kızgındı ama pekala birçok duyguyu aynı anda yaşayabilirdi insan oğlu. Hem Yuhwa zaten yapısı gereği pek yaygaracı değildi, şu an hastanede değilde normal bir şekilde ayakta olsaydı dahi yapacağı en net mahkemeye başvurup boşanma celbini Jeong'a göndermek olurdu. Fazlasına; bağırıp çağırmaya, hesap sormaya gerek duymazdı. Kalbi buzlar içinde olan birine uygun bir şekilde davranırdı yani.
Bir süre içinde bulunduğu durumu düşünen Yuhwa pencereye baktı, gökyüzüne.
'Kar yağdı' Jeong ellerini cebine koymuş Yuhwa'nın baktığı noktaya bakarak bunları söyledi 'Sen derin bir uykudayken, gök uyandı ve Seul'u bembeyaz bir örtüyle kapladı'
'Anlaşılan çok şey kaçırmışım'
'Sadece sen değil Yuhwa ikimiz de sandığından çok şey kaçırdık' Jeong gözlerini eşinin güzel saçlarına dikmişken Yuhwa bir anda ona dönüp 'Amerika seçimleri ne oldu?' diye sordu.
Duyduklarıyla gözleri kocaman olan Jeong 'Aishh!' dedi suratını ekşitip televizyonun kumandasını Yuhwa'ya uzatıp 'Al kendin bak!'
Gülümseyerek LG marka kumandayı alan Yuhwa 'Teşekkür ederim' dedi, Jeong'u sinirlendirmeyiözlemişti. Kahretsin ki kocasının her halini çok seviyordu, hatta bu onurunu çok yıpratsa da çapkın hali bile ondan nefret etmesine yetmiyordu. Zaten Yuhwa da kabul etmişti artık onursuz bir kadın olduğunu, her geçen gün daha da küçülüyordu.
O tam kocasının gözlerine dalmış bunları düşünürken kapı açıldı, gelen Vivian'dı. Yuhwa bir anda arkadaşını karşısında görünce çok sevinmişti ancak hemen sonra paramparça olmuş motor aklına geldi kesinlikle bu Vivian'ı üzmüş olmalıydı. Bir kez daha bileğini kesmediği veya bir halatı boynuna geçirmediği için pişman oldu. En azından bu yöntemler daha kesin sonuç verirdi, hem bu sayede başkalarına da zarar vermemiş olurdu ama iş işten geçeli çok olmuştu. Artık yapmak istediği tek şey Kore'yi terk etmekti, Kanada ve İsveç arasında bir seçim yapıp gidecekti.
Yuhwa'nın dalıp gittiğini gören Vivian 'İyi misin?' diye sordu 'İstersen sonra geleyim?'
Yuhwa telaşla 'Hayır, sadece biran dalmışım' diyerek Vivian'a oturmasını işaret etti 'İyiki geldin'
Vivian elindeki bir buket çiçeği yatağın solundaki komidinin üstüne koyup 'Nasılsın?' diye sordu, aslında moralini kastetmişti ama Yuhwa konuyu sağlık durumuna çekip 'Biraz ağrılarım var' diye geçiştirdi
O sırada Yuhwa'nın kendisi yüzünden rahat konuşamadığını düşünen Jeong 'Ben sizi yalnız bırakayım' diyerek ayrıldı.
O gittikten sonra kapanan açık kahverengi kapıya bakan Vivian 'Bay Kim anlatıldığı kadar varmış' diye söylendi. Yuhwa'nın anlamsız bakan gözlerini görünce 'Yani cidden çok karizmatik ve yakışıklı' dedi gülerek
Yuhwa derin bir iç çekip 'Belki de bu yüzden mutlu olamıyoruz' diye söylendi sesli düşündüğünü fark etmeden. Onu duyan Vivian 'Nasıl yani?' diye sordu, Yuhwa biranda irkilince yaklaşıp elini tuttu 'Bak, eğer anlatmak istersen dinlerim'
Durup arkadaşına bakan genç kadın, onun sözlerini geçirdi aklından "Anlatmak istersen dinlerim demişti". Sahi anlatmak istiyor muydu? Anlatacak bir şey var mıydı ortada? Olmalıydı. Yani... Evliliği bu kadar değersiz olamazdı. Aklından "Ben önceden böyle değildim" diye geçiren Yuhwa, içinde kopan fırtınaları dışarı yansıttığı için pişmanlık duyuyordu. Ömrü boyunca en iyi taktiği hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı; sanki hiç kırılmamış gibi, sanki hiç üzülmemiş ve ağlamamış gibi... Ve her zaman da işe yarardı, Jeong boşuna "cadı" demiyordu ona. Bu sıfatını hatırlayınca yüzünde istemsiz bir gülümseme oluştu, Mr. Hoon haklıydı. Ne diyebilirdi ki??
Elini yatağın üstünde kaydırıp yatağın kumandasına uzandı, Vivian'la rahat konuşabilmek için biraz daha dikleştirip arkadaşına baktı 'Özür dilerim' diyerek söze başladı 'O motoru sana geri vereceğim'
'Özür dilemelisin deli kız' diyerek kollarını göğsünde birleştiren Vivian 'Seni de kaybedeceğimi sandım' dedi ve bir süre durup derin bir nefes aldıktan sonra 'Garajımı boşaltmamın zamanı geldi. Yani... Sanırım' Genç kadın gülümsemeye çalışsada sonuç başarısızlıktı.
'Artık motosiklet kullanmayacağını mı söylüyorsun?' Yuhwa biranda ses tonunu yükseltmişti
'Bilmiyorum, karar verme aşamasındayım'
Yanaklarında biriktirdiği nefesi yavaşça dışarı bırakan Yuhwa 'Bu aralar herkes zor kararlar vermek zorunda anlaşılan'
Vivian siyah deri çizmesindeki çivi detaylarından gözünü ayırmadan 'Senin almak zorunda olduğun karar ne?'
Onun baktığı yöne bakan Yuhwa "Nasıl olsa tüm ülke eninde sonunda öğrenecek" diye düşünüp çekinmeden 'Boşanmak istiyorum' dedi. Sözlerinin Vivian'ın üstünde oluşturduğu şok etkisine hiç şaşırmamıştı, bir süre sindirmesini bekledikten sonra 'Jeong'un ne düşündüğünü anlayamıyorum, kontrol tamamen görünmez bir güçte. Üstelik o... O asla birine bağlanamayacak, asla sadık kalamayacak'
'Belki'
'Ne?'
'Belki diyorum' Vivian sonunda Yuhwa'nın gözlerine bakmıştı 'Belki sadık kalamayacak ama ya seni şaşırtırsa? Emin olmadığın bir şey için onsuz yaşamayı göze alabilir misin?'
Yuhwa sözlüye çalışmadan kalkan öğrenci gibi kalakalmıştı biran için, sonra toparlanmaya çalışıp boğazını temizledi 'Şey... Ben eminim, yani... Biliyorum, durum bunu gösteriyor'
'Biliyor musun deli kız, durumun gösterdiği tek şey; senin onu kazanmak için hiçbir şey yapmadığın. Şu yüzünün haline bak, neden Jeong'un dikkatini çekebilmek için özel şeyler yapmıyorsun? Onun gibi birini durduk yere elde edebileceğini mi düşünüyorsun? Eğer öyleyse kusura bakma dostum ama işin imkansız olmasa da çok zor, dışarıda kaç bakımlı çekici kadın kocanın gözlerinin içine bakıyor biliyor musun?'
Gözlerini deviren Yuhwa 'Ah, evet o kadınları biliyorum'
'Madem biliyorsun neden icraat yok? Biraz daha çekici olmaya çalışsan gözün mü çıkar?'
İçten bir şekilde gülümseyen Yuhwa 'Vivian farkında mısın bilmem ama hastanedeyiz?'
'Aishh! Cidden bu kadın beni delirtecek! Ayakta olduğun zamanı da gördük, kullandığın tek şey o kocaman beynin! Sen bir kadınsın ve eğer bir erkeği istiyorsan ona göre davranmalısın'
Yuhwa tek kaşını kaldırıp 'Mesela?'
'Öncelikle işe şu ukala bakışını silmekten başlasan en iyisi olacak, biraz daha tatlı dilli olmayı deneyebilirsin. Yani en azından sevimli görünmeye çalış, anlatabiliyor muyum?'
Ukala bir şekilde gülümseyen 'O böyle şeylerden hoşlanmaz' dedi burun kıvırıp
Dil çıkaran Vivian 'Sevgili arkadaşım, sen kaza sırasında kafanı fena çarptın herhalde? Baksana tüm beyin hücreleri nakavt olmuş'
Gülmesine engel olamayan Yuhwa 'Peki' dedi 'Tamam anlat dinliyorum'
'Bak, canım benim beyfendinin senden hoşlanmasını sağlamaya çalışmıyoruz, adam zaten sana aşık. Yapmamız gereken tek şey; elini çabuk tutması gerektiğini hatırlatmak'
Dalga geçer gibi 'Hadi ya?' diyerek Vivian'a bakan Yuhwa çaktırmasa da anlattıklarını dinliyordu, lafın sonunun nereye gideceğini merak etmişti
'Sen inanma, birgün işe yararsa teşekkür etmeye geldiğinde bu yaptıklarını hatırlatırım!'
'Sanırım haklısın' dedi Yuhwa, Vivian'ı daha fazla sinirlendirmemek için 'Her zaman, herkese soğuk davranıyorum öyle değil mi?'
'Evet Yuhwa ve bu iyi bir şey değil. Yapman gereken en önemli şey kadın olduğunun farkına varmak'
'O nasıl olacakmış?'
Hızla ayağa sıçrayıp ellerini çırpan Vivian 'Merak etme, hızlandırılmış bir kursla bunları sana öğreteceğim' Sinsi bir bakış atıp Yuhwa'ya yaklaştı
Yuhwa yatağında kaçabildiği noktaya kadar kaçıp 'Beni korkutma lütfen' dedi ancak Vivian gözlerini kocaman açıp arkadaşının yatağının köşesine oturdu ve çenesini tutup 'Sakin ol, sadece bir şeye bakacağım' dedi. Dışardan deli gibi göründüğünün farkındaydı ama bunu yaparken çok eğleniyordu. Gözlerini kısıp bir şey arıyormuş gibi Yuhwa'nın yüzünü inceledi, birkaç saniye homurdandıktan sonra 'Bu çok iyi' diyerek geldiği gibi hızla kalktı
Yuhwa iyice afallamış bir şekilde 'İyi olan ne?' diye sordu alacağı cevaptan korkuyordu
'İyi olan yüz hatların. Kusursuz bir çene yapısı, ince kıvrımlı dudaklar ve doğal bir şekilde sert bakan keskin gözler. Tam anlamıyla Bay Kim'in ruhuna hitap eden bir tip, bize geriye sadece bu cevheri işlemek kalıyor, ki ben harika bir sarrafım bilirsin'
'Vivian başım ağrıyor, ne olur lafı dolandırmadan anlat şunu'
'Tamam, ahjumma tamam... Öncelikle şu ses tonunu düzelt eşine hitap ederken daha içten ol'
Kollarını önünde birleştiren Yuhwa 'Ee?'
'Sonra...' Diyerek gözlerini çapkınca çeviren Vivian 'Ona dokunmaya çalış'
'Ne?' diyerek ufak bir çığlık atan Yuhwa iyice sersemlemişti, zaten bunları boşuna dinliyordu. Hiçbirini uygulamayacaktı ki.
'Ne? Ne var? Senin için fesat, ben sapıklaş demedim. Sadece mesela düşmek üzereysen ona tutunmaktan çekinme, veya elini tutup onun yanında olduğunu göster. Böyle basit şeyler işte, bazen geceleri ne kadar ileri gidilmiş olursa olsun. Gündüzleri bu basit beden uyumu olmadığı için çoğu ilişki yıpranır'
'Bunları ilişki devam etsin diye söylüyorsun, iyi ama ben bir ilişkimiz olduğuna bile emin değilim'
İşaret parmağını iki yana sallayan Vivian 'I ı, tüm bunları Bay Kim seni öpsün diye anlatıyorum' dedi ve hemen ardından omuz silkip 'Tabi ki şaka yapıyorum, hepsi seni neşelendirmek içindi. Nasıl davranacağını en iyi sen bilirsin ve Bay Kim de gerçek Lee Yuhwa'ya aşık'
İçten bir şekilde gülümseyen Yuhwa 'Teşekkür ederim' dedi ve derin bir nefes alıp 'Gerçekten...'
Oluşan kısa süreli sessizliği Yuhwa'nın serumunu kontrol etmeye gelen hemşire bozdu 'Merhaba' dedi öylesine, cevap bulmayı ummuyordu.
Zaten odadakiler de genç kızın bu yorgun halini görünce cevap verme gereği duymadı, zaten muhtemelen duymayacaktı.
Koltuğa koyduğu çantasına uzanan Vivian 'Ben de artık gideyim, malum başını çok şişirdim' dedi ancak tam kapıya yönelmişken topukları üstünde dönüp 'Ve son olarak söylemek istediğim bir şey var; biliyorsun çok yaşlı olmasam da çok yer gezdim, çok insanla tanıştım'
Yuhwa yavaşça başını sallayıp 'Evet' dedi 'Senin tecrübelerine güveniyorum'
'İşte ben de bu tecrübelerime dayanarak diyorum ki: Çok akıllı olursan mutsuz olursun Yuhwa, azıcık aptal ol'

Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]Where stories live. Discover now