Bölüm 23: Ay ve Güneş Tanrısı

1.5K 172 377
                                    

"Hissetmek - ne renktir acaba?"
Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı

✨✨

Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum · Nil Karaibrahimgil

✨✨

Ulvi kardeşinin karşısında yarı ölü şekilde oturuyor oluşuna bir bakış atıp, "Senin de sıradan bir fani olduğunu unutmuştum." dedi. Elindeki kupayı görmeyen gözleriyle etrafını süzen Mert'in önüne doğru iterek gülümsedi. "Bu hallerin bana eski zamanlarımızı hatırlatıyor."

Mert ise aynı anlarda beyninin 'al' komutuna direnen kollarına kahve bardağına uzanması için son bir emir verip baygın bakışlarıyla birlikte zorlukla tuttuğu kupadan bir yudum aldı. Son haftalar onun için çok da kolay geçmemişti. Volkan'ın tüm icra davalarına onu göndermesi yüzünden sürekli seyahat etmek zorunda kalıyor, bu durum hem onun planlarına ket vuruyor hem de Barış'ı istediği kadar sıklıkta göremiyor oluşunun beraberinde getirdiği sinirle onu daha da sabırsız biri yapıyordu, zaten Barış'a karşı çok da sabırlı bir bünyesinin olmadığı bu zamanlarda.

Adamın icra meselelerini başına sarmasıyla ofiste de çok vakit geçiremediğinden Volkan'la yüz göz olmadığı için içi rahat etse de aynı zamanda Barış'ı hemen her gün görmeye alıştığı için Mert, hayatında belki de ikinci kez birini özlemenin o damak yakıcı tadını duyumsamak zorunda kalıyordu. Barış'la hayatına giren hem umudun hem de umutsuzluğun yarattığı çaresizlik hissi şimdilerde Mert'in nefretten başka hissedebildiği nadir duygulardan biriydi.

İlginçti, koparılıp alındığı yuvasına özlem duyan biri gibi özlüyordu Barış'ı. İstediği şeyleri en ilkel yoldan ele geçiren insanların oluşturduğu kalabalık saydığı dünyada ona da bir şeyler hissettirebilen kumralı bir sufi misali yok oluşun kapılarını açan ölümü arzuladığı gibi arzuluyordu, ölümün getireceği unutuluşu adı gibi bilse de...

Üstelik onunla hayatına giren yeniliklerden biri de elindeki telefonun kullanım amacındaki farklılık olmuştu. Şehir dışında olduğu zamanlarda Barış'tan bir mesaj ya da arama var mı diye sürekli tetikte geziyor, işlerinin arasında birden aklına düşen Barış'ı aramak istiyor, bunların ötesinde Mert neredeyse ilk kez biriyle mesajlaşıyordu.

En son seyahatinde kaldığı otele döner dönmez, Barış çalıştığı için onu arayamamış ama bu durum elbette ona mesaj atmasına engel de olmamıştı. Saatler süren mesajlaşmanın ardından kafasını telefonundan kaldırıp haline baktığında dizlerini kendisine çekerek önündeki yemeği unutup da soğutacak kadar her şeyden geçerek adamla uzun uzun yazıştığını fark etmişti. Onun kendisi olmadan neler yaptığını merak ederken vaktin nasıl geçtiğini anlamamış, telefonu kenara bıraktığındaysa şaşkınca etrafına bakakalmış, nihayetinde de buz gibi bir pizzayı yemek zorunda kalmıştı, ona kalp gönderen adam yüzünden dudaklarında izi kalan muzip bir gülümsemeyle...

Sanki bir sebepten ruhunu geride bırakmak zorunda kalmış da bedeninin eksik yirmi bir gramına kavuşmak ister gibi Mert de Barış'a kavuşmanın hayalini kuruyordu, içindeki dinmek bilmeyen merak duygusuyla. Onsuz Güney'i ziyarete gidişi bile ondan uzakta olan Mert için bir meseleydi.

Kendi arabasını yanına aldığı için inatçı kumralına, ne kadar itiraz ederse etsin, onun arabasıyla gitmesini de teklif edemediğinden Barış'ın otobüste rahat olup olmadığını bile merak etmiş, tüm yolculuk boyunca ikisinin de telefonlarının kulaklarına yapışık kalmasına neden olan bir sohbetin ateşini fitillemişti, duyduğu Barış'ın kıkırtıları çokça dudaklarını ısırmasına neden olurken.

KIZIL ÖLÜMÜN MASKESİ |BXBWhere stories live. Discover now