27.Bölüm Mitler ve Gerçekler

15 2 2
                                    

Şarkı | Taylor Swift - Castles Crumbling

Üçümüz beraber ormanın derinliklerine doğru ilerledik. Ne hissettiklerinin farkındaydım, herhangi bir tehlike içerisinde değildim. Beni bir tuzağa falan çekmiyorlardı ama başımıza ne geleceğinden onlar da emin değil gibiydi.

Onların yanında kendimi bir şeye zorlamak zorunda hissetmiyordum. 'Dünyalı' arkadaşlarımın yanında bile bu hisse sahip değildim. Bu nasıl olabilirdi ki? Belki bu kadar saydam olmaları beni rahatlatıyordu. Ne düşündüklerini az çok biliyordum. Leonid'in yalan söylediğini hemen fark edebilmiştim, Eugene'in bizden pek haz etmediğini, Natan'ın garip olduğunu ama aslında kötü bir niyeti olmadığını. Ve Edin'in...içtenliğini? Rhino bu söylediklerime anlam verememişti ama içten içe Edin'e hep güveniyordum sanırım. Doğru yapıp yapmadığımdan emin değilim ama bir şeylerden vazgeçmek için de geç kalmış olabilirim. 

İstemsizce gözlerim hemen yanımda yürüyen Edin'e kaydı. Bu karanlıkta bile ayırt edilebilen beyaz uzun saçları eğik yürüdüğü için yüzünü kapatmıştı. Biraz endişeli hissediyordu. Az sonra başını yerden kaldırıp bana döndü. Onu izlerken yakalandığım için irkilsem de daha da rezil olmamak için kafamı çevirmedim.

O ise farketmemiş gibi yaparak önüne döndü ama gülüşünü saklamak için başını tekrar önüne eğdiğini görmüştüm. Kendi kendime içimden alkış tuttum. Aferin Mia, bir de abi hayranınım bir imzanı alabilir miyim deseydin. Kendi kendime göz devirdim. Yok, ben kafayı yiyordum. 

Edin birden işaret parmağını kaşlarımın ortasına bastırdı. Çatılı kaşlarımı serbest bıraktığım gibi düşüncelerim de sakinledi. "Gören de savaşa gidiyorsun sanır." diyerek gülümsedi. Sonra o da kaşlarını çattı. "Yani, teknik olarak savaşa gidiyoruz gibi ama..." 

Natan'ın yanından Edin'in yanına geçtim. "Ondan değil, Natan yanımda durdukça beynim allak bullak oluyor." Edin kaşlarını kaldırdı. Bir Natan'a bir bana bakarak "Aslında seni bu kadar etkilememesi gerekiyordu..." dedi. Sesi sonlara doğru kısılmıştı. Natan ise 'ben demiştim' der gibi bir bakış attı. Natan'ın harika teorilerini dinlememek adına sadece omuz silkip yürümeye devam ettim.  

Önüme dönmüştüm ki aniden yükselen seslerle irkildik. Sesler öyle arttı ki hepimiz olduğumuz yerde kalakaldık. Edin'in gözleri hızla etrafı kolaçan ediyor ve etraftaki sesleri anlamlandırmaya çalışıyordu. Yüz ifadesi bir şeyleri anlar anlamaz öyle hızla değişti ki korkmam gereken bir şeyle karşı karşıya olduğumu fark ettim. Normalde hep sakin bir mizaca sahip olan Edin'de bu tür bir ifade görmek beni paniğe sürüklüyordu.

İleriye doğru bir adım attığında hissettiğim panikle belki ya da başka bir çaremin olmamasının bilinciyle ya da kim bilir neden, aniden elini tuttum. Hızla bana döndü ve sıkıca eline kenetlenmiş elime baktı. Gözleri gereğinden fazla ellerimizde oyalanınca ben de baktım. İkimizin de başparmakları belli belirsiz bir ışıkla parlıyordu. Edin şaşkınlıkla baksa da sorgulayacak zaman yoktu. Ellerimizi beni kırmaktan çekinir gibi yavaşça ayırdı ve parlayan başparmağını sağ kulağımın arkasına bastırdı. Bana iyice yaklaşıp alınlarımızı birbirine yasladı. Kendi dillerinde bir şeyler mırıldandı.

Sesi öylesine yumuşaktı ki, bu karanlık ormanda böylesine bir karmaşanın içinde olduğumu unutuverdim.

Onların dilini elbette bilmiyordum ama sesi doğruca zihnime ulaştı. O bilinmeyen kelime ve fısıltılar zihnimin duvarlarına çarpıp yankılandı ve bir anlam buldu.

"Seni nerde olsan bulurum, beni nerde olsam bulursun. Zihinlerimiz bir, kalplerimiz gibi."

Gözlerimi yavaşça açtım ve sebebini bilmediğim bir keder gözlerime doldu. Edin yavaşça benden uzaklaştı. Natan'la bakışıp sözsüz bir şekilde bir konu üzerine anlaştılar. Ne olduğunu anlayamıyordum, neden bizimle gelmiyordu ki? 

Zifiri Karanlıkta Gezinenler (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now