Kelimelerin Sırrı 19.Bölüm

En başından başla
                                    

Bir şarkı mırıldanarak salona elinde servis tabakları ile girdi. Bizi hâlâ kapı eşiğinde görünce duraksadı.

"Ne bekliyorsunuz? Hadi herkes sofraya. Çorbayı yeni ısıttım, soğumasın."

İclal'in ufak sitemi üzerine hepimiz birbirimize bakıp sofraya yöneldik. Hâlâ olayın şokunu atlatamamıştım. Bade Hanım sofranın başına biz de onun yanındaki sağlı sollu sandalyelere karşılıklı oturduk. Oturunca Bade hanım elini koluma koyup iç çekti.

"Sanırım büyük bir hata yaptım. Ben aranızın bu denli açık olduğunu bilmiyordum kızım. İyilik yaptığımı sandım. Tam bir aile yemeği olsun isterken elime yüzüme bulaştırdım galiba."

Kadının niyeti iyiydi, bunu biliyordum. Annemi tanımıyordu haliyle neden bu kadar öfkeli olduğumu da anlamamıştı. Gülümsemeye çalışıp elimi kadının elinin üzerine hafifçe bıraktım.

"Önemli değil Bade Hanım, siz nereden bilecektiniz ki? Kendinizi bunun için üzmeyin. Yaşandı bitti, biz gecemizin devamına odaklanalım."

Elini elimden hızla çekip sitem dolu bir sesle konuşmaya başladı.

"Bade Hanım neymiş aa, Bade Anne de lütfen. Tabii anne demeye dilin varmıyorsa da Bade Abla demeni tercih ederim."

Kadının bu sitemine gülümseyerek baktım. İclal çorbaları servis etmeyi bitirdi ve masanın diğer ucundaki yerine oturup ''Ee hadi afiyet olsun." diyerek çorbaları işaret etti.

Çorba gerçekten çok lezzetliydi. Mercimeğin bu kadar lezzetli olacağını tahmin etmezdim. İçinde sevgi olduğundandı belki de. Annem bana birkez olsun böyle çorba hazırlayıp vermemişti. Haliyle içine sevgi katılmış çorbaların tadının farklı olacağını denemeden bilemiyordum.

Çorbalarımızı içerken Bade Anne de Savaş hakkında hikayeler anlatmaya başladı. Ortamın gerginliğini azaltmak için çabalıyordu. Ruhumu sömüren asalak düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım. Tüm odağımı kadına vermiş, anlattığı hikâyeler sayesinde gözümde Savaş'ın küçüklüğünü canlandırmıştım.

Kadın çorbasını bitirdiğinde hevesle yeni bir anıya başlamıştı.

"Bir sabah, Savaş o sıralar 12 yaşlarında sanırım, okula geç kalmasın diye seslenip durdum. Belki bir on dakika seslenmişimdir. Baktım uyanmıyor odasına gittim. Savaş yatakta yorganı kafasına kadar çekmiş, sadece gözleri görünüyor. Onlar da ağlamaklı bakıyor."

Gülümseyerek devam etti.

"'Oğlum dedim niye kalkmıyorsun?' Bana bakıp dudak büzdü. Hasta olduğunu söyledi. İnanmadım tabii, anneler hisseder. Önemli bir ödevini yapmayı unuttu da ondan okula gitmek istemiyor sandım. Yine de ateşine baktım, yok. Yorganı çekmeye çalıştım izin vermedi. Daha sert asılınca bir de ne göreyim?"

Gülerek Savaş'a döndüm. "Altına mı yapmıştın yoksa?"

Savaş gözlerini kaçırıp omuz silkince kadın anlatmaya devam etti.

"Yok, yok su dökülmüş. Öyle dedi, sürahiyi devirdim, işemedim!' diye bağırmaya başladı. Onun bu haline gülcem gülemiyorum. İnatla anlatıyor. Yok erkenden su içmeye kalkmış da sürahiyi yatağına getirmiş, yanlışlıkla devirmiş. Bana niye anlatmadın diyorum, kızarsın sandım diyor. Oysa yalan söylediğine daha çok kızmıştım."

Savaş başıyla onaylayıp söze girdi. "Evet, koca çocuk oldun hâlâ altına mı kaçırıyorsın, utanmadan bir de yalan söylüyorsun diye beni azarlamıştın."
Kadın gülerek yeni bir anıyı anlatacağı sırada İclal yemekleri getirdi. Sarma o kadar lezzetliydi ki Savaş'a hak vermiştim. Benim annem de böyle sarma yapsa benim en sevdiğim yemek de lahana sarması olurdu.

Yemekler üzerine iltifat alınca Bade anne tarifi vereceğini söyleyip Savaş'ın okul anılarına geçti. Anlattığı şeyler genelde utandırıcı hikayelerdi bu yüzden Savaş bozulsa da tatsızlık çıkmasın diye sessizliğini koruyordu.

Yemeklerimiz bitince salona geçip türk kahvesi faslına başladık. Savaş'ın annesi şekerpare yapmıştı, yanına da benim yaptığım kekten kesip ikram etmişlerdi. Korka korka kekten bir çatal aldım. Baktım tuzlu değil rahat bir nefes alıp kahveme döndüm. Bu sırada Savaş ve annesi de Açelya hakkında konuşuyordu.

Onların konuşmalarına ortak olmak isterdim. Kendi iç dünyamdan kopabilseydim eğer. Psikoloğun dediklerini anımsadım. 'Geçmiş seni ne kadar yaralasa da, bu acıları kabullenip, geleceğe odaklanman gerek.'

Evet, geçmiş beni çok yaralamıştı. Kabullenemediğim acılarım vardı. Belki bir ömür uğraşsam da kabullenemeyeceğim. Her bebek lafında elim istemsizce karnıma gidecek, her baba sözcüğünden gerçek olmasa bile ölen babamı düşünecektim. Bu kayıplar büyüktü. Yeri dolmayacaktı ve asla unutmayacaktım. Boşuna çabalıyormuş gibi hissediyordum. Geçmiş hiç geçmeyecekmiş gibi...

Bu düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştıkça daha da içine gömülüyor gibiydim. Tıpkı bir bataklık gibi. Ne kadar çırpınırsam o kadar hızlı dibe batıyordum. Bu yüzden çırpınmayı bıraktım. Unutmaya çalışmakla mücadele etmeyecektim.

Kahvemi tek dikişte içip karşımda sohbet eden anne oğula odaklandım. Bade Hanım, daha doğrusu Bade anne yine tüm sevecenliğini gösteriyordu. Eski eşinin kendisini aldattığını bile bile o kadının kızıyla görüşmek istiyordu. Ben bu kadar büyük gönüllü olabilir miydim emin değilim. Annemin olamayacağına ise adım kadar eminim.

Bu kadını giderek daha fazla sevmeye başlamıştım. Bu konuda ona iltifat ettiğimde ise sadece gülümsedi. Bunun üzerine konuşup prim yapmak değildi amacı. O sadece içinden geldiği için iyiydi. Birilerine gösteriş yapmak için değil.

Annemi tekrar düşüneceğimi anlayıp hemen sohbete dahil olmak istedim. Yeni bulduğum evle ilgili bir konu açtım. Bade anne de bizi desteklemiş, Savaş'ın evinin genç bir çift için uygun olmadığını eklemişti. Birlikte yaşıyor olmamıza tepki göstermediği için mutluydım. Belki de erkek annesi olduğu için karşı çıkmamıştı. Ben de erkek annesi olacaktım. Oğlum doğsa büyüse kız arkadaşı ile yaşamasına karşı çıkar mıydım?

Dönüp dolaşıp bu konuya geldiğim için kendime kızdım. Savaş artık kalkmamız gerektiğini söylediğinde annesi akşamki yemeklerden paket yapacağını söyleyince onu bekledik. Yemeklerimizi de alıp sıkı sıkı kucaklaştıktan sonra ise eve geldik.

Savaş, annesi ile çok yakın olmamı istemiyor gibiydi. Belki de anlatılan hatıralar onu yaralıyordu. Utandığını sanmıyordum. Sadece onun da geçmeyen yaraları vardı ve bunlar konuşuldukça o yaralar ufak ufak sızlıyordu. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum.

Bir dahaki buluşmamızda annesine çaktırmadan bu konudan bahsetmeyi düşündüm. En azından Savaş yanımızda iken kadını küçüklük anılarını anlatmaktan vazgeçirebilirdim. Bunları bana özel anlatmasını isteyecektim. Çünkü hoşuma gidiyordu. Savaş'ı öyle küçük bir çocuk olarak hayal etmek buz bağlamış kalbimi ısıtıyordu...

 Savaş'ı öyle küçük bir çocuk olarak hayal etmek buz bağlamış kalbimi ısıtıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Eveet, Pınar'dan küçük bir bölüm geldi. Ne yazık ki hala yaşadıklarını atlatamamış gibi görünüyor.

Sizce fazla mı abartıyor?

Doktor tekrar ortaya çıkınca hali ne olur? Sanırım tımarhanelik olacak 😅

Annesini kovması ve reddetmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Haklılık payı var mıydı?

Yeni bölümde görüşmek üzere

Koparılmış Kalpler (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin