Bölüm 21: Gökteki Yıldızlar Kadar Kirpiklerin

1.7K 189 512
                                    

"Varoluşun sızlayan yeri de hep çocukluktur..."

✨✨

They Can't Take That Away From Me · Ella Fitzgerald and Louis Armstrong

✨✨

Özledim! 💙

O kadar zor yazdım ki bölümü biraz motivasyon yorumlarınızı alırım, çünkü bu bölüm sessiz kalacaksınız biliyorum, kalmayın 😈

✨✨

Uykuyla dinlenemeyecek kadar yorgun bir adamın hikayesinin dönüm noktası, karanlıkların arasında, tek başına, kimseye ihtiyaç duymadan öylece oturduğu bir gün, aniden kırık dökük kapısından içeri giren kumral birinin açtığı perdelerin arasından odasına yansıyan gün ışığıydı, tenine değdikçe onu da, kalbini de sıcacık yapan.

Kendisine sarılmaktan başka çaresi olmadığı zamanlardan bu yana zihnini evi saymış, hiçbir koşulda onu yarı yolda bırakmayan zihninin de ona bahşettiği evinin karşılığında beklediği bir diyeti olduğunu elbette sonradan anlamıştı siyah gözlü genç. Ne kolay olmuştu ki bu olsun?

İşte o zamandan bu zamana onu sarıp sarmalayan zihninin ondan talebi de ansızın çalınan uykuları olmuştu, bu metafor enflasyonlarının arasında sıkışıp kalan yorgun, genç adamın da günler geçtikten sonra anlamlandırabildiği...

Zaten anladıktan sonra her şey daha da zor olmaz mıydı? Ve hatta anladıktan sonra aslında bir seçim olan iyiliği tercih eden insanlar hâlâ insan kalmaz mıydı?

Mert de bilemezdi yaptığı seçim 'iyi' sayılmasa da, karanlığına aydınlık, uykusuz gecelerine derman kahverengi gözlü adamın kuru bir daldan filizlenen tomurcuk misali zihnine yapacağı devrimle onu kendisine muhtaç kılacağını...

Şimdi, içten içe özlemini çektiği yuvanın sıcaklığını ona bahşeden adamın ince dudaklarını öperken şehvetin kan kızıl bir lav misali tüm bedeninde gezindiğini hissediyordu Mert, dudaklarının altında kalan dudaklara olan muhtaçlığı ne yaparsa yapsın içinde kat be kat büyürken.

Üstelik küçükken kaçıp kaçıp gittiği caddeden geçen, o dinlemeyi çok sevdiği kırmızı tramvayın senfonisi gibi onu saran tüm güzel duyguların bir ismi de vardı artık...

Onun zihnine açtığı savaşın sonunda bilmediği, daha doğrusu ona öğretilmeyen duygularla imzaladığı ateşkesin kendisine getirisi de kumral bir adamın adı gibi ona bahşettiği barıştı, hayatının her bir alanına sinen ve beyaz bir kuşun kanadında gelen...

Aslında onun etinden sıyrılan her bir hissin adı artık Barış'tı. Dahası bundan sonra sadece Barış olacaktı, o bunu bilse de bilmese de...

Kısacası Mert'in tüm inkarları imzaladığı ateşkesle birlikte sonra ermiş, tehlikenin bir asker misali surların arkasına çekilmesiyle birlikte Mert de bundan sonra kendi ismi gibi yanındaki adama karşı, en azından duyguları konusunda mert olmaya karar vermişti, yüreğinin zihnine galip geldiği bu savaşın ardından...

Evine gelene kadar tüm yol heyecandan alt dudağını dişleyen güzel adamın yanında ve güvende oluşunu onun bedeniyle kutlamak isteyerek sabırsızca sürmüştü arabasını.

Barış'ın heyecanla karışık, 'Dikkatli ol.' telkinleri yol boyunca bir kulağından girip diğerinden çıkarken aklında yalnızca sabaha kadar onun teninde kaybolmak, onun içinden çıkmamak vardı. Öyle ya, günlerdir 'Ya ona bir şey olursa?' fikriyle kendisini sıktığından, en azından bugünlük onun güvende ve kendi yatağında olacağının getirdiği rahatlamayla aklında sadece onun tadını çıkarma fikrini döndürüp duruyordu.

KIZIL ÖLÜMÜN MASKESİ |BXBWhere stories live. Discover now