Anlaşma

1.1K 147 68
                                    

İyi okumalar. Bana bu bölümde yardımcı olan vampir günlükleri fanı olan manitama teşekkürlerimi iletiyorum.

.
.
.
.

Jungkook

Gözlerimi araladığımda kendimi kocaman bir yatakta buldum. Odada biraz göz gezdirdiğimde tavanda bir avize gördüm. Normal avizeler gibi değildi, orta çağdan kalma mumlu avizeler olurdu ya. İşte onlardandı. Duvarlar bir kalenin duvarı gibi taştan tuğlalardan yapılmıştı ve aralıklı olarak çıkıntıların üzerine mumlar konulmuştu. Yerde kırmızı bir halı ve yanımdaki pencerenin önünde kırmızı bir koltuk vardı.

Onu gördüm. Bir bacağını öbürünün üzerine atmış bir şekilde oturarak elindeki kitabı okuyordu.

Bir anda elindeki kitabı sertçe kapattı ve bana baktı.

Ani hareketinden dolayı irkilip yatakta hafifçe geriledim.

Kitabı koltuğa bırakarak ayağa kalktı ve bana yaklaştı.

Yatakta gidebildiğim kadar geriye gittim. En sonunda sırtım yatak başlığına dayanınca bacaklarımı karnıma çekip bana yaklaşan kişiye baktım.

"Şey, benden ne istiyorsunuz?"

Konuşmadı ve bana yaklaşmaya devam etti. Yanıma gelene kadar sanki yüzyıllar geçmişti. Oturup elini saçlarıma geçirdi ve saçımı tutarak başımı kendine yaklaştırdı.

Gözleri onu ilk gördüğümde ki gibi kırmızı değildi ama teni hâlâ soluktu.

Gözlerimi onunkilere dikip bekledim. Ne yapıyordu? Konuşmaya da pek bir niyeti yok gibiydi.

"Lütfen bırakın."

"Bırakmam. Kim Taehyung'a gülmek neymiş sana göstereceğim."

"Hayır hayır siz beni yanlış anladınız, ben size gülmedim."

Biraz abartmıyor muydu? Yani sırf güldüm diye beni kaçırıp şaçlarımı çekmesine ne gerek vardı?

"Özür dilerim Bay Kim Taehyung beyefendiciğim benim amacım gerçekten o değildi."

Saçlarımdaki elleri gevşememişti. Bu adam gerçekten bu kadar alınmış mıydı buna? Yoksa başka bir şey mi vardı?

"Konuşup durma küçük ölümlü yoksa sonun benden olucak."

Saçlarımı bırakıp elini çeneme koyarak sıktı.

"Bir süre misafirim olacaksın daha sonrasına bakacağız."

Çenemi bırakıp ayağa kalktı ve kapıya yöneldi.

Olmaz burada kalamam ki! Kamptaki çocuklar ne olacaktı? Beni ararlardı ki.

Taehyung'un peşinden kalkıp koşarak yanına gittim ve çömelip dizlerine sarıldım.

"Olmaz Bay Kim Taehyung beyefendiciğim benim gitmem lazım. Bırakın beni gideyim hem dediğiniz gibiyseniz kanımda çirkindir benim gerçekten. Hiç sağlıklı beslenmem, lütfen bakmam gereken çocuklar var."

Gülmeye başlayıp bana baktı ve elini uzattı. Korkup gözlerimi sıkıca kapattım ve bacağına daha sıkı sarıldım. Saçlarımı okşayınca gözlerimi aralayıp ona baktım.

"Bu sence benim umrumda mı? Siz ölümlüler gerçekten aptalsınız."

"Öyle demeyin. Şöyle yapalım, sizinle anlaşalım. Ben şimdi gideyim kamp bitiminde size geri geleyim. Olur mu? Bana acımayın tamam ama bırakın gideyim."

"Sen gerçekten beni aptal mı sandın? Geri gelmeyeceğini ikimiz de biliyoruz."

"Geleceğim söz. Gelmezsem bulursunuz zaten beni."

Derin bir nefes verip beni bacağından ayırdı ve çömelip gülümseyerek bana baktı. Gülümsediğinde ortaya çıkan o vampir dişleri beni biraz inandırmıştı artık. Gözleri tekrardan kıpkırmızıydı ve resmen ateş saçıyordu.

Nasıl yapıyordu ki bunu?

"Eh iyi bari onu düşünebilmişsin. Tamam izin veriyorum git ama sen beni değilde ben seni bulursam o zaman kork benden Jeon."

Yutkunarak kafamı salladım ve ayağa kalktım. O, odadan çıkmadan hızlıca kendimi dışarı attım ve aşağı inen merdivenlerden indim. Dış kapıyı açıp evden çıktım ve arkama baktım.

Siktir! Burası kocaman bir kaleydi resmen. Camlardan birinde onu gördüm. Elinde bir şarap kadehiyle bana bakıyordu. Gülümsedi ve kolundaki saati gösterdi.

Arkamı döndüm ve koşarak oradan uzaklaştım.

Vay canına az önce gerçekten bir vampirin kalesine mi girmiştim? Hani gerçek değillerdi? Peki kurt adamlar? Acaba onlar da gerçek miydi?

Saçmalıyorsun iyice Jungkook. Bir an önce kampa dön ve bu saçmalığı unut.

Geri dönecek miydim ona? Dönmek istemiyordum ama çok korkuyordum. Ya dediği gibi beni bulursa? Öyle manyak bir adam elbette bulurdu. Sıçmıştım daha da sıçmak istemiyorum bu yüzden gidicem. Dediği gibi her şey daha kötü olabilirdi.

En sonunda kampa geldiğimde soluk soluğa çadırlara girip çocuklara baktım. Hepsi uyuyordu. Rahatlayıp derin bir nefes vererek kendi çadırıma gittim ve içeri girip telefonumu elime aldım. Saat sabahın beşiydi ve birazdan gün doğacaktı.

Uyumamaya karar verip telefonu bıraktım ve biraz olanları düşünmeye başladım.

Bir vampir tarafından kaçırılmış biraz zorbalığa uğramış ve geri dönmek şartıyla serbest bırakılmıştım. Çok mantıksız geliyordu her şey tamam mı? Hâlâ onun deli bir adam olduğunu ve uğraşacak bir şeyi olmadığı için bana sardığını düşünüyorum.

Ama dişleri ve gözleri hiç sahte gibi değildi. Artı olarak evi de kocaman bir kaleydi.

Gidince göreceğim artık, gerçek mi değil mi?

Gün doğarken çadırdan çıkıp kamp ateşini yaktığımız yere gidip oturdum ve gün doğumunu seyrettim.

Çocuklar birazdan uyanırdı. Kamp ateşini geri yakıp tava aldım ve yemek yapmaya başladım.

Yemekleri hazırlayıp tabaklara koyduğumda çocuklar uyanıp yanıma gelmişlerdi. Hyein elinde ayıcığı ile kucağıma gelip bana sarıldı.

"Neredeydin Jungkook abi?"

"Ah, ben... Ben kısa bir yürüyüşe çıkmıştım, evet. Çok yemişim de dün akşam, o yüzden. Kahvaltı vaktimiz geldi hadi bakalım yiyelim. Daha sonra sizi yürüyüşe çıkarırım ve kamp alanına geri döneriz."

Hyein'i kucağımdan indirip yemeğimi yemeye başladım.

Campfire | taekookWhere stories live. Discover now