17. Bölüm

1.1K 63 6
                                    

Evet, boşanacaktı. Çıkarları için yanında bulunan her insanı uzaklaştırdığı gibi Yuhwa'yı da kendinden uzaklaştıracaktı. Peki ama Yuhwa bunu yaptığı için neden ona kızıyordu?

"Kahretsin!" diye söylendi arabasının kapısını sert bir şekilde kapatırken, hem Yuhwa'ya yaklaşamadığı için sinirleniyor hem de onu hayatından çıkarmak için yeminler ediyordu. Bu gece gururu daha önce ettiği yeminleri bozup yeni ve daha zor bir yola sevk etmişti onu. Güzel karısından, akıllı karısından uzak duracaktı ta ki şu lanet evlilik bitene kadar!

Gri mercedes kalkış yaparken patinaj çekmiş kum ve taşları etrafa fırlatmıştı. SLR dağ yolunun karanlığını farlarıyla yararken Jeong da aldığı yeni hesaplarını yapıyordu. Kesinlikle en büyük tehlike karısının sinirden titreyen zarif dudaklarıydı, onu her gördüğünde sıkıca öpüp sarılma, saçlarını, yüzünü ve tenini sonsuz bir okşama isteğiyle dolarken bu cadıdan uzak durmanın diğer kadınlara göre çok daha zor olacağını biliyordu ancak bildiği bir şey daha vardı. O, gururunu asla çiğnetmezdi.

Lüks araç sonunda Seul'e giriş yaptığında saat sabahın 5'iydi. Jeong bir yandan şehir içine girdiği için hızını düşürüyor diğer yandan da radyodan yükselen şarkının sözlerine eşlik ediyordu

"Who am I?
That the lord of all the earth
Would care to know my name?
Would care to feel my hurt?
Who am I?..."

Evin garajına girerken farları kapattı, bir süre başını direksiyona dayayıp şarkının bitmesini bekledi.

Bahçeye çıkıp dolanırken de hala sözleri mırıldanıyordu. Doğudan yavaş yavaş yükselen güneşe baktı o an hissetti yorgunluğunu omuzları ağrıyor, göz kapakları kapanmak için can atıyordu pes edip evine yöneldi, ön tarafa geldiğinde nedendir bilinmez kafasını kaldırıp yukarı baktı, gördüğü en belirgin şey Yuhwa'nın odasındaki balkonun kapısının kapandığıydı. Yuhwa'nın bu saatte ayakta ne işi vardı? Karısına o kadar sinirliydi ki onu beklemiş olabileceği aklına bile gelmedi.

Yuhwa ise Jeong'un bu saatte de olsa evine gelmesine kabul etmek istemese bile çok sevinmişti. Jeong ona ihanet etmemişti, başka kadınları almamıştı kollarına. Tabi bu gecelik...

Jeong odasına çıktığında duş alıp yattı. 2 Saatlik bir uykunun ardından da şirkete geçti.

Gün boyu hem yurt içinde hem de yurt dışındaki işleriyle ilgilenen Jeong, bir dünya sorunu da olsa altından kalkıyordu ama asıl beynini meşgul eden bir an önce babasına boşanmak istediğini nasıl söyleyeceğiydi. Elindeki kalemi masaya fırlatıp "Lanet olsun!' diyerek ayağa fırladı ellerini ceketinin altından beline koyarken. Hayatında hala babasının baskısını hissediyor olmak canını sıkıyordu, tüm iş dünyasına varlığını ve adını kabul ettirmiş fakat hala Bay Kim'in yanında otoritesini sağlamlaştıramamıştı.

Canı sıkılınca şirketin balkonlarından birine gitmek için dışarı çıktı ancak gördüğü kişiyle babasına boşanma mevzuunu telefonda söylemekten daha iyi bir yol aklına geldi. Babasının sağ kolu Se Jong'un yanına gidip 'Merhaba, sizi burda görmeyi beklemiyordum'

Gülümseyen ellilerin başındaki kır saçlı adam 'Evet zaten bu akşam Pusan'a döneceğim ama önce babanızın şirketin koltuğunu size devretmeden başladığı birkaç ufak işi halletmek için geldim. Siz babanızı benden daha iyi tanırsınız, asla bir şeyleri yarım bırakma taraftarı değildir.'

Zoraki bir gülümsemeyle Sejong'a katıldığını belli eden Jeong, içinden "Keşke bizim ilişkimizi de yarım bırakmasaydı" diye söylendi. Babasının bir kez bile başını okşamadığını hatırlayınca canı yandı, kalbi sıkıştı. Hayatında ona acı veren en büyük şeydi babası. En sevdiği insan da babasıydı, kendisini en yanlış tanıttığı kişi de babasıydı, ne yaman bir çelişkiydi böyle? Hafifçe öksürüp boğazını temizledi "Lütfen odama gidelim, beraber bir kahve içelim"

Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]Where stories live. Discover now