74

202 20 1
                                    

Son seste açık olan televizyonun karşısında uyuklayan babamın ayak ucuna oturup onu dürtükledim.

Uyanalı iki dakika falan oluyordu ama gördüğüm rüya yüzünden hâlâ kendime gelememiştim. Saat sabahın sekiz buçuğuydu ve bu saatte -normalde- kalkan bir insan olmadığım için uyanır uyanmaz yataktan kalkıp babamı bulmuştum. Şu an öğrenmem gereken şeyler vardı. Ki zaten uzun zamandır merak ediyordum ama bir türlü konusunu açamıyordum. Gördüğüm rüya bu konuyu artık netleştirmem gerektiğine bir işaretti.

Babam dürtmelerime olumlu yanıt vererek gözlerini açıp bana baktı. Kaşlarını çatarak doğrulurken esnemeyi ve göz zevkimi sabah sabah bozmayı ihmal etmedi.

"Siz bu saatte niye uyanır mıydınız Ahmet Tunahan hazretleri?" dedi yüzünü ovuşturarak.

"Seninle bir şey konuşmam lazım," dedim ellerime bakarak.

Yüce rabbim, ne kadar güzel yaratıyordu. Bir yerde okumuştum. Sağ elimizde uyumaya yardımcı olan sinir damarları geçiyormuş, bu yüzden sağ elimizin üstüne yatarak uyumalıymışız mesela. Sol elimizde de kendini temizleyen bir mekanizma varmış. Hani, taharet elimiz ya, antibakteriyel bir şeyler varmış yani. Öyle bir şeydi işte. Dediğim gibi, yüce rabbim...

"Sorun mu var?" dedi babam ciddileşerek.

Yutkundum.

Yani, ona göre sorundu tabi ama bana göre değildi. Tanımlar, tanımlayanlara göre değişirdi bana göre.

"Neden?" dedim babama bakıp, çaresiz bir fısıltıyla. "Neden bu işe engel olabilecekken benim istemediğimi bile bile altı ay boyunca engel olmadın? Neden şimdi?"

Güzel bir soruydu. Fakat cevabını bulamadığım ve bulamadığım için çıldırmak üzere olduğum bir soruydu. Babama bunu sormak için uzun zamandır bekliyordum ama bir türlü fırsatını bulamıyordum. Ya da, öğrenmek istemeyen bir yanım olduğu için cesaret edemiyordum.

Sebebini bilmediğim bir şekilde sormamam gerektiğini düşünen bir yanım vardı ve uzun süredir onu dinlediğim için sormamıştım. Nitekim artık bilmem gerekiyordu.

Bu çocuk oyuncağı değildi. Altı ay boyunca adam benim ne yaşadığımı, ne hale geldiğimi kendi gözleriyle görürken, buna engel olabileceği halde yapmamıştı. Nedenini bilmek istiyordum artık. Yoksa kafayı yiyecektim.

Babam boğazını temizleyerek eğilip dirseklerini dizlerine yasladı.

"Aşk," diye başladı babam. "Şu hayatta sahip olabileceğin en güzel şey. Sen buna nail olmadın, olmamıştın. Oğlum yirmi bir yaşına gelip aşkı tatmamıştın, oturup benimle sevdiğin birini konuşmamıştın. Ben de annenle görücü usulüyle evlendim ama ona ne kadar aşık olduğumu biliyorsun. Böyle şeyler sonradan olur. Kız da düzgün, biraz vakit geçirdikçe belki sever dedim. Gönlüne birini almıyor, hayatına birini sokarsak belki gönlünü açar dedim, ne bileyim işte. O gün gözlerinde gördüm aşkı, yıllar sonra senin birine kuvvetli duygular besleyebildiğini gördüm. Buna engel olamazdım. O yüzden altı ay sonra engel oldum, o yüzden bu kadar geç annene müdahale ettim."

Ellerimi kafamın üstünde birleştirip ofladım. Hâlâ mantıklı değildi, hâlâ saçmalığın daniskasıydı söyledikleri ama bir yandan babama da güveniyordum. Hoş, bu pek yaptıklarını onayladığım anlamına gelmiyordu.

"Saçmalık," dedim başımı iki yanıma sallayarak. "Sizin yaptığınız görücü usulü değildi baba. Sizin yaptığınız resmen zoraki evliliğe sürüklemekti. İstemediğim birini hayatıma sokarak ona aşık olmamı nasıl beklersin?"

Ellerini açarak omuz silkti. Doğrulup bana döndüğünde bakışlarımı ona çevirdim. Açıkçası hâlâ söyleyeceği her şeyi tek tek dinlemek istiyordum ama bir yandan bunu yaptıkça daha çok sinirleneceğimi düşünen bir tarafım da vardı.

"Babaannenin bir lafı var, beşer şaşar. Elli yaşında adam da olsam, başkomiser de olsam hata yapabiliyorum. Herkes hata yapar Ahmet, hatasız kul olmaz. Sadece elimde olan en iyi seçenek buydu. Anlamanı beklemiyorum ama biraz daha sakin karşılayabilirsin diye umuyorum."

Sakin karşılayacak gücüm yoktu. Resmen istemediğim biriyle bütün hayatımı geçirmek üzereydim. Buna hiçbir neden optimist bakış açısı kazandırmazdı. Ki zaten pollyanna falan da değildim, anlamaya çalışabileceğim bir mevzu bile değildi.

Babamın benim birine aşık olup olmamama bu kadar takmış olduğunu da hiç fark etmemiştim açıkçası. Aşk basit bir kavramdı bana göre. Sığ ve kısa vadeli bir histi. Ben zaten bu yaşıma kadar aşkı arayan bir insan hiç olmamıştım. Aşktan daha değerli duygular vardı bana göre. Sevilmek veya güvenmek bence daha önemli duygulardı. Sevildiğini hissetmek ve sevildiğin kişiye karşı güveni hissetmek ise daha muhteşemdi.

Öyle ki, ikisini de iliklerime kadar hissediyordum.

Hayatıma giren tek güzel şeydi Burak. Onun gelişiyle bütün güzel ve paha biçilemez olan şeyleri birbir hissetmiş ve yaşamıştım. Yaşamaya da devam ediyordum. Önemli olan bunları hissederken sorgulamamaktı bir de, ben bir anda ne olduğunu anlamadan ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım örneğin. Ve bana sevgiyi de güveni de en derininden hissettirmişti.

Aşktan daha büyüktü hislerimiz. Ve yine bence, aşk; bu hissettiğim ve yaşadığım duyguların birinden bile önemli değildi.

"Bak oğlum, gözlerin artık bir başka parlıyor, bir başka gülüyor, bir başka konuşuyorsun. Sende görmek istediğim şeydi bu yıllardır. Ben bunu senden koparamayacak kadar vicdanlı, koparsam da senin bunu zerre umursamayacağını bilecek kadar tanıyorum seni. Sen benim oğlumsun ulan, ben senin kötülüğünü düşünür müyüm?"

Dudaklarımı yalayıp başımı salladım iki yanıma. Haklıydı. Benim kötülüğümü düşünecek son insandı belki.

"Hissettiklerim aşk gibi basit bir kelimeyle tanımlanacak kadar vasat değil baba," dedim bakışlarımı yine ellerime indirerek. "Ben kendimden geçtim onun için, öyle seviyorum."

"Ben de sevgine engel olacak her şeyi birbir ortadan kaldırıyorum işte artık. Sevdiğin de seni, senin gibi seviyorsa, her türlü yanındayım."

Sevdiğim de beni benim gibi seviyor muydu? Hayır.

Sevdiğim beni benim onu sevdiğimden belki de daha fazla seviyordu. Burak'ın sevgisine nasıl layık olduğumu bile bilmiyordum ve bu beni bazen saçma sapan düşüncelere bile sürüklüyordu. Yine de, her halükarda biz iyi ki biz olmuştuk.

Peki babam sevdiğimin bir erkek olduğunu bilseydi yine bu kelimeleri, bu cümleleri kurar ve yine bana her türlü yanındayım der miydi?

Orası meçhule giden son gemideydi.

"Peki, sevdiğim bir erkek olsa bile mi?"

00.00 [boyxboy]Where stories live. Discover now