8. Bölüm "Beklenmedik"

210 30 20
                                    

Sonunda toparlanabildiğimizde Sam'i orada bıraktığımızı hatırladım. "John, Sam'i or-" derken cümlemi aklıma gerçekten çok geç gelen bir şey kesti.

Ruth.

"İnanamıyorum, inanamıyorum, onu unuttuğuma inanamıyorum!" Diye çıldırmış gibi mırıldanırken John'u kolundan tutup kalkmasına yardımcı oldum. "Sen hemen Sam'in yanına git ve sığınabileceğimiz bir yer bul. Neresi olursa." Dediğimde meraklı gözleriyle başını salladı. Bu sözsüz soruyu yanıtladım. "En yakın arkadaşım..." sanki boğazımda kan birikmiş gibi hissedip boğazımı temizleme ihtiyacı duydum.

"Onu bulmalıyım. Ben gelene kadar..." diyecektim ki daha sonra onları nasıl bulacağım ayrıntısını atladığımı farkettim. Elimle başımı ovdum. Bu ne saçma sapan bir durum böyle?

John elini cebine attı. Telefonlarımızı çıkarttı. Öncelikle aceleyle bir şeyi kontrol etmek ister gibi ekranı açtı. Gördüğü şeyle rahatlayıp başını salladı. "Tahmin ettiğim gibi..." diye mırıldandıktan sonra açıklamak ister gibi telefonu bana çevirdi. "Tam olarak nasıl bir teknoloji bu bilmiyorum ve çekim gücünün ne kadar olduğunu da bilmiyorum ama bu internet ağı cidden geniş bir alana internet sağlıyor." Dediğinde ufomsu araçtan uzaklaşmış olmamıza rağmen hala tam çeken internete baktım.

Daha sonra telefonu tekrar kendine çevirdi. "İnternet olsa bile normal mesajlaşma uygulamaları devre dışı. Daha doğrusu FHT uygulaması haricinde hiç bir şeye erişim yok. İlk gün internetten arama yapabilmişsin ama artık onu da yapamıyoruz." Dediğinde hafifçe başımı sallayıp devam etmesini söyledim.

"Ayrıca kullanabilseydik bile girmemeyi tercih ederdim çünkü bu yerimizin tespit edilmesine yol açabilir." Duraksadı. "Eh gerçi peşimize düşebilecek biri var mı bilmiyorum." Dediğinde hafifçe omuz silktim. "Tedbirli olmaktan zarar gelmez." Dediğimde başını salladı. "İşte o yüzden şunu görmelisin." Dedi.

FHT uygulamasına girdi. Bir yerlere bastıktan sonra sohbet odası gibi bir yere girdiğinde gözlerim kocaman açıldı. "Bu da ne?" diye mırıldandım şaşkınlıkla.

Kendi telefonumu bana verdikten sonra kendi telefonundan da uygulamaya girdi. Daha sonra aklına bir şey gelmiş gibi başını kaldırdı. "Gel önce bir Sam'in yanına gidelim." Dediğinde onu takip ettim. Kim bilir ne haldeydi.

Yürürken bana uygulamayı açıklıyordu. "Bu sohbet odasını daha önce görmemiştin değil mi?" Dediğinde kafamı salladım. "Hiç görmemiştim."

"Bu sohbet odası uygulamaya sahip olan kişiler için oluşturulmuş. Özel mesajlaşmayı sağlamıyor ama zaten grupta konuşmalarımızdan rahatsız olacak biri olabileceğini sanmıyorum." Dediğinde tatsızca güldüm. Haklıydı.

Sohbetteki kişilere baktığımda ben ve John haricinde grupta 6 kişi daha olduğunu gördüm. İsimleri yazmıyordu. Bilirsiniz işte 'biz çok tehlikeli hackerlarız, ismimizi ifşa edemeyiz.' durumuydu büyük ihtimalle.

Daha sonra duraksadım. "İyi de sen telefonuna bu uygulamayı nasıl yükledin?" Dediğimde ağlar gibi gözlerini ovuşturdu. "Tüm gece gözüm kör olana kadar bununla uğraştım ama oldu işte bir şekilde." Derken omzunu silkti. Hala dik dik ona bakarken "Meslek sırrı." dediğinde göz devirdim.

"Bu uygulama nasıl bir şey gerçekten bilmiyorum ama çok profosyönelce yapılmış. İletişimimizi sağladığı gibi aynı zamanda bizi gizliyor da. Ayrıca grup üzerinden seni arayabilirim. Tabii seni aradığımda gruptaki diğer kişiler de aramaya katılabiliyor ama biliyorsun..." dediğinde sözünü kesip devam ettirdim "Zaten aramaya katılacak kimse yok." Dediğimde başını salladı.

Sonunda Sam'in yanına geldiğimizde onu bu şekilde burada bıraktığımız için kendimi çok kötü hissettim. Dudaklarının rengi solmuş, zaten beyaz olan ten rengi iyice beyazlaşmıştı. John onu bu şekilde gördüğünde afallasa da konuşmaya devam etti. Bir yandan da cebinden bir şey çıkartıyordu.

Zifiri Karanlıkta Gezinenler (Düzenleniyor)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora