BÖLÜM 12

19 3 20
                                    

WILLIAM

Kafamın bir yumağa dönüştüğünü, saatlerce aynı düşüncenin üzerinde dolanıp asla bir çıkış yolu bulamadığımda anlamıştım. Başka bir düşünceye yöneltmeye çabalıyordum kendimi, fakat aynı noktada dönüp duruyordum. Gözlerimin şiştiğinin ve bedenimin buz kestiğinin farkında olmama rağmen, ne bir kere uyumayı başarabilmiş ne de biraz önce yere düşmüş örtüyü üstüme tekrar çekebilecek kadar güçlü hissetmiştim. Sanki bedenimi kontrol edemeyecek kadar güçsüzleşmiştim. Bedenimin etrafını kaplayan soğuktan mı yoksa bu güçsüzlük hissinden mi her tarafım uyuşmuş gibiydi bilmiyordum ama hiç de iyi olmadığımın farkındaydım.

Saatin sessizliği bölen belli belirsiz tik takları ve artık kapanmak için can atan göz kapaklarım beni alt ettiğinde saat 6'ydı. Nasıl ve ne zaman uykuya daldığımı anlayamamıştım ama sanki uyurken de beynim, karmaşık düşüncelerle zihnimi meşgul etmeye devam ediyordu. Rüya gördüğümün farkındaydım. Kendimi yine, bir süre beni rahat bırakan o simsiyah dünyanın içinde buldum. Etrafıma bakıp bir şeyler söylemeye çalışsam da sesim çıkmadı. Her detay aynıydı. Yavaş adımlarla ilerlemeye başladığımda, sanki sonsuz bir boşlukta adım atıyormuşum gibi ayak seslerim kulağımda yankılanmaya başladı. İçimde büyüyen gerginliği hissedebiliyordum. Yol nereye çıkacaktı bilmiyordum ama gitmem gerektiğini biliyordum. Defalarca kez aynı şeyi yaşamış, aynı döngüde gidip gelmiştim çünkü. Adımlarım gittikçe tereddütün esiri oldu, yavaşladım ve bir süreliğine duraksadım. Neden aynı döngüyü sürdürmek zorundaydım? Neden kendimi sürekli aynı döngüye atıp duruyordum? Artık kurtulmak istiyordum. Bedenimi çevirip tam tersi istikamete doğru koşmaya başladım. Artık aynı seçimleri yapmak istemiyordum. 

Koşarken ciğerlerime çektiğim nefesler boğazıma kadar yükselen bir acıyı ortaya çıkardı ve tökezledim. Yere kapaklandığımda, sertçe üstüne düştüğüm ellerimi kaldırdım. Sanki avuç içlerimde ne göreceğimi daha önceden biliyordum. Kırmızı damlalar elimden süzülüp bileğime doğru yol aldı. Derin nefesler içinde başımı iki yana sallayıp seslenmeye çalıştım ama nafileydi. Başımı tekrar kaldırdığımda, birinin cesedi önümde uzanıyordu.

"William."

O yabancı, aynı zamanda tanıdık sesi duyduğumda bütün vücudum kilitlendi.

"Senin suçun değildi."

Kana bulanmış, korkudan sabit tutamadığım elimi cesede uzattığım anda bir el boğazıma uzandı ve ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesim tamamen düğüm hâline geldi. Ellerimi zemine yaslayıp nefes almaya çalıştım ama ciğerlerim çalışmayı bırakmıştı sanki.

"Kendini suçlamana gerek yok."

Ses kademe kademe yükseldi, ta ki kulaklarımda bir çınlama yükselip hiçbir şeyi duyamayana kadar. Bütün güç vücudumdan çekildi, kendimi boğazımı sıkan elin sahibine teslim etmemek için son kez çırpındım ve birinin omuzlarımı sertçe sarsmaya başladığını anlar anlamaz gözlerim sonuna kadar açıldı.

"William!" Bir kesik soluk boğazımda takılı kaldı ve doğrulmam için sertçe çekildiğimde, elimi anında boğazıma götürdüm. Peter, çekiştirdiği kolumu bırakıp bu sefer ellerini omuzlarıma yerleştirip sarsmaya başladı. "Lanet olsun, öldün sandım be!"

Yüzü korkudan bembeyaz olmuş arkadaşımın görüntüsü bulanık bir hâlde görüş açıma girdiğinde, hâlâ nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Bir bardak dudaklarımın üstüne yerleştirildiğinde tek yudumda bütün suyu içtim ve Alex bardağı alıp elini terden sırılsıklam olmuş sırtıma yerleştirdiğinde irkildim. Sanki ölüm anını yaşamış, bir şekilde hayata dönmüştüm. Aynı zamanda her şey ilk defa görüyormuşum, hissediyormuşum gibi garip geliyordu bana.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 02 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

14Where stories live. Discover now