Bölüm-10

10 4 2
                                    


Kıbrıs...

Daha ergenliğimin sonlarında terk ettiğim Türkiye'de, İstanbul dışında birkaç büyükşehirden başka bir yere gitmemiştim. 18 yaşımda İngiltere'deki yalnız, öğrenci hayatımı yaşamaya başlamıştım.

"Oğuz Agah, adadaki helikopter pistini büyütse miydik oğlum? Düğün için gelen misafirlere de kolaylık olurdu hem."

Düğün adada mı olacaktı?

Bozkurtoğlu ailesinin özel uçağında Kıbrıs'a doğru yolculuk yapıyorduk. Zaten aile kalabalık olduğundan küçük uçakta pek boş yer yoktu. Sol tarafımda oturan dedem; arada bana bakıyor, ben de ona döndüğümde hızla gözlerini kaçırıyordu.

Oğuz, amcasıyla olan sohbetini babasının parlak fikrini yanıtlamak için böldü "Yok baba olmaz. Güvenli değil. Pilotu, bagajı... kimin geleceği belli değil. Denizden gelsinler işte. Hem konukların üstünü aramak da rahat olur."

"Oğuz şu röntgencilerden de getirttir evladım."

Röntgenci?

Ailenin en küçük üyesi Mete "Röntgenci derken dede?"

Oğuz Agah gülmemek için dudaklarını içe büktü

"X-ray diyor."

Herkes güvenlik açıklarıyla alakalı fikrini beyan ettiğinden uçakta küçük bir kaos çıktı. Bozkurtoğulları, gerçekten kalabalık ve gürültülü bir aileydiler.

"Zaten Kıbrıs denizden 15-20 dakika, ne gerek var helikopterle adaya sürüklemeye? Çok istiyorlarsa deniz uçağıyla gelsinler."

"Öyle deme Oğuz, inanları deniz tutuyor olabilir anneciğim."

"Adaya da gelmesin o zaman anne!"

"Yok Semiha, Oğuz haklı. Hiç güvenli değil. Kokpitte kimin olacağını da bilemezsin. Hain mi hırsız mı..."

Oğuz'un amcası "Ya denizden oksijen tüpüyle adaya gelmeye çalışırlarsa?"

Yok anasının a...

Cahil gibi gözükmemek için dedemin kulağına eğildim "Düğün neden adada oluyor? Kıbrıs'ta düğün salonu mu yok sanki?"

Küçük camlı gözlüklerini burnunun ucuna kadar getirip bana acıyıp küçümsemek arası bir bakış attı "Bozkurtoğlu ailesi, Akdeniz açıklarında bir adada yaşıyor İnci."

"Hepsi mi?"

"Hepsi."

'Vay be' dercesine dudaklarımı büktüm. Adada yaşamak da neydi? Kim bilir ne kadar sıkıcıydı. AVM yok, alışveriş yok, insanlar yok...arabalar yok.

Kıbrıs havalimanına indikten sonra hiç vakit kaybetmeden yalnızca benim bavullarımla birlikte marinaya gitmek üzere Mercedes vitolara yerleştik. O kadar kalabalıktık ki 3 araba gelmişti.

Dedem, İngiltere'deki tüm eşyalarımı getirtmiş, evimi kapatmış, Mini Cooper'ımı da satmıştı. En acı olanı ise; benim sesimi çıkaramamamdı.

Oğuz, işlerle alakalı sıkıntılar olduğunu söyleyip marinaya gelmeden bizden ayrıldı. Arabada iki çıtır kaynım, ben ve Arzu Hanım kaldık. Dedem, Alparslan Bey ile yalnız gitmek istemişti.

Arzu Hanım "Ay İnci bakalım adayı sevecek misin!"

Sanmıyorum şekerim. Ben pek kalıcı değilim.

Dudaklarımı ısırdım "Yaani... ben metropol insanıyım sanırım. Ama eminim ki çok güzel bir yerdir."

"Hiiç takılma İnciciğim! Her sabah evin erkekleri Kıbrıs'a çıkıyor zaten. Oğuzlar işe, Mete ve Kaan okula gidiyor. Biz de kafamıza eserse, alışveriş yapmak istersek onların peşine takılıyoruz. Bir şeye ihtiyacın olursa falan problem olmuyor."

Eşim Bir Kaçak!Where stories live. Discover now