Bölüm-12

13 2 0
                                    




Yasu'nun beni getirdiği AVM, oldukça büyüktü. Benim için çok marka olması değil, istediğim markaların olması önemliydi. Şanslı sayılırdım, birçoğu vardı.

İlk olarak sürekli kullandığım losyonlarımın ve yüz maskelerimin satıldığı mağazaya girerken Yasu, iki adım arkamda beni takip ediyordu. Çok şükür ki tüm korumalar ordu gibi peşimde gezmeyecek şekilde talimat almışlardı.

Yasu; otuzlu yaşlarda, Çinli mi Japon mu Koreli mi olduğuna karar veremediğim, sert bakışlı, dimdik duran, sportif vücutlu bir kadındı. Pek konuşkan olmadığını geçen dakikalarımızdan anlamıştım.

Birkaç mağazadan alışveriş yaptıktan sonra Yasu, aldıklarımızı başka bir korumayı çağırarak arabaya göndermişti.

"Çok ağır değillerdi, ben taşıyabilirdim."

Dimdik duruşunu bozmadan katı sesiyle "Benim görevim size hizmet etmek, konforlu olmalısınız. Ben de taşıyabilirdim ancak ellerimin müsait olması lazım."

Saf saf ona baktım "Neden?"

Ve bir anda krmızı başlıklı kız, şerefsiz kurda dönüştü "Sizi daha rahat koruyabilmek için."

Konuyu değiştirmek için elime aldığım straplez payetli elbiseyi inceleyip kabine gönderirken "Eee Yasu, nerelisin?" diye heyecanlı bir giriş yaptım.

Önce ona sorduğumu anlamadığından duraksadıktan sonra kendini gösterdi "Ben mi efendim?"

"Evet."

"Annem Kırgız, babam Japon."

Kıkırdadım "Sen de benim gibi kırmasın yani."

O gülmedi.

Açıklama ihtiyacı hissettim "Yani... şey... benim de annem Yunan, babam Türk."

"Anladım efendim."

Aman canım soğuk a* çiçeği gibi kızdı bu da! Alışverişin geri kalanında hiç konuşmadık. Ben bolca terapi yaptım. İhtiyacım olmamasına rağmen taba rengi bir çanta, uçuş uçuş yazlık elbiseler ve adada sandalet giymek çok daha rahat olduğundan iki de sandalet aldım. Hatta Semiha ve Arzu Hanımlara da yine çok sevdiğim bir markanın klasiklerinden iki fular aldım.

Artık o kadar yorulmuştum ki bacaklarımda derman kalmamıştı. Bir yerlerde otursam tek başıma telefona bakmaktan başka bir şey yapmayacaktım. Acilen arkadaş bulmam gerekiyordu.

O sırada AVM'nin ucundan ipi kopuk uçurtma gibi gelen çocuk dikkatimi çekti. Yasu hızla önüme atlayınca homurdandım.

"Yasu çocuk o çocuk!"

Küçük çocuk dudaklarına kadar inen sümükleri, yırtılmış üstü ve kirli elleriyle çok da iyi durmuyordu. Teni sokağın kirinden olsa gerek koyulaşmıştı.

"Abla çok açım biliyon mu? Bana para verir misin?"

Duraksadım. Başka zaman olsa vaktim yok deyip sırf vicdanımı rahatlatmak için cebine biraz para sıkıştırırdım. Artık aldığı parayı, onu dilendirenlere yedirmek istemeyecek ve onunla oturup yemek yiyebilecek kadar vaktim vardı.

Dakikalar içinde AVM'nin cadde bölümündeki güzel bir restoranda hamburger siparişlerimizi verirken bulmuştum kendimi. Çocuk imrenen gözlerle etrafı inceliyordu.

"Beğendin mi bakalım?"

"Güzelmiş vallaha! Beni param olsa da almıyolar buraya."

Başımı 'eh' dercesine salladım "Müşteriler istemiyorsa restoran sahibinin yapabileceği bir şey yok."

Eşim Bir Kaçak!Where stories live. Discover now