Kurallar

975 118 59
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Ben camın önünde ayı izlerken açılan kapıyla arkamı dönüp gelene baktım. Tabii ki gelen Kim Taehyung'tan başka biri değildi.

Ayağını her yere vurduğunda ayakkabısından gelen topuk sesi beni iyice gererken yanıma geldi ve bana bakarak gülümsedi.

"Sana bu kalenin kurallarını söylemeyi unuttum."

Kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Ne kuralı?"

"Benim kurallarım Jeon."

"Uymazsam ne olur, o kurallara?"

"İşte o zaman cehennem bile bu kalenin yanına yaklaşamaz Jeon."

Söylediği şey ile ses tonu arasında o kadar fark vardı ki. Derin sesi çok sakin ve nazik bir şekilde çıkmış ve kulaklarıma ulaşıp beynimi sanki hipnotize etmişti.

"İyi peki öyle olsun bakalım."

"Aferin Jeon."

Elini yanağıma koyup hafifçe vurdu. Kocaman gülümsemesi yüzünden hiç gitmiyordu, benimle alay etmekten zevk alıyordu kısacası. Gülümserken görünen vampir dişleri hâlâ beni geriyordu.

"İlk kural Jeon, bana dokunman kesinlikle yasak. Ölümlü ellerinin üzerimde gezinmesini istemiyorum."

Aman çok meraklıyım zaten sana dokunmaya.

"İkinci kural: gereksiz konuşma ve gevezelik istemiyorum. Dırdırını çekemeyeceğim yani."

Kendisi şu an ne yapıyordu acaba?

"Üçüncü kural: yemek yerken sakın beni rahatsız etme, hiç hoşuma gitmez. Yoksa yediğim şeyden sen de yemek zorunda kalırsın.

Dördüncü kural: yemek saatlerin dışında asla yemek yiyemezsin. Ayrıca uyku saatlerin dışında asla yatağa giremezsin. Bu saatlere de ben karar veririm.

Beşinci kural: sabahları, güneş tepedeyken perdeler kesinlikle açılmayacak. İçeride gün ışığı istemiyorum. Perdeler sadece gece açılır. Senin odana karışmıyorum.

Altıncı kural: bahçeye benden izin almadan çıkamazsın.

Yedinci kural: botanik bahçesindeki güllere kesinlikle dokunmayacaksın.

Sekizinci kural: bahçeye çıktığın vakit kaçmaya çalışırsan kendini ölmüş bil Jeon. Sadece bahçeye çıktığın vakit değil hiçbir zaman kaçmayı aklına bile getirme.

Dokuzuncu kural: odalara benden izinsiz giremezsin, eşyalarıma dokunamazsın.

Onuncu ve en önemli kural: çalışma odama girmen kesinlikle yasak! Sakın oranın kapısının önünden bile geçme."

Başımı sallayarak gülümsedim.

"Nasıl isterseniz Kim Taehyung beyefendiciğim."

"Unutma ki artık benimsin Jeon. Buradaki işin bana hizmet etmek olacak."

Bir saniye ne!? Mümkünatı yok öyle bir şey yapmam.

"Bir dakika, bir dakika. Ben öyle bir şey yapmam."

"Yapacaksın Jeon."

"Yapamam."

"Emin misin?"

Sesi korkutucu derecede sakindi. Bu beni ona itaat etmeye itiyordu.

"Peki, yapacağım."

Gülümsedi. Kıpkırmızı gözlerini gözlerime dikerek elini çeneme koydu.

"İşte böyle itaatkâr ol. Bir sorun çıkarırsan canın çok yanar."

Başımı sallayıp, eğdim ve ellerimi önümde birleştirdim.

Gerçekten, bunları haketmemiştim!

Başımı kaldırıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve ellerini çekerek arkasında birleştirdi.

"Şimdi uyu hadi."

Diyerek odadan çıktı.

Yatağa ilerleyip oturdum ve sırtımı başlığa yaslayıp bacaklarımı kendime çektim. Alnımı dizlerime yaslayarak gözlerimi kapattım ve soluklandım.

Ne vardı evinde oturup televizyon izlesen Jungkook? Rahatlık battı değil mi? Duramadın işte, al ne oldu bak şimdi.

Yatağa uzanıp üzerimi örttüm ve camdan yere vuran ay ışığını izledim. Bir süre sonra zaten uyku beni esiri etmişti.

.
.
.
.

Sabah güneş ışıklarının yüzüme vurmasıyla gözlerimi aralayıp doğruldum ve gözlerimi ovaladım.

Odanın karanlık tarafında koltukta oturan Taehyung'u görünce irkilip örtüyü göğsüme kadar çektim.

Elindeki kitabı dikkatli bir şekilde okuyordu.

"Günaydın Jeon."

Gözlerini kitaptan ayırmadan konuşup arkasına yaslandı.

"Şey, burada ne yapıyorsunuz?"

"Uyanmanı bekliyordum."

Kitabı kapatıp koltuğa bıraktı ve bana baktı.

"Şey erken uyanmamla ilgili bir kural olduğunu hatırlamıyorum."

"Yok ama benim senin gibi ölümlü olmadığımı ve uyumadığımı unutma."

"Peki, unutmam."

"Üzerini değiştir, kahvaltıya gel. Çabuk ol bütün gün seni bekleyemem"

Odadan çıkıp gittiğinde derin bir nefes verip kalktım ve valizimi açarak üzerimi değiştirdim. Banyoya giderek yüzümü yıkadım ve odaya geçtim. Perdelerimi kapatarak odadan çıktım ve karanlık koridorda yürümeye başladım.

Bu koridorlar gerçekten çok korkutucuydu. Her adım attığımda duvarlar sanki üzerime üzerime geliyorlardı. Sonsuz bir yola uzanıyormuş gibi daralarak ilerliyordu sanki.

Yemek salonuna geldiğimde içeri girip başköşeye kurulmuş Taehyung'un yanına, önünde yemek olan sandalyeye oturdum. Taehyung elinde bir şarap kadehi tutarak kitap okuyordu.

Bu adamın gerçekten değişik zevkleri vardı. Her yerde kitap okuyabilirdi sanırım.

Yanına oturduğumu görünce bana bakıp gülümsedi.

"Afiyet olsun Jeon. Daha sonra seninle bahçeye çıkarız."

Başımı sallayıp önümdeki yemeğe baktım. Umarım ölmezdim.

Önyargılı bir hâlde yemekten bir lokma aldığımda gözlerimi kocaman açıp Taehyung'a baktım.

"Bay Kim, bunu siz mi yaptınız!?"

"Bu evde başkasını gördün mü?"

Başımı iki yana salladım.

"Hayaletler yapamayacağına göre, tabii ki ben yaptım Jungkook."

"Güzel olmuş. Ellerinize sağlık."

"İyi hadi, çabucak ye."

Şaşırtıcı bir şekilde bu yemek çok güzeldi. Ya da ben açlıktan kazandığım için bana mükemmel bir yemek gibi gelmişti. Neyse ne, güzel mi güzel yani.

Ben yemek yerken Taehyung şarabını, ben şarap sanıyor da olabilirdim, masaya bırakıp kitabını kapattı.

"Buraları toparla gel Jeon. Çok beklemem sensiz çıkarım dışarıya."

Dedi ve yemek salonundan çıktı.

Ben de hızlıca yemeği ağzıma sıkıştırdım ve mutfağa inip bulaşıkları yıkadıktan sonra Taehyung'un yanına çıktım.

"Aferin, hızlısın. Hadi gidelim."

Campfire | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin