Bölüm 32 - İnanmaya İhtiyaç Duyanlar

2.3K 313 489
                                    

"Uyanıyor! Kutsal Doğal Denge! Gerçekten de uyanıyor!"

Tangırdayan tabakların sesi, ateşin eski bir dost gibi beni sarıp sarmalayışı, aceleci ve fazlasıyla gürültülü adımlar.

Baş ağrısı, soğuk ve karanlık.

Hayır, soğuk ve karanlık değil. Etrafım sıcak bir ışıkla aydınlanıyor.

Neredeyim?

Şöminenin tam karşısında bir koltuktayım ve üzerimde kalın iplerle örülmüş iki battaniye var. Biri koyu kahverengi. Öteki beyaz.

Şöminenin üstünde tahtadan yapılma bir kuş heykelciği var.

Başımı çevirip camın önüne bakmalıyım.

İşte, camın önünde bir masa. Ve iki sandalye. Üçüncü sandalye üzerinde uzandığım koltuğun yanına konmuş.

Aldin'deyim. Çırpıkanatların evinde.

Tüm bunlar... Bir rüya mıydı?

Ya da belki de çoktan öldüm.

Doğrulmak için çabaladım. "Ben... Yaşıyor muyum?" diye sorduğumda sesim, başka birine,  uzun yıllardır tütün kullanan yaşlı bir kadına aitmiş gibi çatallıydı.

Görüşüm hala net değildi ama sesli adımların sahibi, simsiyah düz saçları olan bir kız sonunda karşı duvardaki açık kapıdan geçerek hızla içeri girdi. Görüşüm düzelirken ilk olarak omzundaki askı olmak için fazla uzun kurdelelerden birinin neredeyse açılmış olduğunu gördüm. Zaina'nın elbiselerinin askıları her zaman çok uzun olurdu ki onları omuzlarında zarif fiyonklar şeklinde bağlayabilsin.

Kendini koltuğa bir çuval gibi bıraktığında "Elbette yaşıyorsun budala!" diyerek bana öyle bir sarıldı ki kemiklerimden birkaçının bir daha hiç iyileşmeyecek kadar kırıldıklarını düşündüm. Ama kendimi güvende hissediyordum. Gözlerimi yumdum.

Zaina uzaklaşırken "Neler oldu?" diye sordum. Ancak onun gözlerinde de gözyaşlarının yanı sıra en az benim sesimde olduğu kadar çok merak tanecikleri yüzüyordu.

"Ben de aynısını sana sormayı düşünüyordum. Nos ve Marlo nerede?"

Panik, hızla alçalıp yükselen göğsümden ağrıyan boğazıma hızla yürüdü. Kulaklarımda tipi varmış gibi bir uğultu vardı şimdi. Soruları zihnimde tutmakta başarısız olmak üzere olduğumu hissedebiliyordum. Sanki tüm o soruları içinde tuttuğum sandık artık dolup taştığı için kapatmaya çalışırken kapağı elimde kalmıştı. "Burada... Burada değiller mi? Ben neden buradayım? Nasıl geldim buraya? Marlo çoktan burada olmalıydı ama henüz varmadı mı? Senin saçların neden siyah?"

Ya bunların hiçbiri gerçek değilse ve Doğal Denge benimle oyun oynuyorsa?

"Pekâlâ, sakinleş," dedi Zaina. "Seni buraya ben getirdim."

Neler olduğunu dair en ufak bir fikrim olmasa da en azından bu cümleyi anladığımı belirterek başımı sallarken Bayan Çırpıkanat elime bir fincan çay tutuşturdu. Onun burada olduğunu bile fark etmemiştim ama o sevecen yüzünü öyle özlemiştim ki... Bu kadının hakkını teslim etmem gerekti çünkü hayatımı diğerlerine borçlu olduğum kadar ona da borçluydum.

Zaina "Aldin'e döndüğümde," diye söze girdi. "Sizi bir başınıza bırakmamam gerektiğini biliyordum ama başınıza dert açmaya da niyetim yoktu. Bu yüzden bir cadı aramaya başladım. Belki saçımla ilgili bir şeyler yapabilen birini bulurdum. İnsanların arasında dikkat çekmememi sağlayacak bir şeyler...

Gümüş YürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin