Bahçedeki Güller

1K 127 97
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Bahçeye çıktığımızda etrafta gezinip duruyordum. Çok sıkılmıştım ve bu Ortaçağdan fırlamış adam bir gölge bulmuş onun altında oturup kitabını okuyordu. Madem bir şey yapmayacaktık neden dışarı çıkmıştık?

Keşke beni arayacak biri olsaydı. Beni bulup bu adamın elinden kurtaracak biri. Ama nerede!

"Kim Taehyung beyefendiciğim acaba diyorum kalenin etrafını gezebilir miyim?"

Gözlerini kitaptan bir an olsun ayırmıyordu.

"Olmaz. Gözümün önünde dur. Güneşten dolayı hareketlerim kısıtlı. Yine de kaçabileceğini düşünme sakın."

"Olur mu hiç öyle şey. Ben kaçar mıyım hiç?"

"Tabii fırsatım olsa..." Fısıldayarak söylediğim şey karşısında başını kaldırmış ve kırmızı gözlerini gözlerime dikmişti.

"Seni duyabiliyorum Jeongguk."

"Zihnimi de okuyabiliyor musunuz Bay Kim Taehyung beyefendiciğim?"

"Okuyabiliyorum dersem benim hakkımdaki kötü düşüncelerin susacak sanki."

Gözlerini devirip önüne döndü. Ne yani okuyabiliyor muydu?

"Ben anlamadım, şimdi okuyabiliyor musunuz?"

"İkinci kural: gereksiz konuşma ve gevezelik istemiyorum."

O kuralları söylediği an unutmuştum. Eğer yanlış bir sey yaparsam çıramı yakardı.

O gölgenin altında, kamelyasında kitap okurken bahçeyi gezmeye devam ettim. O sırada gördüğüm botanik bahçesi ile merakım kararmıştı.

Oradaki güllere sakın dokunma demişti. İyi ama neden? Dokunursam ne olabilirdi ki?

Sanki güller kırmızı, asla basılmaması gereken o butonlardandı ve ben butona basmamak için kendimi çok zor tutuyordum.

Taehyung bakmıyorken bence gidebilirdim. En fazla ne olabilirdi? Bu merakım bir gün beni öldürecekti.

Kamelyanın arkasına geçtim. Arkasında gözleri yoktu ya?

"Jeongguk ne yapıyorsun?"

Sesiyle irkilip olduğum yere çivilendim.

"Ben mi?... Hiç... Öyle geziyorum."

"İyi gez, kaçmaya kalkışma sakın."

"Günahımı alıyorsunuz Kim Taehyung beyefendiciğim. Ben öyle biri miyim?"

Cevap vermediğinde derin bir nefes verdim. Onunla konuşmak yerine duvara konuşsam daha iyiydi gerçekten!

O daha fazla şüphelenmeden yavaş adımlarla botanik bahçesine ilerledim.

İçeri girdiğimde her yerde kan kırmızısı güller vardı. Ortada koskocaman bir fıskiye ve üzerinden akan kırmızı su.

Çiçeklerin büyüleyici bir güzelliği vardı. Sanki üzerlerine yağmur yağmış gibi taç yapraklarında çiy taneleri vardı. Koyu yeşil saplarındaki dikenler bir mızrak gibi onları koruyordu. Güllere dokunma isteğim giderek artıyordu. Ne olurdu bir kerecik o kırmızılıklara dokunsam, çiy taneleri elime gelip parmak uçlarımı ıslatsa?

Bir güle yaklaştım ve parmağımı ona uzattım. Gül ve parmağım arasında santimler kala birisi kolumu tuttu ve beni çekiştirerek botanik bahçesinden çıkardı.

"Ne halt ettiğini sanıyorsun sen!? Burası sana yasak demiştim! Aptal bir ölümlüden başka bir şey değilsin!"

"Ben sadece merak-"

"Sus! Bir de utanmadan konuşuyorsun. Geç içeri!"

Gölgelerin altından giderek beni kaleye soktu ve odama çıkarıp beni içeri sokarak kapıyı üzerime kapattı.

Al işte. Bi götünün üstünde duramıyorsun Jungkook! Ne olurdu sen de oturup onunla kitap okusan? Ölür müsün yani?

Ya bana bir şey yaparsa? Ya öldürüse? Ölmek istemiyorum, henüz gencim, olmaz!

Acaba o güllerin sırrı neydi? Neden anlatmıyordu? Söylese belki yanına bile yaklaşmazdım.

Odanın etrafında dört dönerken kapı açıldı ve elinde katlanmış kıyafetler ile Taehyung içeri girdi. Kıyafetleri yatağın üzerine bırakarak yanıma geldi ve parmaklarını çeneme koydu.

"Bu çingene kiyafetlerini değiştir, sana getirdiklerimi giy, yeterince sinirliyim."

Çenemi bırakıp gitti. Derin bir nefes verip ayağımı sertçe yere vurdum.

"Zırdeli!"

Getirdiği kıyafetlere bakmak için yatağın oraya gittim ve kıyafetleri yatağın üzerine serdim.

Ortaçağdan kalma kıyafetler getirmişti bana. Göğsü açık ipli gömlek ile siyah bir pantolon. Gömleğin bilek kısmı dantelliydi.

Gerçekten bunları giymemi beklemiyordu değil mi?

Derin bir nefes verip üzerimdekileri çıkardım ve gömleği üzerime geçirdim. Pantolonsuz bir şekilde gömleğin ipini çekip göğsümü kapatmaya çalışıyordum ama olmuyordu.

Ben uğraşırken kapı tekrar açılmış ve Taehyung içeri dalmıştı.

Çığlık atıp hızlıca yatak örtüsü ile üzerimi kapattım ve ona baktım.

"N'apıyorsunuz ya!? Giyinirken insanın odasına girilir mi!?"

"Öğle yemeğin. Bugün bu odadan çıkmayacaksın."

Elinde tuttuğunu yeni fark ettiğim tepsiyi bırakarak çıktı. örtüyü yatağın üzerine bıraktım ve pantolonu da giydikten sonra aynaya baktım.

Keşke yaşadıklarım bir şaka olsaydı. Bu kıyafetler o kadar kötüydü ki! Ne varmış hem benim kıyafetlerimde onu da anlamadım.

Aynanın önünde bir süre kendimi izledikten sonra etrafı toparlayıp kendi kıyafetlerimi valize koydum.

Umarım bu kıyafetler yüzünden bitlenmezdim.

Acaba kendi kıyafetlerini nasıl yıkıyordu? Dereye inip çitileyecek hali yoktu herhalde?

Yatağa oturup uzandım ve ayaklarımı sallamaya başladım. Gömleğin dantelli bileklerini inceledim. Ne kadar saçma bir şey şu dantel ya! Gereksiz ve sinir bozucu.

Kalktım ve Taehyung'un getirdiği yemeği koyduğu masanın önüne oturdum.

Kaç gündür bir şey yemiyordum. O kadar çok açıkmıştım ki bu yetmeyebilirdi.

Nefis kokan bu yemek iştahımı kabartırken adeta bir kurt gibi yemeğe saldırmıştım.

Ya Taehyung'un eli çok lezzetliydi ya da açlıktan dolayıydı ama bu yemeğin tadı o kadar güzeldi ki. Çok bir şey değildi sadece patates ve et. Ama tadı çok güzeldi.

Bir saniye... et? Ne etiydi ki bu?

Gözlerimi korkuyla açıp elimdeki çatala bir et parçası batırarak kokladım. Kokusu anormal değildi. Hatta normal işlenmiş etler gibiydi. Ama me malûm öyle olmadığı?

Yemeyi bırakıp ağzımı tabağın yanındaki peçete ile silip kalktım ve yatağa geri uzandım.

Akşama kadar uyumaya karar vermiştim. Yapacak bir şeyim yoktu çünkü. Bir kitap bile yoktu burada. Bütün kitapları kendine saklıyordu. Aman onun kitabına kaldık sanki?

Örtüyü üzerime çekerek gözlerimi kapattım. Kapının gıcırtısını duymuştum. Dönüp bakma gereği duymadım muhtemelen Taehyung'tu zaten.

Ayak sesleri giderek yanıma yaklaştığında ise meraklanıp gözlerimi araladım. Tam tepemde altın sarısı saçları resmen parlayan ve kıpkırmızı gözleri ile bana bakan biri vardı.

BU KİŞİ KESİNLİKLE TAEHYUNG DEĞİLDİ!

"Selam, meşhur Jungkook sen olmalısın? Ben Min Yoongi."

Campfire | taekookWhere stories live. Discover now