#Bölüm3#

123 22 17
                                    

Bahçede ki bir banka oturmadan hemen önce çay almaya karar vermiştim ve bunun için geri dönmüş, kantine girmiş, kantinci amcadan 'Neden derste değilsin, kızım?' sorularını yemiş, zar zor çayımı almış ve banka gelmiştim. Bir yandanda şu olanları düşünüyordum. Ben hafızamı kaybetmiş gibi hissetmiyordum ki? Gerçi kaç tane hafızasını kaybetmiş insan öyle hissediyordu? İşin ilginç yanı benim sevgilim var, yahu! Burak!

Burak iyi bir çocuk. Şimdi eskisi gibi, 'Seni tanımıyorum!' triplerinede girmiyorum. Yani sabahtan beri işte... Bu işte Burçin'in payı büyük. Sanırım hayatımı o kurtaracak.

Burçin biraz daha farklıydı bu sabah. Sanki ben burda değilmişim gibi. Yada beyni burda değilmiş gibi. Sıkılmış mıydı acaba benden? Allah korusun ya.

Elimin üstünde bir el hissedince ne zamandır karıştırdığımı bilmediğim çayımla ilgilenmeyi bıraktım.

Burak yanıma gelmişti.

"Bir şey mi oldu?" dedim merakla. Burçin'e bir şey olmamıştı değil mi? Zaten benimle gelmek istememişti kesin bir şey olmuş ona ama neyse.

"Hayır. Burçin, Rüya bahçede seni bekliyor dedi." BURÇİN.

"Ah! Evet. Tamamen aklımdan çıkmış. Balık hafızalıyım. Hani hep unutuyorum ya. Düştükçe unutuyorum." diye kendimide azarlamayıda ihmal etmedim tabii.

"Burçin nereye gideceğimizi söylemedi. Nereye gideceğiz?" Of Burçin! Of! Nereye gidebiliriz? Buldum! Madem zengin biriymişim. O zaman bunu kullanalım!

"Hadi kalk." dedim bir yandanda gülümserken. Bu harika bir fikir!

"Nereye?" dedi bir yandanda elimi tutmuştu. Bu konuyu Burak'la sonra konuşacağım. Şimdi gitmemiz gerek!

"Gidince görürsün." dedim ve tuttuğu elimle onu okuldan dışarıya çıkardım. Kolej molej ama güvenlikte yok. Zaten sevmedim ben burayı. Okul okuldur sonuçta.

Bir süre yürüdükten sonra uzun süreceğine karar verdik ve bir taksi çağırdık. Taksi gelince Burak kapımı açtı. Ah! Pardon! Kendisi içinmiş! Gerçi ne fark eder? Ben sevmem ki böyle şeyleri.

Fazla olmasada rahat olan koltuğa oturdum. Şoför dikiz aynasından bize bakıp, "Nereye gençler?" diye sorunca, 'Sana ne?' diycek gibi olsamda son anda şoför olduğunu hatırladım. Çok salağım yahu!

"Hayvan barınağına." dedim ve durdum. Şoför tekrar bana baktı ve, "Hangisine?" diye sordu. Tamam! Bunu düşünmemiştim. "En yakındakine." diye salladım. Barınak barınaktır. Zaten şoför biliyordur buraları. Amaan nolur ki bilmese? En fazla kaybolur sonrada kötü niyetliler tarafından kaçırılırız.

Taksi durduğunda camdan baktım ama barınak yoktu. Belki de adam kötü niyetliydi! Burak'a döndüğümde onun camından bakıldığında barınağın gözüktüğünü gördüm. Ah! Aptalım ben!

Taksiden indikten sonra Burak'ı durdurdum. "Bekle," çok acil konuşulması gereken bir konu vardı. "Çok az geride bir kafe görmüştüm. Önce bir şeyler yesek?" dedim.

"Peki. Zaten hayvan barınağına neden geldik anlamıyorum. İkimizde hayvanları sevmeyiz." bunları söylerken tuttuğu elimi hemen elinden çektim. "NE!" Tamam Rüya. Sakin ol. "Ne. Demek. Hayvanları. Sevmeyiz?" Burak gözlerini birkaç saniye gözlerimde tuttu ve sonra gördüğümüz kafeye doğru ilerledi. Tamam! Belki birkaç şey unutmuş olabilirdim! Ama! Asla! Hayvanları sevmeyen bir tip değildim! Sevmemeyi geçin. Kışın odamda gizlice birkaç yavru kedi besliyordum. Burak kesinlikle saçmalıyordu.

Burak'ın birkaç adım gerisinden kafeye girdim ve arkalarda bir masaya oturduk.

"Rüya-" garson siparişler için gelince Burak susmuştu.

"Ben bir karışık tost bir de kola." dedim ve Burak'a döndüm. Bana gözlerini kısarak bakıyordu. Tövbe yarabbim. Burak'ta sucuklu tost ve gazoz istedikten sonra garson gitti.

"Rüya!" diye sessizce bağırdı. Normal konuşma düzeyindeydi ama tonundan bağırmanın kısık sesli hali olduğu açıkça anlaşılıyordu. "Efendim, Burak?" dedim ve gözlerine baktım. Ben bu gözlerden hiçbir şey anlamadım yahu! Yeşil miydi? Kahverengi miydi? Gözükmüyor burdan! Gözlerimi kıstım ve daha dikkatli bakmaya çalıştım.

"Bak. Hey! Ne yapıyorsun öyle?" sanırım saçma bir durumdaydım.

"Gözlerinin rengi burdan tam gözükmüyorda. Ona bakıyordum. Hangi renkti gözlerin." dediğimde ofladı. "Ela." dedi ve tekrar konuştu.

"Bak Rüya. Biliyorsun, seni çok seviyorum," bu konuşmaları sevmem ki ben. Sonuca çabuk varsa iyi olur. "Ama o gün okulda bayıldıktan sonra çok değiştin. Sanki sen bile değilsin. Davranışın, kelimeleri kullanma tarzın... Huyların bile değişti. Neden bayıldığını bile bilmiyorsundur büyük ihtimalle..." Sahi? Ben niye bayılmıştım? "Artık eskisi gibi değilsin. Sevdiğim gibi değilsin yani..."

"Ayrılıyor musun yani?" dedim daha fazla kelime kullanmamasını umarak.

"Üzgünüm ama-"

"Üzgün falan değilsin," dedim en bilmiş tavırımla. "Belki seni birkaç gündür tanıyorum ama çözdüm ben seni," lafımı kesicek gibi olunca elimle dur işareti yaptım. "Sen nesin biliyor musun? Yalancı. Burçin'e inanmak isterdim ama gerçekleri gören biri yalanlara inanamaz."

"Neymiş o gerçekler?" dedi gülerek. Onu çözdüğüme inanmamıştı. Gerçi bende şu ana kadar onu çözememiştim. Şu an birden olan bir şey. Allah'ın sevgili kuluymuşum.

"Seni hatırladım. İşte en büyük gerçek. Lise 1'de tanıştık öyle değil mi? Ben kütüphanede kitap okuyordum sende kızları kitapla etkileyebilmek için kitap arıyordun. Biraz zaman geçti. İsmini hiç duymadım," dediğimde o devam etti.

"Bense hep duydum. Okulun popüler kızıydın. Bense ezik çocuğu. Bir şeyleri değiştirmek istiyordum. Birkaç kez okuduğun kitaplara baktım. Kolay kanmıycaktın bana. Bende Burçin'le başladım. Onunla kanka olunca seninlede arada görüşmeye başladık ve sonrası çorap söküğü gibi geldi. Şimdi okulda bana saygı duyuyorlar. Duyucaklarda. Sen olsanda, olmasanda. Bir süre sonra seninle kankaymışız gibi takılıyordum. Eğlenceli etkinlikler yapıyorduk seninle, amerika gezisi gibi. Eskisi gibi olsaydın ayrılmazdım. Sanki komlple bakıma almışlar! Bir insan bir bayılmayla bu kadar değişemez ki! Sen sucuk yiyemezsin ve şu istediğin şeye bak," dedi garsonun şu an önümüze koyduğu siparişlere bakarken. "Hayvan barınağı var birde! Sen yolda köpek görsen, yolunu değiştirirsin." Pekala. Hayvanlara karşı hasssasım ve şu an sinir krizi geçirebilirim. "Burak'cım. Defol git lütfen." dedim ve kafenin kapısını gösterdim. Tam kalktığı sırada bende kalktım ve kolundan tuttum.

"Siparişlerin parasını öde. Kimsenin bilmediği kolejin burslusu." dedim ve elimde ki koza sahip çıkarak yerime oturdum. Bunu nerden bildiğimi bile bilmiyordum yahu!

Anında masaya geri oturması kaçınılmazdı.

"Sen! Nerden biliyorsun bunu! Kimse bilmiycekti! O müdür söz vermişti!" Elimle boşver der gibi salladım.

"Kimden öğrendiğimi bile hatırlamıyorum." dediğimde arkasına yaslandı. "Herkese söyliycek misin?" dediğinde güldüm. Sanırım bu çocuğa karşı birazcık vicdansız olabilirdim. "Hayır söylemiycem," yüzünde ki küçük gülümsemeyi görünce sırıttım. "Bana yapacağın iyilikler karşılığında." diye tamamladığımda yaslandığı sandalyede hemen doğruldu. "Ne iyiliği? Veya, iyilikleri?" dediğinde sırıtışım genişledi.

"Onuda zaman göstericek canım arkadaşım." dedim ve karışık tostumdan bir ısırık aldım. Mükemmel!

Rüya KızıWhere stories live. Discover now