47::hoş geldin::

494 32 3
                                    

Hayvan gibi yağmur yağıyordu. Normalde çok sevdiğim bu hava durumunu, şu an yüzümü buruşturarak izliyordum. Hayır, benim işim olduğunda mı yağmak zorundaydı bu sevdiğim yağmur?

Mikail aleyhisselama attığım tripten cehennemlik olabilirdim. Ama bu umurumda değildi, çünkü zaten cehennemliktim.

Oflayarak telefonumu kontrol ettikten sonra gelmeyen mesaja iç çektim. Neyin mesajını bekliyordum bilmiyordum, sonuçta bildiğinde yazarsın demişti ve ben yazmak yerine başka bir şekilde ona kendimi ifade etmeyi düşünüyordum. Doğal olarak o da mesaj atmayacaktı.

Hislerimin farkına varmam ciddi anlamda uzun sürmüştü. Bu, 125 olan IQ'mun hasar görmesine neden olsa da, bunu egoma ve şimdiye kadarki saçma düşüncelerime bağlıyordum. Öyle ki, kendimi bir erkeği severken düşünmek oldukça iğrenç geliyordu. Bunu kabullenmek istemiyordum. Herhangi bir fobim yoktu eşcinselliğe fakat, kendimi o kalıpta göremiyordum bir türlü. Yıllarca kadınlardan hoşlanmış, sevmiş ve birlikte olmuştum. Birden bire bu hissin hoşlantı ya da daha fazlası olduğuna inanmak zordu. Kendimden emin olmak istiyordum, tiksintime antitez yaratmak yerine bunu sadece ilgi manyağı olan karakterime bağlamış ve yapmak istemediğim kadar çok hata yapmama neden olmuştu.

O, öyle güzel seviyordu ki, gözlerinde görebiliyordum. Gördükçe de bu içimdeki şey daha fazla büyüyordu. Bir insanı gözlerinden tanımak, ne kadar doğaldı?

Burak'ın hislerini, cesaretini, konuştuklarını, sustuklarını kısacası her şeyini gözlerinde görmüş, onu gözlerinden tanımıştım.

Garipti. İmkan veremeyeceğim şekilde garipti ve ben, nasıl olduğunu anlamadan ona güvenirken bulmuştum kendimi. Güvenmek kelimesinin bende karşılığı olmadığı halde lügatıma sokmayı başarmış ve tutamayacağını düşündüğüm sözü kısacık bir sürede yerine getirmişti.

Kendimi kaptırmak istemiyordum. Haklıydı, hissettiklerimi hissetmek istemiyordum çünkü onu üzmek istemiyordum. Nitekim bunun sonunda üzülecekti ve ben bunun için kendimi öldürmek bile isteyebilirdim. İlk defa bu kadar saf ve karşılıksız seviliyor, bu kadar değer görüyordum. Bunu kaybetmek istemiyordum ama bir yandan da, onun canını yakacağımı bildiğim için kendimi geri çekiyordum.

Benim başım bağlıydı, sikik bir yüzükle, siktiğimin iradem dışında ama bir şekilde bağlıydım. Bundan kurtuluşumun olmadığını biliyordum, canımı sıkan ve benim ona duyduğum ve duymak istemediğim hisleri engelleyen şey buydu.

Beni anlamıyordu ve ısrarları, bu kadar sevgime muhtaç gibi davranması elimde olmadan beni ona itiyordu.

Ve benim daha fazla kendime engel olmaya takatim kalmamıştı. Artık, ne olacaksa olsun istiyordum. Kendime engel olmayacaktım ve yaşanabilecek her şeyi yaşamadan bu bağlı olduğum şeye gitmek istemiyordum.

Kafenin en köşe tarafında oturmuş, dışarıyı izlemeye devam ederken Burak'ların bulunduğu masaya benim yerime Alya göz atıyordu. Elbette her şeyi biliyordu. Ki, bilmemesi gibi bir durum söz konusu bile değildi.

"Ay, pastasını getiriyorlar," diyerek heyecanla konuştu Alya. Bakışlarımı bana arkası dönük oturan Burak ve onun arkadaş grubuna çevirdim.

Sekiz kişilerdi ve bunların dördü kızdı. Sinir bozucu bir şekilde içimde beni dürten bir his vardı, ne olduğunu bilmediğim. Ve bu his, masalarını basıp Burak'ı kolumun altına almak istememe neden oluyordu.

Sinir bozucu demiş miydim?

Kafenin canlı müziğinde iyi ki doğdun temalı şarkı çalarken Burak'ın pastası yanan mumlarıyla masaya konuldu. Yüz ifadesini göremesem de hareketlerinden karizmatik bir utanış sergilediği belliydi. Ağır abi modunda takılması fazlasıyla ilgi çekiciydi. Nitekim benimle konuşurken bir kız gibi davranması daha çok çekici geliyordu.

00.00 [boyxboy]Where stories live. Discover now