86:: something to die for::

202 13 10
                                    

Eve girdiğimde saat ona geliyordu. Hiç olmadığım kadar yorgun hissediyordum. Hiç olmadığım kadar iğrenç hissediyordum. Hiç olmadığım kadar ölümlü hissediyordum.

Gelirken Burak'a mesaj atmıştım gelmesi için ve muhtemelen yarım saate kadar burada olurdu. Evde geçirdiğim sikimsonik vakitten sonra onunla biraz, muhtemelen de son kez, vakit geçirmek iyi hissettirecekti.

Beklediğim sonuca varmıştık. Babam bu duruma fazlasıyla tepki göstermişti ve doğal olarak karşıydı. Ne diyeceğimi bile bilememiştim o an. Karşımda ilişkim hakkında kendince yeterli bir sürü sebep sayarken sadece onu dinleyebilmiş, ağzımı bile açamamıştım. Onu seviyorum bile diyememiştim ve bu yüzden fazlasıyla suçlu hissediyordum.

Sonumuzun böyle bitmesini istemezdim lakin bunun olacağı da barizdi. Burak'ın annesinin de öğrenmesiyle zaten babasına da varacak olan bu durum bizi daha kötü bir duruma sokacaktı büyük ihtimalle ve öyle bitmesindense verilen sözün yerine getirilmesi işimizi daha çok kolaylaştıracaktı. Bence..

Bencil olduğum için şu an durumu kendi pozisyonumdan inceleyebiliyordum ve Burak'ı düşünmüyordum. Ne hissedeceğini, ne halde olacağını zerre umursamıyordum şu an. Bu beni kötü biri, kötü bir sevgili yapar mıydı? Muhtemelen evet ama bu da umursamadığım bir diğer şeydi.

Ailemin evinden çıktığımdan beri ağlıyordum. İçten bir ağlayıştı bu. Göz yaşlarım akıyordu ama sesim çıkmıyordu. Nedenini bilmediğim bir şekilde kafamda her şeyi bitirmiştim. Burak ve ona olan sevgim dışında hiçbir şey, hiç kimse yoktu şu an hayatımda. Bir düşününce.. Olmasına gerek de yoktu. O bana yetiyordu ve durumlar değişmemiş olsaydı yetmeye devam edecekti fakat ben, babamı karşıma alamazdım. Her ne olursa olsun ona körü körüne bağlıydım ve o Burak'la olan ilişkimi bitirmemi söylemişti. Bunu yapacaktım.

Yapmak zorundaydım.

Bu her ne kadar canıma mal olacak olsa da yapmak zorundaydım çünkü o benim babamdı. Babamdan vazgeçmektense, kendi canımdan vazgeçmek daha cazip görünüyordu gözüme.

Kapı çaldığında koltuktan kalkıp tuvalete girdim ve yüzüme birkaç kez su çarptım. Sonra hızlıca gidip kapıyı açtım. Burak'ın meraklı ifadesine sönük bir gülümsemeyle karşılık verip içeri girmesini izledikten sonra kapıyı kapatarak dudaklarına yapıştım.

Elbette bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Anlamamasına imkan yoktu zira her zamanki gibi alaylı bir ifadeyle karşılamamıştım onu. Hiçbir zaman da direk dudaklarına kapanmamıştım. Bir şeylerin ters gittiğini mutlaka anlamıştı.

Bu yüzden öpücüğüme karşılık vermek yerine ellerini omuzlarıma koyarak beni kendinden ayırdı.

"Bir daha beni böyle öpme," dedi kaşlarını çatarak.

Kaşlarımı kaldırdım. Nasıl öpmüştüm de böyle bir cümle kurmuştu anlamıyordum ama şimdilik bu konuyu deşmek niyetinde değildim.

"Sevgilimi özledim, ne var bunda?" dedim omuz silkerek. Ters bir bakış atıp yanımdan geçti ve salona girdi.

"Bu özlem öpücüğü değildi, yeme beni," dedi huzursuz bir ses tonuyla. "Ayrıca ne kadar özlersen özle beni lak diye de öpmezsin. Endişelenmeliyim değil mi?" diye devam etti salondaki koltuğa otururken.

Elimi saçlarımın arasından geçirip yanına, ona dönerek oturdum. Bir şey söylemek istemiyordum ama zaten anlamış olduğunun da farkındaydım. Sadece inkar etmem için bekliyordu.

"Sevişelim mi?" dedim yüzümü yüzüne yaklaştırarak.

"Bunu bu kadar çekici söyleyemezdin," dedi başını iki yanına sallayarak. "Baban istemedi değil mi? Karşı bu duruma... Değil mi?"

00.00 [boyxboy]Where stories live. Discover now