Bölüm 38 - Sahte Hikâyelerin Bir Diğer Parçası

2.2K 208 208
                                    

Her şey aynıydı.

Neden bir şeylerin değişmesini beklemiştim bilmiyordum. Ancak elbette dünya, ben üzerinde yürümeye başlamadan önce nasılsa, ayak izlerim tamamen silindikten çok sonra da öyle olacaktı.

Gözlerimi açtığımda hava daha ılıktı, Aldin'in büyülü soğuğu benimle gelmemişti en azından. Gümüştepe'nin bu kısmında tamamen yalnızdım. Yüreğimde bir kez daha, bulacaklarımdan ya da daha kötüsü, bulamayacaklarımdan duyduğum o aynı korku vardı.

Çamları geçtim. Bir zamanlar çamların hepsi bana aynı gözüküyordu.

Ne kadar da yanılmışım.

Bu ağaçların hepsi birbirinden apayrı.

Yolu hatırlıyordum ve yürüdükçe yol gözüme daha karmaşık geldi. Kona bulabilmiş miydi büyükannemin evini, bu soru içimi iğrenç bir kemirgen gibi bir türlü rahat bırakmıyordu. Boynuzlu ve kanatlı devasa bir canavarı öldürmek zihnimdeki bazı kemirgen düşünceleri öldürmekten çok daha kolay olmuştu. Datura'yı sıkıca kapatılmış karton bir kutuyu açar gibi bir uçtan bir uca kesebilirdim ama düşüncelere bıçak işlemezdi. Başımı şu taşlardan birine vura vura ya da yalnızca uyuyarak bile öldüremezdim bu düşünceleri. Kâbuslarımı kovacak bir Nos yoktu artık.

Yürümek ve yürümek.

Annemle Kona eve dönmüşlerse Sosna'ya yürüyebilirdim bile.

Öyle çok yürümüştüm ki artık bacaklarımın beni her yere götürebilecek güce sahip olduklarına inanıyordum. Eh, dünyalar arasında yürümüştüm de zaten. Sosna'ya dek yürümek bundan zor olmayacaktı ya.

Ve sonra, nihayet o küçük ev gözüktüğünde elim boynumun altını yokladı ve hiçbir şey bulamayınca bluzumun yıpranmış ve sökülmeye başlamış yakasını kavradı. Giysileri bilerek eskitmiştim.

Midem bulanıyor, burnum sızlıyordu. Kesik nefesler doğru düzgün düşünmemi de yürümemi de engelliyordu. Öylece kalakaldım ağaçların arasında.

Dumanlı baca, üstündeki karlar temizlenmiş çiçek saksıları, odunlar.

Evin çevresinde çok fazla insan bir araya gelmiş ya da yalnızca bir kişi sürekli olduğu yerde bir o yana bir bu tarafa yürüyüp durmuş gibi kulübenin çevresindeki tüm karlar erimiş ve çamur olmuştu.

Tavuk kokusu, kırmızı kutu, şöminenin karşısındaki rahat koltuk.

Anılarım.

Bunların hepsi bir başka hayatta yaşanmış gibi geliyordu. Ama öyle değildi. Burada, bu hayatta yaşanmıştı tümü ve şimdi bana biraz olsun yabancılaşmış olmalarının sebebini biliyordum.

Tümüyle buraya ait değilim.

Bir parçam hep öteki tarafa ait kalacak.

Doğal Denge'nin şimdilik bana düşen kısmın hem ödülüm hem lanetim olacağını söylerken kastettiği buydu. Pek çok yere ait olmak, hiçbir yere ait değilmişsiniz gibi hissetmenize yol açabilirdi. Kötüydü evet, yine de ölümden ya da feci şekilde yaralanmaktan iyi olduğu kuşkusuzdu. Lanetimin belirsizliği canımı sıkıyordu ama bunu göz ardı etmek, belki de elle tutulur, gözle görülür olmadığından böyle bir durumun var olduğu gerçeğini unutuvermek, şaşırtıcı derecede kolaydı.

Nihayet bir adım, ardından öteki geldi. Bacaklarım ağırdı ama ben azimliydim.

İşte, bir adım daha.

Kapının önünde öylece durduğumda içeriden herhangi bir ses gelmiyordu. Şıngırdayan tabaklar, konuşan insanlar ya da tahtaları gıcırdatan adımlar yoktu. Elimi kaldırdığım gibi kapıya vurdum. Sabırsız ama kararlı, heyecanlı ama sakin vuruşlarla birkaç tok ses çıktı. Sonra kapının ardından gelen belli belirsiz uyumsuz, düzensiz adımlar duydum. Yüreğim tüm bedenimde, nereye odaklanırsam orada atıyordu. Şakaklarımda, boynumda, karnımda...

Gümüş YürekWhere stories live. Discover now