BÖLÜM 10

23 4 14
                                    

ALEX

Dinlenmeyi kendime bir ödül olarak vermiştim ama mümkün değildi. Gözümü bir kez olsun kapatamamıştım bile. Göğsüm her zamankinden hızlı inip kalkıyordu. Kalp ritimlerimin seslerine karışan tek ses, duvar saatinin sanki hemen kulağımın dibinde gibi odaya dağılan sesiydi. Her zaman böyle fazla mı ses çıkarıyordu? Yoksa ben mi hiç fark etmemiştim? Sese odaklanmamak için kendimi zorladığımda daha da yükseliyor, zihnimi bir kemirgen misali kemiriyordu sanki. Ağlamaklı bir ses çıkarıp yatağımda bir kez daha döndüm ve bu sefer sırtımı duvara verdim. Karanlıkta odamın içi çok daha ıssız duruyordu ve gözlerimi nereye çevirsem bir gölge gelip beni kapacak gibi hissediyordum. Aslında asla böyle şeyler düşünüp korkmazdım ama bugün farklı olarak içimi kemiren şeyler vardı. Zihnim senaryolar üretip duruyordu. Çatıdan inemeyecektim, babam beni fark edecekti ve sırtıma darbeler inerken annem bir köşeden benim zavallı hâlimi seyredecek, hiçbir tepki vermeyecekti.

"Kahretsin." Gözümü yumup bu düşündüğüm şeyi unutmaya, sakin kalmaya çalıştım ama o kadar dolu hissediyordum ki kötü senaryolara asla engel olamıyordum. Düşünmek bile beni bu kadar kötü hissettirirken aynı şeyleri tekrar yaşamaya katlanabilir miydim? Peki yapabilir miydim? Gözüm dolabıma kaydı, bilgisayarı sakladığım yere. Birkaç kod ve sadece tek bir tuş...Sonrasında özgür kalabilirdim. Düşüncesi bile aklımı kaçıracakmışım gibi hissetmeme yetiyordu.

Buz tutan ellerimle ter ve yaş karışımıyla beraber yapış yapış olmuş suratımı sildim ve yavaşça üzerimdeki örtüyü kaldırdım. Ayaklarım sanki yabancı bir zemine temas ediyormuş gibi yavaşça parkede ilerledi. Derin bir nefes verip gözlüğümü taktım ve perdeleri sıyırdım. Sessiz ve ıssız görünen sokaklarda gezinen gözlerim, biraz sonra yapacaklarımdan sonra özgürce gezineceğim noktaları taradı. Kaşlarımı çatıp kendimi cesaretlendirmeye çalışırcasına başımı salladım ve ayaklarımı temkinli bir şekilde hareket ettirdim. Hiç ses çıkarmadan dolabımın önüne ulaştığımda, bir süre aynadan kendimi seyretmekle meşgul oldum. Yatarken bile gömlek giyiyorsun. İç sesim her zaman yüzleşmekten çekindiğim gerçeği suratıma vurduğundaysa yüzümde histerik bir gülümseme oluştu. Çünkü her an babam içeri girip beni toplantıya götürebilir. Benim hayatım babama bağlı.

"Ya da değil." Aynadan bana gizlice fısıldayan görüntüme karşı sert bir ses tonuyla mırıldandıktan sonra dolabımın kapağını açtım ve aynanın görüş açısından çekildim. "Ona bağlı olmayacak."

Az önceki kararsızlığın verdiği gerginlik yavaşça üzerimden kalkıyor gibiydi. Daha sakindim. Ellerim titremiyordu ve zihnim sürekli bulanmak yerine, bir şekilde düzgün düşünmeme yardımcı oluyordu. Bir sayfadan gizlice satın aldığım ama hiç giyme fırsatım olmayan kıyafetleri kutusuyla beraber aşağıya indirdim. Siyah renkteki kutunun üstüne beyaz bir kurdele bağlanmıştı ve kutu oldukça büyük sayılırdı. Bir gömlek yığınının altına hiç görünmeyecek şekilde iyi saklamayı başarmıştım ki bugün bu kutuyu açabiliyordum. Ciğerlerime derin bir nefes buyur ettikten sonra kutunun kapağını açtım ve siyah bol eşofmanı kutudan çıkardım. Parmaklarıma temas eden kumaş o kadar yabancıydı ki bir süre öylece dikilip giyip giymemek konusunda tereddüt ettim ama vakit yoktu. Eşofmanı giydikten sonra siyah bol hırkayı da içinden çıkarıp kollarımdan geçirdim ve kutuyu öylece yere bıraktım. Nasılsa kaçmayı başarabilirsem buraya bir daha asla geri dönmeyecektim. 

Dolabın diğer tarafına yürüyüp siyah şapkamı da başıma geçirdikten sonra sırt çantalarımdan birini alıp içine birkaç kıyafet tıkıştırdım. Hiç böyle bir işe girişmemiş biri olarak ne lazım olacağını idrak etmek çok zor gelmişti fakat birkaç dakikanın ardından çantayı doldurmuştum bile. Kodların yazılı olduğu defteri de sığdırmayı başardıktan sonra fermuarı kapattım ve bilgisayara doğru yönelirken şifonyerin üstünde duran çerçeve bana bakmalısın dercesine dikkatimi çekip vaktimden çaldı. Çerçeveyi elime aldım. Annem, babam ve benim klasik bir toplantıya gidiş günümüzden kalan fotoğraf olduğunu fark ettim. Fark ettim diyorum çünkü varlığını unutmuştum bile. Daha doğrusu unutmak istemiştim. Basit bir fotoğrafta bile bir kez olsun gülümsememiş olmamız bir an için komik gelmişti. Sanki zorla birleştirilmiş yapboz parçaları gibi güçlükle ve oldukça samimiyetsiz hâlde yan yana duruyorduk. Başımı iki yana salladıktan sonra çerçeveyi ön yüzü aşağıya bakacak şekilde yerine koydum. Artık işe koyulmam gerekiyordu.

14Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin