24. Can Siper

616 112 20
                                    








19.Eylül - Salı



Gözlerimi açtığımda karşımdaydı. Gerinerek kaldırdım kendimi.

"Günaydın."

"Günaydın hemşire. Sana kahvaltı hazırladım. Çıkmam lazım benim, toplantım var. İşim bittiğinde gelirim, biraz daha otururuz."

"Hiç acele etme. Ben çıkar giderim."

"Sözümü dinle hemşire. Birkaç saate gelirim."

Elbette onu beklemeyecektim. Hiç vedalaşmak istemiyordum onunla. Kot ceketini alarak çıktı evden. Gece koltukta uyumuştum. Yatağa geç dese de dinlemedim onu. Birlikte uyuma fikri hâlâ çok güzeldi ama neyse ki aklım başımdaydı.

" Ha "dedi kapıyı açarak. Başını uzattığında ona döndüm. " Şuna iki saat diyelim. "

" Yürü git üsteğmen. "

" Geleceğim, kaybolma sakın. "

Kapıyı çekip çıktığında ayağa fırladım. Eşyalarımı alarak odaya geçtim. Üstümü değiştirirken dağınık yatağını topladım. Çıkardıklarımı kirliye atıp salona geçtim. Yattığım yeri toplayıp battaniyeyi ve yastığı odaya götürüp dolaba kaldırdım.

Mutfağa geçtiğimde hazır masayı gördüm.

"Şapşal." Kendime kahve koydum. Bir gözüm saatteydi. O gelmeden çıkmam lazımdı. O kadar zahmet etmiş oturup kahvaltı ettim olduğu kadar. Yalnız olunca iki lokmayla doyuyordu insan.

Masayı topladım sonra. Her şeyi yerli yerine koyup çıkmak için hazırlandım. Yağmurluğumu ve çantamı koluma asıp telefonumu elime alarak, anahtarı çantama attım ve usulca evden çıktım.

Merdivenleri inip apartmanın önüne çıktım. Arabaya gidip binerken sokağın başında birini gördüm. Gözümün içine baka baka telefonu kulağına koydu.

"Şaka mı yapıyorsun?" Arabaya bindiğim gibi yola çıktım. Adam dikmiş beni gözlemeye manyak. Dönüş yolu için e5'e çıkmam beni epey uğraştırdı. Sokaklarında vakit kaybettim ama sonunda çıktım. Belli bir hızla yola devam ederken müziği açtım son ses. Camı sonuna kadar indirip dirseğimi kapıya dayayıp başımı elimin içine koydum.

Müziğin sesinden kafa sesimi duymuyordum. Yabancı şarkıya eşlik ediyordum bir yandan. Dümdüz yol uçsuz bucaksızmış gibi uzun görünüyordu. Yanlarımdan bir sürü araba geçiyordu. Önümde birbirine makas atarak şerit değiştiriyorlardı. Olası bir kazayı önlemek adına mesafemi ve hızımı koruyordum. Ta ki siren sesi duyana kadar. Kafamı kaldırıp dikiz aynasına baktım.

Jandarma arabası basa bas geliyordu ve arabalar ona yol veriyor adam akıllı sürerek ilerliyordu.

Gaza bastım. Tamam ondan kaçamam, en iyi ihtimalle ceza yerim ama buna değer. Makas atarak şerit değiştiriyordum. Bu araba zannediyorum bu hıza ilk defa ulaşıyordu, çünkü titremeye başladı. Arabasız kalmasam da iyi olurdu.

Jandarma aracı önüme geçip beni sağa yanaşmaya zorladı. Yanaştım, tam önümde durdu, bende durdum. Aracın arka kapısı açıldığında ve Murat indiğinde nefesim kesildi.

Asker kıyafeti içinde, bütün heyetiyle bana doğru gelirken gözlerime inanmıyordum. Onu ilk defa asker kıyafeti içinde görüyordum ve bu muhteşem bir şeydi.

Fazla nefessiz kaldığımda öksürerek kendime geldim. Yanıma gelip kapımı açtı.

"İn."

Kemerimi çözdüm. Suyumu alarak indim arabadan. Kabahatimi örtmem mümkün değildi ama ben su içtim.

YÜREĞİNE MESKEN Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon