Bölüm-5

15 3 0
                                    


Sabah uyandığımda evde boca gürültü, tabak çanak sesleri, süpürge, hunharca tıklanan kapımın sesi kulağımı doldurdu.

"Bir saniye!"

Hızla ayaklanıp saten sabahlığımı üstüme geçirdim ve sakince kapıyı açtım. Dedem sanki dün gece eve kankasıyla sarhoş gelen o değilmiş gibi dimdik karşımda duruyordu.

"Günaydın İnci'm! Hadi kahvaltıya gel. Selçuk da aşağıda."

Saatin daha 7 olması dışında hiçbir sıkıntı yoktu.

"Dede biraz erken değil mi?"

Uyarı dolu bir kıkırdamadan sonra "Yavrum sen ecnebilere fazla kaptırmışsın kendini. Tansiyon haplarımı Brunchtan sonra mı içeyim!?"

Sağ gözümü ovuştururken "Dede siz yiyin ben sonra atıştırırım."

"Aşağı İnci. Hemen."

Homurdanarak yalıya sonradan eklenen ve klasik havaya tezatlık oluşturan asansöre doğru ilerledi. Aslında o 'demir yığınını' yaptırmayı hiç istememişti. Ancak merdivenler de dedemi fazla zorluyordu.

10 dakika içerisinde masada yerimi alırken Selçuk Bey'in gözlerindeki buz torbalarını görmemle dev kahkahamı serbest bıraktım.

Sağ elinde kahvesi, sol elinde sargısının üzerinden tuttuğu ağrı kesici ve gözlerindeki buz torbalarıyla sandalyede kafasını arkaya doğru sarkıtmış özgürlük heykeli gibi oturuyordu.

Dış kapı açılma sesinden 10 saniye sonra benim 'çekirdek aile' göründü.

"Günaydınlar babacığım!"

Sağ olsun üvey annem Yıldız karga b*kunu yemeden evimizi neşelendirmişti. Arkasından gelen babam, ablam ve abimle, dedem gibi ben de ayaklandım.

"Günaydın gelinim... Çağlar, İpar özledim yahu torunlarımı! Nerdesiniz siz?!"

Abimle ablam dedemin elini öptükten sonra bahaneleri sıralamaya başlamışlardı bile.

Abim Rolex saatinin üstüne iki kez tıkayıp "İnanır mısın zaman yok dede. Şirkette çok yoğun bir tempodayız."

Ablam da hızla başını salladı "Gerçekten öyle ben de tüm gün butikteyim."

Ablamın Nişantaşı'nın göbeğinde giderleri gelirlerinin iki katı olan, her ay binlerce zarar ettiren, s*kim b*kum bir butiği vardı. Çıplak kalsam yine de o moda adı altında sattığı el bezlerini giymezdim.

Dükkan kirasını Hulusi dedeciği ödüyor, ablamın ve çalışanlarının maaşını da o veriyordu. Yani orası ablamın oyun parkıydı.

Abim ise Hulusi dedesinin şirketinde 'geleceğin CEO'su' olarak anılıyordu. Mükemmel zeka! Geçen sene yat partisinde çalışan teknenin kıç kısmından CRAWL manevrasıyla atlayıp az kalsın pervanelere takılarak ölecek kadar salak olduğu gerçeğini değiştirmiyordu...

Babam geldiğinden beri boş boş yüzüme bakan gözlerini Selçuk Bey'e çevirdi "Selçuk Abi günaydın."

"Günaydın Mustafacığım. Kusuruma bakmayın benim bugün kemoterapim var, hazırlıklarda burada olamayacağım ama akşama mutlaka buradayım."

Selçuk Bey 'önemli değil', 'estağfirullah' gibi sözlerle uğurlanırken geriye ip gibi gergin bir ortam kalmıştı.

Ablam İpar, heyecanla "Dede eminsin değil mi? Hayırlı bir iş için. Hevesimiz kırılmasın sonra."

Dedem boncuk boncuk terliyordu. İpek mendiliyle alnını silerken "Yani öyle dedi sanırım kızım. Sen yine de çok...-"

Yıldız hanım heyecanla ellerini birbirine vurdu.

Eşim Bir Kaçak!Where stories live. Discover now