Bölüm 26: Nunquam Felix Eris, Dum Te Torquebit Felicior

1.2K 174 435
                                    

"Ceza görmemiş ilk suçtan daha cesaret verici bir şey yoktur." - Marquis De Sade

✨✨

Sonata No. 13, Hob. XVI:6: III. Adagio · Jean-Efflam Bavouzet

✨✨

Nunquam Felix Eris, Dum Te Torquebit Felicior: Başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa asla mutlu olamazsın.
Seneca, Öfke Üzerine

✨✨

Karşı eksenini bulamamış bir öfke dolaşıyordu evinde, yani zihninde.

'Zihni artık evi miydi?'

Aslında bu kısım da tartışmalıydı. Eğer evi saydığı zihnine ihanet etmemiş olsaydı belki de şu an cevabı çok net verebilirdi kendi içinde ama kimse ihanet edenleri sevmezdi, ironik şekilde en büyük hainler bile... Etrafındaki ağaçlardan arındırılmış, çıplak beton yapılara bakarken iki yanında sıra sıra dizili olan kalın, yüksek kolonlar varmak istediği hedefine gitmesini engellemek isteyen bir set misali yolunun sonuna çekilmişti sanki. Ya da o an gözleri öfkesinden sebep büyüyen, takım elbiseli genç adam böyle düşünüyordu, kim bilir?

Dava ikinci celseye kalmıştı... Oysa bu kadar basit bir davayı tıpkı çocuklara özel yapılan, dokuz parçalık bir puzzle misali dakikalar içinde çözüvereceğine inanarak gelmişti bugün buraya Mert. Gece aklını Barış'ın teninde kaybettiğinden Mine'nin hazırladığı dosyayı planladığı gibi kontrol edememiş, sabah apar topar hazırlanırken de kadının yıllardır çalıştığı büronun adını lekelemeyeceğini düşünerek üstünkörü göz attığı bilgilerin arasındaki eksiklikler de gözüne çarpmamıştı.

Zamanında yazarın dediği gibi insanın kendi burnunun ucunu görmesi gerçekten büyük bir çaba gerektiriyordu.

Adliye koridorunda hızlıca davaya yetişmeye çalışırken zihninin gerisinde incecik bir sesin 'Acaba?' diye fısıldamasına da kibrine yenik düşerek gülüp geçmişti. Kadının ona kötülük yapması değildi Mert'in imkansız addettiği şey. O Emine denen kadının Volkan'a ihanet etmeyeceğine olan güveniyle adımlarını zemine sağlam şekilde basarak girmişti küçük mahkeme salonuna.

Ama hiçbir şey tahmin ettiği gibi olmamıştı. Son zamanlarda, kumral bir adam yüzünden bulanan aklıyla hiçbir şeyi öngöremiyordu ya o zaten... Mahkeme salonuna girdiğinde, yolda bir kez daha öylesine baktığı dosyanın aslında ne kadar kapsamsız hazırlandığını fark ettiği andaki hislerini uzun bir süre bünyesinden atamayacaktı. Aslında öfke de ilginin farklı bir tür yansımasıydı derlerdi ama Mert'in amacını hâlâ anlamadığı bu sinsi kadına verecek ilgisi de yoktu ki... Ona karşı hissettiği duygular tamamen renksiz bir sıvı misaliyken şimdi öfkenin getirisi olan nefrete evriliyordu, belki biraz da bu küçük oyuna giriştiği için acımaya.

Karşısındaki hakim konuşurken Mert, dosyanın sayfalarını defalarca kez çevirse de aradığı şeyi bulmanın aslında bir jöle yığınını duvara çivilemek kadar imkansız olduğunu için için biliyordu. Sikik dosyanın içerisinde ne bilir kişi raporu, ne doğru düzgün fotoğraf ya da görsel vardı. Yalnızca başlıklar atılmış, gelişigüzel birkaç medya eklenmiş ama işine yarayacak ana belgeler özenle eksik bırakılmıştı. Kafasını kaldırıp da karşısındaki hakime bakarken kendisinden en son beklenen hamleyi yapmıştı Mert, gülümsemişti.

Olduğu yerde, hikayesini bilip de onu izleyen birileri olsaydı şayet onun delirdiğini düşünebilirlerdi aslında ama o bir cephede değil, pek çok cephede savaştığı için bu kadar basit bir hatayı yapmasının verdiği o çaresizliğe gülümsüyordu. Tabii ki her cephede tüm benliği ile savaşamazdı, her konuda en iyi olamazdı ya da birilerine en mükemmeli sunamazdı. Nihayetinde o da bir insandı ama şu an olduğu konumda, hatta bu kadar ileri gitmiş, Volkan'ın güvenini kazanmışken de bu hamle kendisini en başa döndürecekti, o da biliyordu.

KIZIL ÖLÜMÜN MASKESİ |BXBWo Geschichten leben. Entdecke jetzt